1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Siyasetin babaları...

Türk siyasetinin "Baba" lakaplı iki ismi vardı.
Bunlardan ilki, herkesin de malumu olduğu üzere 9 ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, diğeri ise Kıbrıs'ın efsanevi ismi Rauf Denktaş'tı.
Tesadüf o ya, dün babalar gününü kutladık.
Bir gün öncesinde, yani Cumartesi günü ise Türkiye'nin "Baba" lakaplı siyasetçisi Süleyman Demirel'in ölüm yıldönümüydü.
Her ikisinede "baba" lakabı takılmasının hikâyeleri ilginç.
Süleyman Demirel'e bir televizyon programında soruyorlar "Baba" lakabının nasıl takıldığını.
-"Valla ben de anlamadım. Birden oluverdi" diyor önce...
Ardından da devam ediyor...
-"Beni uluslar arası bir ödüle layık görmüşler. Ödülü töreni için bindim vapura. Yanımızdan kayıklar geçiyor. Balıkçılar hep bir ağızdan "Hoş geldin Baba" diye bağırmaya başladı. İndim vapurdan, sokaklarda herkes "baba" diye bağırıyor. Gittim ödülü almaya, elime bir plaket tutuşturdular. Ödül babalığı çağrıştıran bir ödül... 'Tam da doğru adama verdiniz ödülü' dedim. Çünkü babayı tam anlamıyla bulmuştuk orada artık. Ondan sonra baba aşağı baba yukarı vaziyetleri oldu."
Rauf Denktaş'ın baba lakabını alması daha da ilginç...
Rauf Denktaş bir toplantıda konuşma yapıyor.
Kendisine sürekli muhalif olan ve rakip partinin milletvekilliğini yapan bir kişi, Denktaş ne derse "Yaşa Baba" diye kenardan tezahürat yapıyor.
Toplantı boyunca bu böyle devam ediyor.
Denktaş konuşuyor, kenarda oturan muhalif milletvekili "Varol Baba" diye tempo tutuyor.
Sonunda dayanamıyor Denktaş.
Muhalif milletvekilinin yanına gidip; "Hayrola sen bizim partiye falan mı geçtin?" diye soruyor.
Muhalif milletvekili "Yooo Ne münasebet. "Neden geçecekmişim sizin partiye?" deyince Denktaş;
-"Ama deminden beri ben konuşuyorum, sen ise "yaşa baba" diye tempo tutuyorsun. Ben de buna bir anlam veremiyorum. Bunun nedeni nedir?" diye sorunca, muhalif milletvekili;
-"Yıllardır anamızı bellediğin için sana Baba demeyim de kime diyeyim" cevabını veriyor.
Rauf Denktaş bu olayı televizyonda gülerek anlatıyor...
Yukarıda da söyledik ya...
Dün babalar gürüydü.
Kendi babalarımız elbette bir tarafa ama siyasetin iki "Baba"sını hatırlamak, hatırlatmak istedik.
Her ikisinin de doğruları ve yanlışları vardı.
Her ikisinin de iyilikleri ve kötülükleri oldu belki.
Fakat...
Her ikisi de siyasetin en ağır eleştirilerini bile sindirebilen, siyasetin mizahla da yapılabileceğini gösteren isimlerdi.
Her ikisi de nur içinde yatsın...

......
Siyaset ve siyasetçi...
-"Politikacılar, Nehri olmayan bir yere bile köprü kurma sözü verirler"
-"Hata yapmak insanlara özgüdür. Bunu başkalarına yüklemek ise politikadır.
-"İyi bir partili, başkasının doğum gününü hiç unutmayıp, kaç yaşında olduğunu ise hiç hatırlamayandır"
-"Politikacı, hakkında hiçbir şey bilmediği toplantıya katılmakta hiç bir mahsur görmeyen kişidir"
-Politikacı için tehlike, insanların hatırlayabileceği şeyler söylemektir"
Gördüğünüz gibi siyaset ve siyasetçi ile ilgili pek çok söylenmiş olumsuz söz var.
Belki, siyasetin yapılış şekli ve bu güne kadar görülen siyasetçilerin büyük çoğunluğu bu sözleri hak ediyor.
Ama yine de şöyle bir gerçek var...
-"Siyaset, insana hizmet edebilmenin en demokratik yolu ve aracıdır"
Her defasında tekrarlıyoruz...
Siyaset, demokrasinin en önemli unsurlarından biri.
Dolayısıyla...
Demokrasi içinde siyaset kurumunun kötü olması mümkün değil.
Zaten...
Kötü olan siyaset de değil...
Siyaseti kötü yapan ve yukarıda sıraladığımız alaycı ve eleştirisel sözlerin çıkmasına yol açan unsur, bizzat siyasetçinin kötü olmasından kaynaklanıyor.
O yüzden...
Siyasetçi iyi olacak ki, demokrasinin en önemli unsuru olan siyaset kurumu da onunla birlikte iyi bir konuma gelebilsin.

.....
Para bulup verseler,
acayip kulüp yönetirim!
İşim bozuk...
Param da yok...
En yankımdaki adamların durumu benden de kötü.
Bir-ikisi dışında Hepsi işini güncü batırmış.
Amatör kümede, borçları yüzünden kapanmak üzere olan bir takım var.
İsmini söylemeyeceğim ama geçmişte başarılarla dolu geçmişi olan ve taraftara sahip bir takım.
Bu takım benim can simidim olabilir.
Nasıl olsa borcundan dolayı taliplisi de pek yok ya...
Geçerim kulübün başına.
Etrafımda zaten var olan işsiz güçsüzleri de alırım yönetime.
Hepsi zaten lafımdan sözümden çıkamayacak, sürekli ağzıma bakan adamlar...
Böylece taraftara bir heyecan zaten kendiliğinden gelmiş olur.
Sonra...
Başlarım istemeye...
-Hükümet bir yerlerden 3-5 bin lira bulsa...
-Bakan Turizm tanıtma fonundan 5-10 bin lira aktarsa...
-Milletvekilleri sponsorlar bulsa...
-Büyükşehir Belediye Başkanı kulübe sıcak para getirse...
-Üzerine AVM, Otel ve Akaryakıt istasyonu yapılacak olan arsalar belirlenip, bu arsalar kulübe verilse...
-Tepebaşı Belediyesi çöp ihalesini kulüp üzerinden verse...
-Odunpazarı Belediyesi asfalt ihalesini kulüp üzerinden ihaleye çıkartsa...
-Taraftar bir sezon oynanacak tüm maçların bilet parasını peşin ödese...
-Tüm şehir taşın altına elini koyup, kulübe para toplasa.
-Odalar dernekler seferber olup, kampanyalar başlatsa.
-Eskişehir'de ne kadar işyeri varsa, reklam verse, bağışta bulunsa...
Bu yolla alırım hepsini baskı altına.
Arada bir "bak ben gelmeseydim kulüp kapanıyordu ağalar!" diyerek taraftarı da formatladım mı, bu iş rayına yavaş yavaş girer.
Yarattığım algının peşinden herkesi koştururum bir güzel.
Varsın param olmasın...
Varsın, yanımda bulunanlar meteliğe kurşun atanlardan oluşsun.
Yeter ki birileri para bulsun bak ben o zaman kulübü nasıl güzel yönetiyorum!
Kendi bozuk durumumu da bakın nasıl düzeltiyorum!
Kulübü nasıl şampiyon yapıyorum bir görün!
Tüm bunlara rağmen şampiyon olamadı mı takım?
Hiç fark etmez...
Nasıl kötü şartlarda kulübün başına geldiğimi, nasıl fedakârlıklarda bulunduğumu, kimsenin yeterince yardımda bulunmayıp, taşın altına elini koymadığını söyleyip, "Zaten enkaz devraldım" der gezerim.
Bazıları yemez tabii bu söylediklerimi ama güvendiğim ikna kabiliyetim sayesinde en azından kulüple ilgilenenlerin yarısını buna inandırırım.

Böylece...
Zaten kimsenin yanına yaklaşmadığı kulüp yine bana kalır...

Sonuç olarak...
Siz yeter ki bulup, bana vereceğiniz paradan haber verin...
Borçları yüzünden kapanmak üzere olan takımı bir tek ben kurtarırım.
Çünkü...
"Ben bu takımı amatörden alıp Avrupa kupalarına götüreceğim" dediğimde, bana inanan ve beni savunacak en yaz yüzde 50 var...
Bu konuda gerçekten iddialıyız!
Denemesi bedava!
Verin parayı görün şampiyonluğu!
Verdiğiniz halde şampiyonluğu göremediniz mi?
Sonraki sezon var canım! Siz de akşamdan sabaha olsun istiyorsunuz!
Boyacı küpü mü bu!

.....
Biraz da gülmek lazım
Genç bir kadın, aylardır şantiyede olan kocasına aşağıdaki satırları yazar:
Sevgilim, Biliyorsun, sen şantiyedeyken nur topu gibi bir bebeğimiz oldu. Sütüm yetmediği için, yavrumuzu besleyebilmek amacıyla bir sütanne tuttum.
Yalnız, bu sütannenin zenci olmasından dolayı çocuğumuz, emdiği sütün etkisiyle zaman içinde Zenciye dönüştü.
Haberin olsun dedim.
Bu konuda benim bir suçum olduğunu düşünmezsin umarım.
Öptüm Biricik eşin...

Kadının kocası da bunun üzerine annesine bir mektup yazar:
Sevgili anneciğim, Karım bana gönderdiği son mektupta, sütü yetersiz olduğu için bir sütanne tutmak zorunda kaldığını, o sütannenin zenci olduğunu ve bu yüzden bebeğimizin renginin de zamanla koyulaştığını yazıyor.
Bundan eşimi sorumlu tutamayız, tabii ki .
Selam ve sevgilerimle...

Annesi ise oğluna şöyle bir cevap yazar:

Sevgili oğlum Aslına bakarsan, sen doğduğunda benim sütüm de yetersiz kalmıştı.
Ama biz fakir olduğumuzdan dolayı, sütanne tutamayıp onun yerine seni
inek sütüyle beslemek zorunda kalmıştık. Bu durumda takdir edersin ki, senin safkan bir öküz olmanın sorumlusu ben değilim.
Seni seven annen...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi