1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

CHP'nin peynir gemisi!

-CHP’nin Genel başkan yardımcısı Seyit Torun çıkıyor, Cumhur ittifakının yapılması durumunda CHP’nin elinde bulunan Burdur, Eskişehir, Giresun, Hatay, Sinop, Yalova, Zonguldak ve Tekirdağ olmak üzere dokuz belediyeyi kaybedileceğini söylüyor.


-Filiz Aydın Koç isimli analist bir rapor hazırlıyor ve bu raporda, CHP’nin aralarında Eskişehir’in de bulunduğu 2 ili kaybedeceği belirtiliyor. Raporu hazırlayan kişi Muharrem İnce’nin ekibinden olduğu için kamuoyuna “Rapor Muharrem İnce hazırlatıldı” diye yansıyor. Muharrem İnce günlerce ses çıkartmıyor bu duruma. “Ben hazırlatmadım” demiyor. Günler sonra Büyükerşen’e cep telefonundan  “Ben rapor falan hazırlatmadım hocam” mesajı çekiyor…


-İl başkanlarından milletvekillerine, parti yöneticilerinden genel başkana kadar ne kadar CHP’li varsa CHP adına saçma sapan söylemlerde bulunup, gündemi parti adına saçma sapan yerlere götürüyor…


Kısacası…


CHP’de, CHP adına kendisinde konuşma yetkisi bulunduğuna inanan ne kadar insan varsa konuştukça konuşuyor.


Konuştukça batan, battıkça konuşmaya devam edilen bir süreç yaşanıyor CHP’de…


Emin olun insanın “Ya bi konuşmayın arkadaş! Ne çok biliyorsunuz! Konuştukça kendinizin yükseldiğinizi zannediyorsunuz ama aslında partiyi aşağıya çekiyorsunuz. Zannettiğiniz yükseliş de bu yüzden” diyesi geliyor…


Şimdi yazıyı okuyup onaylamayan ve “Konuşsunlar arkadaş! Partide demokrasi var” diyen mutlaka çıkacaktır…


Hemen söyleyelim, böyle düşünen varsa doğru düşünmüyor bana göre…


Zira…


Partide demokrasi varsa tüm unsurlarıyla vardır ve olması da gerekir…


Aday belirleme yönteminden tutun da disiplin mekanizmasına kadar hiçbir demokrasi kuralının işlemediği ve işletilmediği partide, konuşma özgürlüğünün varlığı lüks kaçar…


Kaçıyor da nitekim…


Sonuç olarak…


Peynir gemisi bile lafla değil, geminin hareketini sağlayacak olan kuralların tam anlamıyla yerine getirilmesiyle yürüyebiliyor…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


İyi ki varlar, hele hele şu yaşadığımız süreçte…


Yaptığı işi devasa boyutlara taşımış, sahip olduğu şirketleri milyon dolarlık markalar haline getirmiş ve hala daha çok büyümek, daha çok para kazanmak isteyen insanları içimizde yargılamayan yoktur herhalde…


 


Bu konumda olan insanlar için:


 


-“Bu ne para kazanma hırsıdır yahu! Dünya’nın sahibi mi olacaksın” demişliğimiz mutlaka olmuştur her birimizin…


 


-“Ben onun yerinde olsam, sahip olduğum para torunumun torununa yeter. Satar savarım her şeyi, dünyayı gezerim. Adam hala sabahın köründe işine gidip, gecenin bir yarısına kadar çalışıyor. Sonunda ölmeyecek misin be adam! Sanki kazandığın parayı diğer tarafa götürecekmişsin gibi ne uğraşıp duruyorsun? Sonunda kazandığın parayı başkaları çatır çatır yiyecek” falan diye düşünüp, söylemediğimiz de yoktur hani…


 


Kısacası…


 


Her birimiz içinde az ya da çok sermaye düşmanlığını barındırır.


 


Bu yüzden hemen her fırsatta bu sermaye düşmanlığı ve kıskançlığını orta yere sermekten kaçınmayız.


“para kazanma hırsı” ile suçladığımız, o sürekli işini büyütmek için çaba harcayan insanların bizim gibi düşünüp, bunu hayata geçirdiklerinde neler olabileceğini? Hiç ama hiç hesap etmeyiz


 


Yani…


 


-“Sahip olduğum para bana da torunlarımın torunlarına da yeter” diyerek, işyerlerinin kapılarına kilit vurup, bizim söylediğimiz şekilde hayatlarını yaşamaya başlamaları halinde neler olabileceği hakkında kafa dahi yormayız.


 


Böyle bir durumda, üretimin durduğunu, o üretim yapılan yerlerde istihdamın yok olduğunu ve üretim sayesinde alınan vergilerin alınamadığı bir ortamı hayal dahi etmeyiz.


 


Yukarıda da söyledik.


 


Her birimizin içinde az ya da çok sermaye düşmanlığı vardır…


 


Bu belki ve haklı olarak sermaye paylaşımın adaletsizliğinden ya da sermaye sahiplerinin aç gözlülüğünden kaynaklanıyor olabilir.


 


Ama ne olursa olsun iyi ki varlar…


 


İyi ki, bizim gibi düşünüp “Yeterince para kazandım, işten elimi ayağımı çekiyorum. Bundan sonraki yaşamımda yiyip-içip-gezip eğleneceğim” falan diye düşünmüyorlar…


 


İyi ki “Ben onun yerinde olsam” diye başlayan cümlelerimizden gaza gelip dediğimizi yapmıyorlar.


Yapmaya kalksalar,  işte o zaman hapı yutarız.


 


O yüzden…


 


Sermaye sahiplerinin sermayelerini arttırma, işyerlerini sürekli büyütme hırsına içten içe kızmamamız, onların yargılamamamız lazım.


İlla ki sermaye sahiplerine kızacak ve onları yargılayacaksak, tepkimiz hırslarının yarattığı adaletsizliğe göz yumanlara olmalı…


Daha önce de buna benzer yazılar kaleme aldık.
Ancak…


Ekonomik sıkıntıların yoğun olarak hissedildiği şu günlerde, çoğu sermaye sahibinin sermayeleriyle birlikte başka ülkelere gitme ve gidiş yolları arama içinde olduğu bu süreçte yansıtmaya çalıştığımız görüşün daha da önem kazandığını düşünüyoruz…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


Yok eden özelliklerimiz…


 


Karıncalar özellikle de kısmen kör olan işçi ve asker karıncalar, arkalarında feromon izleri bırakır, aynı kolonideki diğer karıncalar da bu feromon izlerini takip ederek hem yuvalarını bulurmuş…


Bir çeşit iç navigasyon sistemi olan bu feromon takibinin detayı olarak da çok karıncanın üzerinden geçtiği feromon izleri yoğunlaşır, yoğun feromon daha çok karıncayı kendine çekermiş.


Fakat bu yeteneğin nadiren de olsa hata verdiği bir durum varmış. Kolonisindeki tek bir karıncaya bile sonsuz güvenen karıncalar, yönünü kaybeden bir karıncanın izlerini takip etmeye başlıyor ve diğer karıncaların da eklenmesiyle bir sarmal halinde kendi etraflarında dönmeye başlıyorlarmış. Bu takip öyle bir hal alıyormuş ki saatlerce bir çember halinde dönüp duran karıncalar yorgunluktan ölmeye başlıyorlarmış.


Bazen binlerce karınca, hatta tüm koloni ölene kadar hemen önündeki karıncayı takip ediyor, bu ölüm çemberinden kurtulamıyormuş…


Buradan bir kıssadan hisse çıkartmak gerekirse…


Bazen en büyük, en ayrıcalıklı en müthiş özellikler aynı zamanda sizi yok edecek özellikler olabiliyor…


****


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM...


 


Temel Ambulans şoförü olarak çalışmaktadır.
Günlerden bir gün bir otobüs kazası olmuş ve Temeller ambulans çağrısı alırlar ve hemen olay yerine gitmek için harekete geçerler.
Kaza yerine gittikleri zaman gördükleri manzara çok kötüdür. Her tarafta yaralılar, ölüler…
Yakınmalar yeri göğü inletmektedir.
Lakin adamcağızın biri diğerlerinden fazla bağırmaktadır. Temel de adamın
yanına gider ve bakarki adamın iki bacağı birden kırılmış.

Temel yaralıya basıyor fırçayı :
- Ula uşağum ayuptur bu senin yaptuğun. Şunun şurasında iki bacağun kırılmış sadece. Bak orada insanlar ölmüşler hiç ses çıkarıyorlar midur?


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi