1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Aday olmak için can atanlar!

-Benim böyle bir niyetim kesinlikle olmadı. Ama görev tevdi edilirse elbette görevden kaçmayız.
-İsmimin konuşulması çok doğal değil mi? Neticede yıllardır bu işe katkı verenlerden biriyim.
-Bugüne kadar partimin vermiş olduğu hiçbir görevi küçümsemedim. Her görevi en iyi şekilde yerine getirdim.
-Hiçbir talebim yok. Fakat bana “Bu senin görevin” derlerse asla sırtımı dönmem.
-Ben bu davaya gönül verdiğim günden bu yana hiçbir makam peşinde olmadım. Bundan sonra da olmam. Fakat tarafıma tevdi edilmiş bir görev benim için emirdir.
-Aday olmak aklımın ucundan bile geçmedi. Ama yukarıdan “Aday olacaksın” derlerse bunu reddetmem gibi bir durum söz konusu bile olamaz.
-Bu partiye hiçbir karşılık beklemeden girdim. Bunun insanlara hizmet etme anlamında önemli bir görev olduğunu düşünüyorum.
-Bana “taşın altına elini koy” derlerse saniye bile düşünmeden bunu partim ve şehrim için yaparım.
-Ben bu partinin neferiyim.  “Nefer olarak kal” derlerse de “şu görev seni bekliyor” derlerse de ikiletmeden gereğin yerine getiririm.
Aslında CHP’nin adayları şimdiden belli olmasaydı, aynı sözleri CHP’lilerden de sıklıkla duyabilirdik elbette ama…
Yukarıda ki ve benzer sözleri önümüzdeki süreçte AK Parti cenahından sık sık duyacağız…
çünkü…
Tıpkı transfer sezonu öncesi, alakasız futbolcuların transfer haberleri birbiri ardına geldiği gibi önümüzdeki süreçte de AK Parti içinde belediye başkan adaylarına ilişkin alakasız isimler ortalarda dolanmaya başlayacak.
İşte! Adaylık için isimleri dolaştırılan ve yazılıp çizilenlerin tamamı, ya kendilerine sorulduğunda, ya da hiç kimse sormadan kamuoyuna yukarıdaki sözlerden birini söyleyecek.
Aslında aday olmaya yanıp tutuştuğunu bile gizleyemeyen birçok isim, adaylığı istemiyormuş ama görev verilirse de kabul etmek zorundaymış ayaklarına yatacak.
O yüzden şimdiden size bir tüyomuz olsun…
Yukarıdaki sözlerin hangisini duyarsanız bilin ki bunu söyleyenler aslında aday olabilmek için can atıyor…


.....


 


Verilen sağlık hizmeti kadar önemli aslında


Eski DDY Hastanesini bilmeyen yoktur.
Hastane sağlık bakanlığına devredildikten bir süre sonra Zübeyde Hanım Fizik Rehabiltasyon merkezi olarak hizmet vermeye başladı.
Hizmet verdiği süre içinde de sağladığı fizik tedavi uygulamalarıyla pek çok insanı eski sağlığına kavuşturdu.
Şehrin ortasındaki konumu nedeniyle bu merkez ihtiyacı olan hastalara son derece iyi geldi.
Merkez halen bulunduğu konumda hizmet veriyor.
Ancak…
Söylenenlere bakılırsa bu merkezin Yunus Emre Devlet hastanesine taşınması gündemdeymiş.
Her ne kadar Sağlık müdürü “Daha proje aşamasında. Kesin bir şey yok” dese de, bu durum  söz knusu merkezin taşınma ihtimali olduğunu gösteriyor
öncelikle şunu söylemekte yarar var.
Söz konusu merkeze müracaat ederek fizik tedavi hizmeti alan hastaların büyük bir bölümü, hareket zorluğu içinde bulunan insanlardan oluşuyor.
Bu insanların neredeyse tamamına yakını da yaşlı kişiler…
Dolayısıyla, şehrin orta yerinde bulunan bu merkeze kolayca ulaşıyorlar…
Eğer söz konusu merkez Yunus Emre Devlet Hastanesi’ne taşınırsa, zaten yürümekte ve toplu taşım araçları ile yolculuk etmede sıkıntısı olduğu için bu merkeze gelip giden hastaların şifa bulmaları biraz daha zorlaşacak.
O yüzden, söz konusu merkezin Yunus Emre Devlet hastanesine taşınma gibi bir durumu gerçekten varsa, İl salık müdürlüğü bu kararı yeniden gözden geçirmeli.
Merkez, tedaviye ihtiyacı olan hastaların kolayca ulaşabildiği şimdiki yerinde, bugüne kadar verdiği başarılı tedavi hizmetini bundan sonra da aynı şekilde vermeye devam etmeli.


.....


Neme Lazım!


Osmanlı'nın muhteşem zamanlarıdır.
Kanunî Sultan Süleyman devletin akıbetini düşünür; “günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı diye.”
Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi'ye sorduğundan, bunu da sormaya niyet eder.
Güzel bir hatla yazdığı mektubu Yahya Efendi'ye gönderir.
Mektupta "Sen ilahi sırlara vakıfsın. Bizi de aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğullarının akıbeti nasıl olur? Bir gün izmihlale uğrar mı?”
Mektubu okuyan Yahya Efendi'nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcıdır;
"Neme lazım be Sultanım!"
Topkapı Sarayı'nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan Süleyman buna herhangi bir mana veremez. "Acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir mana mı vardır?" diye düşünür. Nihayet kalkar Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergâhına gelir ve der ki:
-“ Ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al. “

Yahya Efendi şöyle bir bakar:
- “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve kanaatimi size açıkça arz ettim.”

- İyi ama ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece "Neme lazım be sultanım" demişsiniz. Sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi.
Yahya Efendi bu cevaptan sonra şu müthiş açıklamasını yapar:
- “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık şayi olsa, işitenlerde 'neme lazım' deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil çobanlar yese, bilenler de bunu söylemeyip sussa, fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başka kimse işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halka hürmet duygusu yok olur. çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...”
Bunları dinlerken ağlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdik eder.

Ne diyelim…
Her yönetim “neme lazım” denildiği an çöker.
Herkes alacağı dersi alsın artık…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi