1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Yazıktır, günahtır, ayıptır...

Son günlerde yoğun şekilde aldığımız bir şikâyet var.
Yunus Emre Devlet Hastanesi ve diğer sağlık kurumlarına giden hastalar, Şehir Hastanesine yönlendiriliyormuş.
Bize aktarılanlara bıkılırsa, müracaat eden hastalara “Size şu filmin çekilmesi lazım” ya da “Şöyle bir tedaviye ihtiyacınız var” denildikten sonra, “Bunların yapılması için gereken tıbbi cihaz ve teçhizat bizde olmadığı için sizi Şehir hastanesine sevk ediyoruz” deniliyormuş.
Hastalar da çaresiz Şehir Hastanesi’nin yolunu tutmak durumunda kalıyormuş.
Hastalar belki de gerçekten tıbbi cihaz ve teçhizat olmadığı için sevk ediliyor bilemiyoruz.
Ancak…
Bu durum kesinlikle böyle anlaşılmıyor.
Hatta tam tersine;
Şehir hastanesinin “Hasta garantisi” üzerinden faaliyet gösterdiğini bilen herkes, hastaların bu zorunlu sevkinin kasıtlı olduğuna inanıyor.
Bizi arayarak bu durumdan yakınanların her biri “Aslında müracaat ettiğimiz hastanede her türlü imkan olmasına rağmen bizim Şehir Hastanesine sevk edilmemizin tek bir amacı var: Bizden para almak ve Şehir hastanesinin hasta garantisi sayısını tutturmak” diye yorumluyor meseleyi.
Dahası…
-“Olan bize oluyor. Hem o kadar yolu çekmek durumunda kalıyoruz, hem de daha fazla kesinti parası ödüyoruz” diyorlar.
Eğer, gerçekten Yunus Emre Devlet hastanesi ve diğer sağlık kurumlarında yeterli tıbbi cihaz ve teçhizat olmadığı için hastalar mecburen Şehir hastanesine sevk ediliyorsa, buna şimdilik diyeceğimiz yok.
“Şimdilik” diyoruz, Zira bu eksik tıbbi cihaz ve teçhizatlar biran önce alınıp, bu sağlık kurumlarında da eksiksiz hizmet verilmeli.
Fakat…
Hastaların Şehir Hastanesine sevk edilmesi kasıtlı ve sırf hastanenin hasta garantisini sağlama adına yapılıyorsa, bu yazıktır, günahtır hatta ayıptır…
Vebalini söylemeye bile gerek yok!


.....


 


Herkesin ağzında bir küfür, bu nedir ya!


Yolda yürüyorsunuz, önünüzde lise öğrencileri gidiyor.
Aralarında kız öğrenciler de var.
Her iki kelimelerinden biri küfürden ibaret…
Güzel bir olayı anlatırken de, kötü bir olayı anlatırken de küfürle başlıyorlar konuşmaya, küfürle bitiriyorlar.
Olumlu tepkilerini de, olumsuz tepkilerini de yine küfürle ortaya koyuyorlar.
Yanlarından geçen insanlar umurlarında bile değil.
A ile başlıyorlar S ile bitiriyorlar…
Şakalaşmaları küfürle, birbirlerinden bir şey istemeleri küfürle, birbirine seslenmeleri bile küfürle.
-“Hadi bunlar çocuk ya da genç. Daha neyin ne olduğunun farkında değil” diyorsunuz, ya büyükler!
Onlar sanki farklı mı?
Koca koca adamlar…
Konuştukları ortamda olan insanlar var mı, yanlarından aileler, kadınlar, kızlar geçiyor mu hiç umurlarında bile değil…
Bağıra çağıra küfür ediyorlar çarşının orta yerinde…
Maçı küfürle anlatıyorlar mesela.
Yaşadığı bir olayı anlatışları var ki, aradan küfürleri çıkarttığınızda yaşadıkları olay, olay bile değil aslında.
öyle bir alışmış ki ağızları, verdikleri selamın sonuna bile küfür koymayı ihmal etmiyorlar.
İnsan küfür ederek şakalaşır mı?
Yapıyorlar vallahi…
Teşekkür ederken bile itinayla küfür ediyorlar…
Onların kimseye aldırmadan bağıra çağıra ettiği küfürleri duyanlar utanıyor da, onlar bildikleri her küfre her gün yenilerini ekleyerek küfürlü konuşmaktan zerre kadar utanç duymuyorlar…
Not-Merak edip araştırdık. Meğer küfür etme bir hastalıkmış. Hastalığın ismi de Koprolali imiş.
 Bu rahatsızlığa sahip kişiler sinirlendikleri için değil, dürtülerini kontrol edemedikleri için küfür ve kötü sözler söylerlermiş…
Ne diyelim?
Gidin tedavi olun kardeşim!
Bu insanlar çarşıda, pazarda, durakta, yolda-belde sizin küfürlerinizi işitmek zorunda değil ki!


....


özgür bir şehir bu şehir…


Sürekli bu şehrin eksikliklerini dile getiriyoruz bu köşede…
çoğu zaman yapılamayanları, yine çoğu zaman yapılan yanlışları eleştiriyoruz.
Eskişehir’in Sanayide, Ticarette, tarımda, hatta Eğitimde hak ettiği yerde olmadığından dem vuruyoruz.
Bunu yapıyor olmamız içinde yaşadığımız şehri beğenmediğimiz anlamı kesinlikle taşımıyor.
Aksine…
Bu şehri çok seviyor ve bu şehirde yaşamaktan keyif alıyoruz.
Hatta…
Moda tabirle “Başka şehirde asla yaşayamayız” düşüncesi taşıyoruz.

Zira…
Eskişehir’in, yukarıda saydığımız eksik yönlerinden daha önemli bir özelliğe sahip olduğunu, bu özelliğin, şehirde yaşayanların özgürlüğü olduğunu, benzeri bir özgürlüğün zaman zaman Eskişehir ile kıyaslanan hiçbir şehirde olmadığını biliyoruz.
Şunu da özellikle belirelim ki, kişiler ve partiler üzerinden otomatiğe bağlanmış eleştiriler ve övgülerle, bu şehrin hassasiyetlerine zarar verenlere de ayrıca ayar oluyoruz.
Şimdi!
Büyük katkısı olsa da bu şehir Yılmaz Büyükerşen’den ibaret bir şehir değildir…
Ama…
Bu şehir, katkısı olsa da AKP İktidarı ile var olmuş bir şehir de değildir.
Eskişehir Büyükerşen’den ve AKP iktidarından önce de vardı.
Göreceksiniz, sonrasında da olacak.
O nedenle…
Şehrin sadece olumlu manzarasını görüp, bu manzarayı tamamıyla Büyükerşen’e endeksleyenler de yanılıyor, şehrin sadece olumsuzluklarını görüp, iktidar yalakalığı yapanlar da…
Sadece yanılmakla kalmıyorlar.
Her ikisi de, baktıkları yerden yaptıkları değerlendirmelerle kente olabildiğince zarar veriyorlar.
Evet; bu şehrin bir dolu sorunu var.
Dahası…
Bu şehirden daha düzenli şehirler de var.
Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu şehirde yaşayan ve bu şehre hayran olan binlerce insan mevcut…
Tutun götürün bakalım bu insanları o "Daha düzenli olan" şehirlere. Bakalım yaşayabilecekler mi?
Yaşayamazlar.
Yaşayabilseler dahi burada olduğu gibi keyif alamazlar.

çünkü…
Bu insanlara Eskişehir’i sevdiren kriterlerin başında "şehrin tertip ve düzeni" gelmiyor ki…
İşte bunu anlamıyorlar bir türlü…
Her şehrin kendine göre bir ruhu vardır.
çoğu insana göre, kentte olması gerekli öncelikli kriter, özgürlüktür.
Ne diyor Buket Uzuner;
-"Aslında kentin sınırlarını çizen, düşünceyi dile getirme özgürlüğü, farklılıkları özgürce yaşayabilme özgürlüğüdür"
Ne kadar doğru bir tespit değil mi?
Sizce de adeta Eskişehir’i tarif etmiyor mu bu tespit?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi