1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Üç maille başlayan rezil bir gün...

Dün sabah gazeteye geldiğimde ve bilgisayarı açıp gazetenin maillerini kontrol ettiğimde, arka arkaya sıralanmış üç mailin olduğu dikkatimizi çekti.


Sırayla açıp okuduk gönderilen mailleri…


Birincisi 23 yaşında genç bir kıza aitti…


Basın yayın ve Halkla ilişkiler bölümü mezunu, iyi derecede İngilizce bilen 3 ayrı bilgisayar programı kullanabilen iki sertifikası ve çeşitli yerlerde iş deneyimi bulunan bir genç kız göndermişti maili…


İkincisi 24 yaşında bir genç erkeğe aitti.


Karşılaştırmalı Edebiyat Fakültesi mezunu, iyi derecede İngilizce, orta düzeyde Almanca bilen, bazı bilgisayar programlarını kullanan, çeşitli yayın organlarında yazıları yayınlanan, sertifikaları bulunan bir genç erkek göndermişti söz konusu maili.


üçüncüsü de yine 23 yaşında bir başka genç erkeğe aitti.


Tarih bölümünden mezun olmuş. Bir yandan yüksek lisansına devam ederken bir yandan da Arkeoloji okumayı sürdüren, iyi derecede İngilizce, Arapça ve Osmanlıca bilen, bilgisayar programlarının çoğunu kullanabilen, sertifika ve iş deneyimleri olan bir gencin mailiydi.


Tahmin edeceğiniz üzere, her üç gencin CV’leriyle birlikte gönderdiği mailler aslında birer iş başvurusuydu…


Her üç genç de yaptıkları iş başvurularında “Eğer bana uygun bir iş alanınız varsa sizinle çalışmak isterim” notunu iliştirmişti.


Her üçü de talep edilen maaş ile ilgili bölüme “2000 ila 2500 lira” yazmıştı iyi mi?


Her üç mail de çaresizliğin geldiği son noktaydı aslında.


Her üç mail de içimizi resmen acıtan bir acı tabloyu ortaya koyuyordu.


Kendimizi her üç maile de cevap vermek mecburiyetinde hissettik.


Vermiş olduğumuz cevaplarda ise  “Maalesef böyle bir imkanımız yok. Olsa da bu çalışma şartları ve maaşı size asla yakıştıramayız. Zira size verebileceğimiz iş,  aldığınız eğitim ve üzerinizde bulunan donanımın asla karşılığı olamaz. Buna öncelikle bizim gönlümüz el vermez” demek zorunda kaldık…


Sonra başımızı iki elimizin arasına alıp dakikalarca düşündük.


Ana okulundan üniversitenin bitmesine kadar geçen süre içinde çocukların ve ailelerin nasıl meşakkatli bir süreçten geçtiği, harcanan para ve zamanın yanı sıra göğüslenen fedakarlıklar ve sonuçta bir iş sahibi olamamanın yarattığı travma gözümüzün önünden adeta film şeridi gibi geçip gitti.


Ardından, her dört gençten birisinin işsiz olmasının, sözünü ettiğimiz bu gençler ve ailelerine ne denli acı, korkunç ve hak edilmeyen bir yaşam sunduğu gerçeği karşısında ürktük.


İyiden iyiye keyfimiz kaçtı.


üç maili okuyarak başladığımız rezil bir günü yaşadık anlayacağınız…
Bir ara “Acaba bu gençlere, bu hak etmedikleri yaşamın sorumlusu olan ülke yöneticilerinin de zaman zaman keyfi kaçıyor mu?” diye düşünüyorduk ki, “zaten rezil olan günümüz daha da rezil hale gelmesin” diye vazgeçtik…


çünkü…


Bu ülkede ne yazık ki, yabancı dil bilmeyene büyükelçiliklerde iş bulduk da, 3 dil bilen gencimize iş bulamadık.


Zaten yüklüce emekli maaşı alan eski bakanlara iş bulduk da, KPSS birincisine iş bulamadık.


Bakandan dekana hepsinin çoluk çocuğuna iş bulduk da, atanamadığı için intihar eden gençlerimize maalesef iş bulmadık.


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Anma töreninde iki Eskişehirli…


 


17 Haziran 2015 yılında, solunum yolu enfeksiyonu ve kalp yetmezliği nedeniyle vefat eden Süleyman Demirel önceki gün İslamköy'deki çalcatepe'de mezarı başında anıldı.


Gün boyu devam eden, devlet erkanının yanı sıra Demirel’in siyaset yaptığı isimlerin de hazır bulunduğu anma törenlerine Eskişehirli iki isim de iştirak etmiş…


Süleyman Demirel ile geçmişte yakınlığı ve anıları bulunan Eskişehirli Orhan Kesikoğlu ile yine Eskişehirli olan ve uzun yıllar Süleyman Demirel’in doktorluğunu üstlenen İYİ Parti Milletvekili Aylin Cesur, Demirel’in ölüm yıldönümünde düzenlenen anma törenlerinin tümüne iştirak etmiş.


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Onlarda öyle, bizde böyle…


 


ABD seçim sürecini takip edenler hatırlayacaktır.
İki partinin başkan adayı yani Hillary Clinton ile Donald Trump ismi ortaya çıktığında her ikisine de eşit şans tanınıyordu.
Seçim çalışmaları devam ederken bir anda Donald Trump'un geçmişte yaptığı bir konuşma sırasında kadınlar ile ilgili söylemiş olduğu sözler basına yansıdı.
Söylemiş olduğu sözler pek hoş sözler olmadığı için Trump bir anda seçim yarışında 5-6 puan birden kaybetti.
Aradan birkaç gün geçti.
Bu kez Hillary Clinton'nun devlet işlerinde kişisel maillerini kullandığı için hakkında FBI soruşturması açılacağı duyuldu.
Bir anda oy oranı 4-5 puan düştü.
önde götürdüğü seçim kampanyasında bir anda geriye düşüverdi.
Burada enteresan olan iki husus var:
1-Seçmenin adaylar ile ilgili çıkan haberleri sorguluyor olması.
2-Seçmenin adaylar ile ilgili çıkan haberlere anında tepki vermesi.
Kısacası.
Seçmenlerin büyük bölümü seçimde kararını vermiş olsa bile adaylar ile ilgili çıkan olumsuz bir haber kararlarını değiştirebildi.
Bize gelecek olursak...
Bizde, seçime kadar geçen süre ve seçim öncesi ne olursa olsun seçmenin fikri pek değişmiyor.
Seçimin öncesinde gelişen olumlu ve olumsuz olaylar parti oylarına tesir bile etmiyor.
Yalan söyleyen ve yalan söylediği ortaya çıkan partinin oyu bir gram düşmüyor.
Doğru söyleyen ve doğru söylediği ortaya çıkan partinin oyu br gram artmıyor

çünkü. Bizim seçmenimizin büyük bölümü doğrunun ne olduğuyla ilgilenmiyor.


Seçim öncesinde gelişen ve seçimi etkileyebilecek öneme sahip olaylara bile "Doğru" ya da "Yanlış" değerlendirmesi ile bakmıyor.
Tıpkı tuttuğu takıma toz kondurmadığı gibi, doğrunun içinde yanlış, yanlışın içinde doğru aramak adına 9 takla atıyor…


***************


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM



Yeni öğretim yılına başlayan öğrenciler, haftalık ders programlarına yeni giren mantık dersini görürler. çok geçmez bu derse yaşlı bir profesörün de gireceğini öğrenirler. Sonuçta merakla bekledikleri ilk mantık dersi başlar. Meraklı öğrencilerden biri söz ister:
- Sayın Profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bize bunu anlatır mısınız?
Profesör; kendine, derse, merak ve şüpheyle bakan öğrencilerine:
- Mantık dersinin insan düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum. Farz edin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor, birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde. Bunlardan hangisinin yıkanması gerekir?
öğrenciler, hiç tereddüt etmez:
- Elbette ki, kirlisi yıkanmalıdır! diye bağırır.
Profesör, gülümseyerek konuşmasını sürdürür:
- İşte evlatlarım, mantık bu soruya yanıt vermeden önce şu soruyu sorar: Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerinin ki kirli olabiliyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi