1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Tek kişi üzerinde bile etkisi olmayan...

80’li yıllarda sayısı bir hayli fazla olan sol fraksiyon vardı.


Bu fraksiyonlar çoğu zaman birbirleriyle kavga ediyorlardı.


Bu kavga bir ara öylesine büyüdü ki, sol fraksiyonlar sağ’ı bir yana bırakıp, birbirleri ile mücadeleyi ön plana çıkartmaya başladılar.


İşte birbirleriyle olan bu mücadelenin zirve yaptığı bir dönemde bir çağrı yapılmış…


-“Yahu biz birbirimiz ile niçin savaşıyor, mücadele ediyoruz ki? Bunu oturup bir konuşalım. Birbirimizi yemekten neredeyse sağ düşünceyle mücadele etmeyi unuttuk” denilmiş…


çağrı uygun bulunmuş…


Bütün fraksiyonların katılacağı geniş bir salonda, büyük bir toplantı düzenlenmiş.


Her fraksiyonun önder isimleri ve temsilcileri katılmışlar toplantıya…


Herkes sırayla söz alıp konuşmaya başlamış.


Amaç, sol düşünce yelpazesinde yer alan fraksiyonların, asgari müşterekte birleşebileceği konuları tespit etmekmiş nihayetinde…


Toplantının ortalarında, salonda bulunanlardan biri söz almış…


önce, hangi fraksiyonun temsilcisi olduğunu söyleyerek kendisini tanıtmış, ardından da “Hiçbirinizin söylediğine katılmıyorum” dediği konuşmasını yapmış.


Salonda bulunanlar şaşkınmış…


Zira böyle bir fraksiyon olduğunu o ana kadar hiç kimse duymamış.


Bunun üzerine sormuşlar “biz bu güne kadar sol’da böyle bir fraksiyon olduğunu hiç duymadık” diye…


Kürsüdeki adam “Valla daha yeni kurduk” demiş…


Salondakiler “Peki ne kadar bir kitleye hitap ediyorsunuz?” diye sorunca, adam “Şimdilik 2 kişiyiz. Ben legal olan kişiyim. Bir de arkadaşım var. Onun adını söylemeyeceğim, zira o fraksiyonumuzun illegal görevlisi” deyince, salondakiler meselenin sıkıntılı bir durum olduğunu anlamış…


Bunu da açıkça hissettirdiklerinde, kürsüdeki bağırıp çağırmaya. Ardından da  “Madem öyle. Ben de fraksiyonumu bu birliktelikten çekiyorum” diyerek, tek başına salondan çekip gitmiş…


xxx


-Bir sözüyle herkesi harekete geçireceğini zannedip, 2 kişiyi bile etkileme konumu olmayan…


-Şehri yönettiğini zannedip, aslında şehirde hiçbir karşılığı olmayan…


-“O işe el atmıyorum. Karışmıyorum da. karışsam kesin o işi bitiririm” havasında olup, aslında kedi kadar yolu olmayan…


-Her şeyi organize ediyormuş gibi görünüp, tek kişi üzerinde bile etkisi olmayan…


-İşgal ettikleri makamlardan dolayı bıçaklarının her iki yüzünün de kestiğini zannedip, aslında kale bile alınmayan…


-Yaptıkları işten ötürü kendilerini çok çok önemli ve her şeye kadir olduğunu zannedip, aslında bir süre sonra esemesi bile okunmayacak insanları çevremde gördüğümde, hep yaşanmış bu hikaye gelir aklıma…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Gençler 2002’den önce CHP’nin iktidar olduğunu zannediyor


 


CHP’nin yıllardır iktidara gelemediğini fakat hemen her türlü olumsuzluğun müsebbibi olarak CHP’nin gösterilmesi meselesini sorduk il başkanı Sinan özkar’a…


-“Bu, birileri tarafından çıkartılan,  gerçekle alakası bile olmayan ama sonuçta başarılı olmuş bir algı. Başka bir şey değil” dedi önce…


Ardından da…


Bizzat yaşadığı bir olayı anlattı…


Bir öğretim üyesi gelmiş kendisiyle görüşmeye…


-“öğrencilerle zaman zaman konuşuyoruz. Bazen siyaset de konuştuğumuz oluyor. öğrencilerin büyük bir bölümü 2002 yılından, yani AK parti’nin iktidara geldiği tarihten önce iktidarda CHP’nin olduğunu zannediyor. 2002 yılı öncesindeki tüm olumsuzlukların da CHP iktidarında oluştuğunu düşünüyor. Bu yüzden AK Partinin, CHP iktidarına son vererek, eski tüm olumsuzluklardan kurtardığını sanıyor. Buna bir çözüm bulmanız lazım. Bunu gençlere anlatmanız lazım” demiş.


-“Maalesef gerçekle hiç alakası olmayan böylesine bir algı yaratıldı” diyor Sinan özkar…


Yalanlarla insanların yıllardır resmen aldatıldığını söyledi…


Bu algıyı ortadan kaldırmak için herkesle yüz yüze görüşüp gerçeği anlattıklarını söyledikten sonra “Görüşüp, gerçekleri anlattığımız insanlar, bizlerin de etten kemikten insanlar olduğumuzu, vatanı ve bayrağı seven insanlar olduğunu anlıyorlar” diyerek noktaladı sözlerini…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Vatandaş da iş yaptırma siyasetini öğrendi…


 


“Eskişehir’de 3 milletvekiliydik. Biri Bakan, diğeri Komisyon başkanı olunca, iktidar Partisi'nden ulaşılabilir tek vekil ben kalmıştım.


Her gün meclisteki odamın önü adeta kuyruk oluyordu. Bir gün Eskişehir'den Demokrat Parti kökenli bir tanıdık geldi.


çiftçilikle uğraşıyordu. çiftçilere yönelik haksız bir uygulama kendisini son derece mağdur etmişti. Durumu anlattı bana. Haklı buldum kendisini. Hemen ilgili bakanlıkta bulunan bürokratları aradım. “İnceleyip, dönelim” dediler. O sırada öğle tatili saati gelmişti. Odamın önünde bulunanlarla birlikte Demokrat Partili isme de “Hadi hep birlikte yemeğe inelim. öğle sonrası işlerinizin takibine bakarız” dedim. öyle de yaptık. Hep birlikte meclisin yemekhanesine indik. Yemeği yedikten sonra meclisteki odamıza çıkarken birden Demokrat partili ismin ortadan kaybolduğunu fark ettim. Nerede diye sorarken, karşıdan Eskişehir MHP Milletvekili ile kol kola girmiş geldiğini gördüm. Daha ben ağzımı açmadan Demokrat Partili isim “Biliyor musun? MHP li bu vekil benim akrabam olur” dedi.
Ben bunu duyunca, “Partin DP, akraban MHP ama işi bana yaptırıyorsun. Bu nasıl oluyor?” diye takıldığımda, hiç de ummadığım bir cevap aldım. Zira Demokrat Partili çiftçi “Biz de siyaseti biliriz. İşi kimin yapıp kimin yapamayacağı hakkında az da olsa bilgi sahibiyiz. çünkü Türkiye'de iktidar partisinden değilseniz, sizi hiçbir bürokrat dinlemez. O yüzden sana geldim” dedi.


Haklıydı da.


Zira milletvekili olsan bile, iktidar partisinden değilsen Ankara'da çok etkili olamıyorsun”


Hikayeyi bize AK parti eski Milletvekili Nedim öztürk anlatmıştı…


Vatandaş, başka bir partiden de olsa, farklı bir düşünce yapısı da taşısa, başı sıkıştığında iş yapacak siyasetçiyi arayıp buluyor…


Ona bir şekilde işini yaptırıyor…


Bu siyaset anlayışı, vatandaşa da başka bir siyaset olan “iş yaptırma siyaseti”nin nasıl yapılacağını resmen öğretti…


***


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM
Zengin ve ikram seven ağanın konağına bayramda önce bir molla gelmiş, peşinden de Bektaşi...


Ağa ikisini de ağırladıktan sonra ocak başında kahvelerini içerken mollaya sormuş:


— Tütün içer misiniz?


— Estağfurullah, mekruhtur!


— Ya içki?


— Aman efendim haramdır, hiç olur mu?


— Ya kadınlarla ilişkiniz?


— Hiç olur mu, biz harama uçkur çözmeyiz!


— Saz, çalgı, musiki?


— Tövbe tövbe! Bunları, bana sorarak günaha giriyorsunuz.


Ağa, Bektaşi’ye dönmüş, aynı soruları ona da sormuş, Bektaşi her soruya;


— Eyvallah imanım, emrin olur! diye cevap vermiş...


Yemek bitmiş, misafirler yola çıkarlarken ağa onlara diş kirası vermiş.


Mollaya bir altın, Bektaşi’ye de elli altın. Bunun üzerine Molla itiraz etmiş:


— Böyle bir kâfir adama elli altın, bana bir altın veriyorsun.


Sana yakıştı mı bu ağam?
Ağa gülmüş;


— Onun masrafı ağır be Molla! 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi