Kent Neden Büyüyor?



Tüm dünyada kentleşmenin hızı biteviye yükseliyor. çok veya orta derecede gelişmiş ülkelerin önemli bir bölümünde nüfusun yüzde 50’nin üzerinde bir kısmı kentlerde yaşıyor. Diğer yandan küreselleşme denen olgu da kentlerin görünürlüğünü artırırken, sosyal göçün kırdan şehre doğru akmasına yeni nedenler oluşturuyor. Zaman zaman dile getirilse de; henüz kıra geri dönme süreci, kentleşmenin hızı karşısında belirginleşemiyor. İnsanlık tarihi, hâlâ tercihini kentlerden yana kullanmaya devam ediyor.

Kentleşmenim yükselen hızı ve bazı kentlerin sorunlarının üstesinden gelemez noktaya varışı bazı soruları sormayı zorunlu hale getiriyor. Bu zor soruların, geleneksel şehirler kategorisinden metropolleşmeye ilk adımı atmakta olan bazı kentsel yerleşimler için de önemli anlamları var.

Böyle bir eşik atlama durumunda ilk sorgulanması gereken nokta, kentsel büyüme ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki olmalı diye düşünüyorum. Acaba kentin büyümesi yerel ve bölgesel ekonomideki olumlu gelişmelerden mi kaynaklanıyor yoksa ekonomideki değişimi kentsel büyüme mi yaratıyor? Her iki durumda da kentin gelişimi konusunda yapılacaklar farklı olacaktır.

Yine ekonomi bağlamın kentin büyüme hızı ile ekonominin büyüme hızı ve gelir seviyelerinin değişim hızı arasındaki olumlu veya olumsuz ilişkilendirmeyi gözlemek gerekir. Kentteki ortalama gelir düzeyi ve bu gelirin bölüşümü, o kentin geleceği konusunda önemli ipuçları verecektir. Büyüme dediğimde; bunun negatif veya pozitif yönde olabileceğini hatırlatmak isterim.

Kentin toplam gelirinin sektörler arasında dağılımını da kentin mekânsal ve nüfus olarak büyümesi ile ilişkilendirmek gerekir. İyi bilinir ki; bazı sektörler gelişirken, kimileri giderek geriliyor. Büyüyen kentin ekonomik olarak geleceğini hangi sektörlere dayandırdığı ve bir değişim gerekli ise bunu nasıl yapabileceği önemlidir. Unutmayalım ki; bir kent, canlı bir organizma gibidir. Bir yandan her canlı gibi büyüyüp gelişirken, diğer yandan da bir sona doğru yaklaşmaktadır.

Bir kent dendiğinde; binalar, cadde ve sokaklar gibi kentsel mekânla sınırlı bir alanı anlamamak gerekir. Bir kent aslında bir bölgedir. Kent, onu çevreleyen ilçeler, beldeler ve köylerle birlikte yaşar. Kent, kendini çevreleyenlerle birlikte bir bölge halinde yaşar. Kentin büyümesi, bu bölgenin tamamında ne olup bittiği ile yakından ilgilidir. Kent dışında bölgede olumsuz ekonomik ve sosyal gelişmeler varsa bu durum, kentin geleceğini tehdit ediyor demektir.

Bir kentin ve içinde bulunduğu bölgenin diğer kent ve bölgelerle ilişkisini doğru anlamak ve değerlendirmek gerekir. Bu kentler ve bölgeler arası ilişki de bizi ilgilendiren kentin ne denli baskın ve egemen olduğu ile yakından ilişkilidir. örneğin Eskişehir’den söz ediyorsak, bu kentin kendi çevresi ile olan merkez-çevre ilişkisini doğru irdelememiz ve yorumlamamız kaçınılmazdır. Tercihini büyümeden ve küreselleşmeden yana yapan bir kent, merkez-çevre ilişkisinde de baskın ve egemen olmayı başarmalıdır.

Geleceğin kenti olmak isteyen bir yerleşim için önemli sorulardan birisini sosyal sermaye oluşturur. Bir kentin sosyal sermayesi, öncelikle o kentteki kurum ve kuruluşlar arasında oluşmuş ilişkilerin, işbirliklerinin ve ağların toplamıdır. İlişkiler önemlidir; çünkü pek çok kent sosyal sermaye eksikliğini köleleşerek, bağımlılaşarak veya küçülerek ödemektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi