1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Her iki nesli de kahreden bir durum!

Kurtuluş savaşından yeni çıkılmış.
ülke harap ve bitap.
Binlerce kayıp verilmiş.
Kayıplar arasında subaylar, doktorlar, öğretmenler kısaca eğitim görmüş insanlar da var.
ülke yeniden kuruluyor.
Yokluk ve imkânsızlıklar içinde her alanda büyük bir seferberlik başlıyor.
10 yıl içinde fabrikalar kuruluyor, üretim başlıyor, ülke adeta yeniden doğuyor...
İsmet İnönü işte o dönemi anlatırken şunu söylüyordu:
-"Devlet kadrolarında çalıştıracağımız okur-yazar insan bulamıyorduk. Haydarpaşa Garı’nda trenden inen kravatlı kimi görsek, onları devlet kadrolarına alıyorduk."
ülke toparlandıkça okur- yazar sayısı elbette arttı.
Fakat yine de 2-3 nesil fabrika ve tarlalarda, yani  işgücünde çalışmak zorunda kaldığı için eğitimleri okur-yazarlık seviyesinde kaldı.
Bu durum çoğu ailenin içine dert oldu bu ülkede.
"Biz okuyamadık, siz bari okuyun. Siz bari bizim çektiğimiz sıkıntıları çekmeyin" diyen bir neslin bütün hayali. çocuklarını okutmak, “büyük adam” olmalarını görmek haline geldi.
İşte o neslin, olmayan imkanlarını, bulup-buluşturup, seferber ederek okuttuğu çocukları bugün üniversite mezunu...
İşin acı tarafı ise, bu üniversite mezunu çocukların her üçünden  biri bugün işsiz!
Ne yazıktır ki...
"Biz okuyamadık bari siz okuyun" diyen bir neslin, okumuş ve  üniversite bitirmiş işsiz çocukları oldu onlar...
En acılı, en umutsuz, en endişe yaşayan ve en çok ziyan olup giden  bir nesil oldular…
Muhtemelen ileriki yıllarda da “Acılı Kuşak” olarak anılacaklar.
Her iki nesli de nasıl kahrolmasın?


 


.....


 


Zarar mı dediniz?


 


Eskişehir Havaalanı küçük uçakların inip kalktığı bir havaalanıydı.
Bir ton yatırım yapıldı ve havaalanı uluslararası standartlara getirildi.
"Artık büyük uçaklar da inip kalkar" diye beklerken, Eskişehir-İstanbul seferleri kaldırıldı.
üstelik "Zarar ediyor" gerekçesiyle...
Sonra ne yaptılar biliyor musunuz?
Eskişehir’e 78 kilometre mesafede olan Kütahya, 130 kilometre mesafede olan Afyon ve 200 kilometre mesafede olan Uşak’ın ortasında bir yere. üstelik Kütahya’ya 45, Afyon’a 60 ve Uşak’a 100 kilometre mesafesi bulunan bir alana Zafer Havaalanını yaptırdılar.
Yılda 1 milyon 279 bin 352 yolcu garantisiyle yaptırdılar havaalanını.
70 bin yolcuyu bile bulmadı.
Devletin cebinden her yıl 1 milyon 200 bin yolcu parası havaalanını işleten firmaya tıkır tıkır ödendi.
Daha yıllarca da ödenecek...

Kısacası...
Eskişehir uçuşları "zarar ediyor" diye kaldırıldı ya...
Aslında bu zarar, alternatif olarak yapılan Zafer Havaalanının yarattığı zararın yanında devede kulak bile değildi.


 


.....


 


Müteşebbis olmaya karar veren bir gencin başına gelenler!


 


Türkiye’nin saygın iki üniversitesini bitirmiş, iki yabancı dili olan genç, öğrenim gördüğü dalda bir müddet çalıştıktan sonra, radikal bir karar alarak ekmek üretimi yapmaya karar veriyor.
Yaptığı araştırmalar neticesinde Ankara da konunun uzmanı olan bir kişinin yanında 5,5 ay çalışarak ekmek ve ekmek çeşitlerinin imalatını öğreniyor.
2018 in son aylarında, memleketi olan Eskişehir’e gelerek, sanayi sitesinde yapacağı iş ile ilgili, son derece hijyen imalat yatırımı yapıyor,
Ticaret hayatına alışmak ve tecrübe kazanma düşüncesi ile başlangıç olarak Pizza ve Sandviç ruhsatı alarak, Endüstri Mühendisliği son sınıf öğrencisi kardeşi ile birlikte çalışmaya başlıyor.
Kısa bir süre sonra Ekşi Maya Ekmek talebi olunca, imalathanesinde Ekşi maya ekmek imalatını da yapmaya başlıyor.
Başlamasına başlıyor fakat daha bir hafta olmadan Zabıta geliyor; “sen bu ruhsat ile ekmek yapamazsın, ekmek ruhsatı alman gerekir, bir sonraki gelişimde görürsem imalathaneni mühürlerim” diyor.
Bu ikaz üzerine hemen ilgili yönetmeliği inceliyor genç.
İmalathanenin bulunduğu konum ve uygulamış olduğu sistemin yönetmeliğe uygun olduğunu tespit ediyor ve Belediye’ye mevcut ruhsatındaki Tali Hizmet konusunda bulunan Sandviç imalatının, Ekmek ve Ekmek çeşitleri olarak değiştirilmesi için müracaatta bulunuyor.
Belediye bu talebini ret ediyor gencin.
Talebinde haklı olduğuna inanan genç, çaresiz konuyu mahkemeye taşıyor ve mahkeme kısa bir süre sonra belediyenin “yapamazsın” kararı için yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Mahkeme devam ediyor.
Yani…
Mahkeme kararında, Belediyenin yapmış olduğu işlemin hukuka aykırı olduğu ve yapılan işlemin iptali yönünde karar veriyor.
Gelgelelim aradan  aylar geçmesine rağmen Belediye tarafından mahkeme kararı bir türlü uygulanmıyor. Ruhsat değişikliği yapılmıyor.
Bunun üzerine güzel hayaller ile bir işe başlayan genç  ileride ne olacağını kestiremediğinden, yapmakta olduğu satış görüşmelerini durduruyor ve eleman alımını iptal ediyor. Ve imalatı sonlandırıyor.

Şimdi!
 Belediye’nin Ruhsat değişikliği yapmamasının kazananı olmazken, şehirde bulunan 3-5 işsize iş imkanından tutun da, ödeyeceği vergi ve yaratacağı katma değere kadar birçok şeye mani olmuş görünüyor.
Bir de bunun yanı sıra, bu kriz ortamında özveri ile yapılan yatırımın durması ama en önemlisi ileriye dönük daha büyük yatırım hayalleri olan idealist iki genç müteşebbisin tüm şevk inin kırılması gibi bir durum söz konusu.
Uzun lafın kısası, vaziyet biraz enteresan.
 Ortada hem Hak, hem Hukuk, Hem de Adalet gerektiren bir durum söz konusu…
Fakat hal çaresi tükenmiş görünüyor ki, bu da büyük bir sıkıntıyı işaret ediyor…


 


.....


 


Krize kriz denirdi…


 


Eskiden yaşanan ekonomik krize “Kriz” denirdi.
Bugünlerde denilmiyor…
Kimsenin ağzından kriz lafı çıkmıyor.
Durum böyle olunca insan iki şey düşünüyor…
Ya kriz yok, ya da kriz yokmuş gibi davranılıyor.
Kriz gerçekten yoksa ve “yok” deniliyorsa, mesele de yok…
Ancak…
“Kriz varsa ve krizi hissediliyor ve söylenmiyorsa, bu da insanların çekindiklerini, korktuklarını, yanlış anlaşılacağını düşündükleri için olsa gerek” diye düşünüyoruz.
O yüzden…
Şu sıralar “İşler nasıl” diye sorduğumuzda aldığımız “Bu günümüze şükür” ya da “Oluyor bir şeyler” cevaplarını aldığımızda, bu cevapları genellikle “İşler son derece kötü. Ama bunu açık açık söyleyemiyorum. çünkü hem korkuyor, hem de battı zannedilecek diye endişeleniyorum” diye algılıyoruz…


 


 


 


....


 


Biraz da
gülmek lazım


 


Amerika’da bir süpermarkette, müşteri yarım kivi satın almak istiyor. Tezgâhtar bunun mümkün olmadığını söylüyor. Kavga çıkıyor. Tezgahtar koşa koşa müdüre çıkıyor:
"Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor" der demez şöyle bir arkasına dönünce ne görsün:müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor...
Tezgahtar hemen müşteriyi işaret ediyor:
"Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim..." diyor. Müdür durumu anlıyor, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderiyorlar.
Müdür bir saat sonra tezgahtarı çağırtıyor:
- "Tebrik ederim, çok zeki davrandın, iyi idare ettin. Nerelisin sen?
- "Brezilyalıyım efendim..."
- "Amerika’ya niye geldin?"
- "Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya fahişe, ya da futbolcu..."
Müdür;
- "Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı... "
- "Yaaaaaaaa öyle mi, Yenge hangi takımda futbol oynuyor efendim ?"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi