7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

ESKİŞEHİR'İ SEVMEK

 


   çocukluğumda babamın işi münasebetiyle haftanın 3-4 günü Eskişehir’de kalırdık. özellikle yaz tatilleri, Eskişehir’e gideceğim için benim iple çektiğim zamanlardı. Zira Eskişehir, 60’lı yıllarda benim küçük dünyamın ‘’Hayâl Şehir’’i olma özelliği taşıyordu. Tarih ve güzelliklerin yansıdığı Odunpazarı, Adalar boyunca uzanan yazlık sinemalar ve çay bahçeleri, babamla beraber iş bitiminde gittiğimiz Eski Hamam, kalabalığın caddeden taştığı Yediler ve ikindi serinliğinde gezip bakmaya doyamadığım kitapçı vitrinleri. Bendeki okuma hevesini bu kitapçı vitrinleri kamçıladı. Sıcaksular’da açık kanalın rıhtımına öğrenciler küçük ikinci el sergisi açarlardı. Orada daha çok çizgi romanlar ve az miktarda edebi eserler bulunurdu. Sergiden aldığım bu kitapları kısa zamanda okur, benim gibi meraklılarla kitap hakkında kısa konuşmalar yapardık. Rahmetli babam okuma, araştırma merakımı sürekli cesaretlendirir, yeni kitap almam için harçlığımı artırırdı.


     Ben bir şehri sevmeyi, Eskişehir’den öğrendim. Bir şehir neden, niçin ve nasıl sevilir? Bu sorulara cevap vermek belki mümkün değildir. çünkü sevmek, duygu ile ilgilidir. Bazen o duyguların sebeplerini izah etmek gerçekten güçtür. Şehrin sevgisi, oranın sizi sarıp sarmalaması, mutlu etmesidir. Şehri sevmekle bir insanı sevmek arasında benzerlikler ve farklılıklar var mıdır? Doğrusu bunun cevabını hiç düşünmedim. Bildiğim ve içimde hissettiğim Eskişehir’i sevmemdi. Burada kendimi ifade edebiliyor ve yabancılık çekmiyordum. Ancak o çocukluk çağımda şehir, beni tanıyor muydu? Bundan pek emin değildim. çarşı Camiinde secde, Porsuk kenarındaki yürüyüş ve bilgi servetini edindiğim kitapçı vitrinleri gönlümü güzelliklerle dolduruyordu. Ve o zamanlar Eskişehir’in bir ruhu vardı.  çarşılar, pazarlar, cadde ve sokaklar şehir halkının ruh ve düşüncesinin somutlaşmış hâliydi. Şehirlerin ruhu ancak yerelden ulusala, ulusaldan evrensele doğru uzanan özelliklerinin yaşatılması ile mümkündü. Bu da geçmişi diri tutmak, geleneklerini yaşatmak ve yerel öğeleri ön plana çıkarmakla olacaktı. Şimdilerde Eskişehir’de gelenekselle modern arasında kıyasıya bir mücadelenin yaşandığı kanısını taşıyorum. Halbuki Eskişehir; kadim kültürlerle Selçuklu’yu, Selçuklu ile Osmanlı’yı, Osmanlı ile de Cumhuriyeti barışık tutmasını bilen nadir kentlerimizdendi.


       Ahmet Hamdi Tanpınar : “Bir şehri sevmek, aşka sebep aramaktır.”  Derken âdeta benim duygularıma tercüman oluyordu. Bir şehri sevmek, o şehre  güzellikler katmak anlamındadır. Şehri sevenlerin sayısı arttıkça, orada yaşayanların memnuniyeti yeni güzelliklerin doğmasına da vesile olacaktır.


   Türk dünyası ve çevreden yoğun göç alan Eskişehir, ilk gelişler sırasında belki bir gurbet şehriydi. Zaman ilerledikçe, bu gurbet şehri,  göç edenlerin sanki anadan atadan yaşadıkları bir memleket hüviyetine kavuştu. Böylece Osmanlı’nın son zamanlarındaki bu küçük kasaba, bugünkü gönül kenti olma özelliğini kazandı.


    Yahya Kemal’in İstanbul sevgisi herkesçe malumdur. O,  ‘’Bir Başka Tepeden’’ başlıklı şiirinde İstanbul aşkını şöyle ifade etmektedir:


‘’ Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!


  Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.


  ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!


  Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.


 


  Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,


  Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.


  Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada


  Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.’’


    Şair; ‘’  Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.’’ Derken bizlere de sevdiğimiz şehirlere karşı duygularımızı anlatmanın ipucunu vermektedir.


    ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı, bir konferans vesilesiyle geldiği Eskişehir’de ; "Kültür-sanat yaşamının bu kadar zengin olduğu bu güzel kentte bir ay yaşamak istiyorum"  diyerek şehrimiz hakkında övgüde bulunmuştur. Biz, Orbaylı’nın  bir ayla sınırlandırmak istediği bu dileğinin belki de bir ömür süreceğini umarız.


        ‘’Eskişehir Şehr-engizi ‘’ başlıklı şiirimizde yaşadığımız kente sevgimizi dile getirdik:


-BüLENT ile TUBA’ya-


Her ne söylenmişse sevgiden yana


Baharı Sakarya vadisinde yeşerir


Yunusça bir sokuluştur derinliklerine ruhun


Bir muştu olur yayılır yeryüzüne sevecen


 


Salkım söğütler gamzesinden öper Porsuk’un


Ay utanır şavkı düşer sularda hâlelenir


Bir hüzün dolaştırır yüreğinde buruk


Gölgesine sığınmış yoksullar Kurşunlu’da çınarların


 


Bilgeliği yoğurmuş Anadolu toprağıyla Hoca


Aydınlık müjdecisi o ince gülüşleriyle


Dün söylenmişçesine yeni, çınlıyor kulaklarda Yunus


“ Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası”


 


Sabır yontar nakkaşlar lüle taşından


Bir düğün sabahına uyanırken çarşılar


Taşın saltanatıdır şimdi vitrinleri süsleyen


Uzanır bir güzelliğiyle Yediler boyunca


 


Muzaffer orduların yiğit erleri yürür


önde Sultan Alaaddin Fetih Suresinde dili


Zafer üstünedir yakarışı – duası alp-erenlerin


Dolaşır ruhaniyatı sevdalı gönüllerde


 


Kayı’nın şahin bakışlı Kara Osman’ı


Yükseltir türküsünü Sultanönü durağında


Zorlanmadan aşsın diye şu yüce dağları


Sırtını sıvazlamış Şeyh Ede-Balı


 


Ufkunda birleşir Eskişehir’in bütün görkemler


Şanlı  bir mâziden muhteşem bir istikbâle


Donanır al-beyazını aylı-yıldızlı gök


Destanını söylemeye durur Türkmen Dağları


    İnsanın yaşadığı şehre karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Şehirde yaşayan her insan, yaşadığı yere bir değer katmalıdır.  Şehrin edipleri, sevgilerinin tezahürü olan yazılar yazmalıdır. çünkü şehir bizim hayatımızı biçimlendirir, ilham verir, mensubiyet şuuru kazandırır.


        Ben Eskişehir’i seviyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi