1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Susmak da bir şeyler söylemektir...

 


 


2015 yılında Bakırköy Cumhuriyet Savcılarından biri, hazırladığı bir iddianamede, susma hakkını ikrar sayan bir iddianame hazırlamış.
Yani…
-“Susma hakkını kullandıkları için suçlular” demiş…
Hazırladığı bu iddianame tartışma yaratınca da savcı kendisini söyle savunmuş: “susma hakkını” kullanan şüpheliler suçlarını bir anlamda kabul etmiştir.  “Şüpheliler susma haklarını kullanarak ‘Sükût ikrardandır’ atasözünü doğrulamışlardır”
 Savcı nedense  “Söz gümüşse sükut altındır” atasözü yerine, yukarıdaki atasözünü dikkate almış demek ki!
Hukukçu olmadığımız için verilen kararı yorumlamak ve yargılamak bize düşmez.
Zaten biz işin başka bir tarafıyla ilgiliyiz.
Susma hakkı, Türk Ceza Kanununda yer alan en temel haklardan biri olmasına rağmen, maalesef yarattığı bir “ikrar” algısı da var.
Belki böyle bir algının oluşmasında, susma hakkını kullananların tamamının suçlu çıktığı filmler de etkili olmuştur, bilemiyoruz…
***

öte yandan, susmanın da aslında bir şeyler söylemek anlamına geldiği durumlar olabiliyor.
Yani…
Biri, bir olay karşısında, normal olarak söylemesi gerekenleri söylemiyorsa, bu durumdan, en azından “Söylemesi gerektiğini söylemiyor” anlamı rahatlıkla çıkartılabilir.
Böyle durumlarda “Demek ki onaylamıyor ki bir şey söylemiyor” diyebiliriz.
Ya da…
“Demek ki savunmuyor, o yüzden ağzını dahi açmıyor” sonucunu çıkartabiliriz.
Bu durumda…
Susmanın da aslında bir şeyler söylemek olduğu çıkıyor ortaya…
***

Şimdi! Durup dururken bu konuya niçin geldiğimizi merak ediyorsunuz değil mi?
Söyleyelim!
Meslektaşımız Hakkı Sağlam önceki gün köşesinde “Anadolu üniversitesi Rektörü ile ilgili AK parti Milletvekilleri ne düşünüyor?” diye bir soru sormuş…
AK parti milletvekilleri bu konuda herhangi bir görüş belirtmedi. Herhangi bir söz etmedi.
Bana göre…
Ya bu konuda  “susma hakkını kullanıyorlar ” ki bunun arkasında ikrar aranabilir…
Ya da…
Susarak da bir şeyler söylenebildiğini düşünüyorlar…


 


 


 


.....


 


Bu sözler bugün daha da anlamlı…


 


“İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğerlerinin gözünde hayatım mükemmel bir başarı misaliydi.
Gel gör ki, iş dışında çok az mutluluğum oldu. Sonuçta, maddî zenginlik hayatımın gerçek bir parçasıydı, artık alışmış olduğum.
Şu anda, hasta yatağında yatarken ve bütün hayatımı hatırlayıp gözden geçirirken fark ediyorum ki; o kadar gurur duyduğum herkes tarafından tanınma, takdir edilme ve bu maddî zenginlik, yaklaşan ölümle soluyor ve anlamını yitiriyor.
Karanlığın ortasında yaşam destek ünitelerinden çıkan yeşil ışıklara bakıyor, onların mekanik seslerini işitiyorum, ölümün nefesinin giderek yaklaştığını hissediyorum.
Artık biliyorum ki; hayatımızı idâme ettirecek kadar maddiyata ulaştığımızda maddiyatla alakası olmayan meselelerin peşinden gitmeliyiz. Maddiyattan daha önemlidir, olmalıdır bu meseleler.
Belki ilişkilerimiz, belki sanat, belki de daha genç olduğumuz zamanlardan bir rüya, bir emel. Hiç durmaksızın maddiyat peşinde koşmak bir insanı yoldan çıkmış bir varlığa dönüştürür, aynı benim gibi.
Tanrı bize hisleri diğer tüm insanların kalbindeki sevgiyi hissedebilmemiz için verdi, maddiyatın bizi uyutarak yönlendirdiği yanlış algılar için değil.”

Bu sözler dünyanın en zengin insanı olan Steve Jops’a ait.

Bu sözleri buraya almamızın tek nedeni ise: bu tür başarı ve hırs peşinde olan insanların gerçeği ancak hasta yatağında ve ölümü beklerken anlıyor olmaları.
Sözlerin şu yaşadığımız olağanüstü süreçte daha fazla anlam yüklü olduğunu düşünüyoruz.


 


......


 


Böyle de bir Mera olayı varmış!


Günyüzü belediye başkanlığı, mera alanını “belediye hizmet alanı” olarak kullanılmak istiyor. İlgili kurumdan talep ediyor.
Bunun üzerine…
Kânun ve mevzuatların öngördüğü 360 bin tl ücret karşılığı belediyeye tahsis kararı alınıyor. Fakat belediye başkanına yetkili bir bürokrat tarafından “bu alanın bedelsiz veya az bir bedelle kendilerine tahsis yapılabileceği” söyleniyor.
Yetkili bürokrat ve ondan da yetkili olan bir başkası birleşip, personele “ücretin düşük gösterilmesi” yönünde rapor hazırlamasını istiyor ve baskı yapıyorlar.
Personel, kanun dışı ücret düşürülmesinin yapılamayacağını söylemesine rağmen, belediye başkanı, yetkili bürokratın ilk söylemlerini dikkate alarak, 360 bin tl yerine, ısrarla  90 bin tl bedel belirlenmesini istiyor.
Halbuki;
Mera kanununun 30. Maddesinde alınacak ücretler açıkça belirtilmiş. 
Ayrıca yönetmelikte “ot bedeli alınmadan kişi ve kuruluşlar çalışmaya başlayamazlar” ibaresi var.
Her neyse…
Gelinen noktada…
Söz konusu Mera’yı Belediye Başkanına “Size bu Merayı bedelsiz ya da az bir bedelle tahsis ederiz” diyen bürokrat, bir yandan personele bunu yapması için baskıda bulunurken, bir yandan da belediye başkanına “bunlar yapmıyor yoksa ben yapacağım” diyerek durumu idare etmeye çalışıyormuş.
Yukarıda anlattığımız konu bize güvendiğimiz bir kaynaktan geldi.
Anlamadığımız, hayvancılığın her geçen gün azaldığı bir ortamda var olan meralar niçin belediyelere ya da başka kurum ve kişilere tahsis edilir?
Hadi ediliyor…
Niçin kanunda yazan değeri üzerinden değil de bedelsiz ya da çok az bir bedelle tahsis etmek için uğraşılarak, devlet zarara sokulmak istenir?
Bu mera olaylarını, bundan böyle  takip altına alcağız galiba…


 


 


 


.....


 


 


 


Biraz da gülmek lazım


 


 


 


Adamın biri bir kahveye girer ve ‘Millet bana bakın!.. Size söylüyorum! Tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene geleciğim’ der ve çıkar. Kahvedekiler ‘Adam deli herhalde’ diye fazla önemsemezler. Ve aradan 30 sene geçer. Aynı adam kahveye gene gelir ve der ki:
– ‘Hatırladınız mı beni millet. Size demiştim 30 sene önce, ben yine geleceğim diye. İşte geldim’ der. Kahvedekiler tabi ki şaşırır. Adam devam eder:
– ’30 sene sonra gene geleceğim bu kahveye’ der. Ve gider. Aradan bi 30 sene daha geçer. Nesil değişmiştir 30 sene önceki insanların çocukları kahvede oturmaktadır artık. Adam kahveden içeri girer:
– ‘Bana bakın millet! Ben sizin babalarınıza söyledim. Size de söylüyorum, 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem’ der ve çıkar. Kahve milleti gene bunu takmaz. Aradan 30 sene geçerve adam gene gelir:
– ‘Beni hatırladınız mı millet? 30 sene önce tekrar gelicem demiştim, işte geldim ve 30 sene sonra gelip sizin çocuklarınızada aynı şeyi söylicem’ der ve gider. Aradan bi 30 sene daha geçmiştir. Ve adam gene kahveye gelir:
– ‘Bana Bakın Millet Ben sizin dedelerinize söyledim. Babalarınıza söyledim, şimdi size söylüyorum, tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem’ der ve gider.
İçlerinden birisi:
– Arkadaşlar bana bu olayı dedem anlatmıştı. Bu adam bir lamba bulmuş. İçinden çıkan cin 1 dilek hakkı vermiş. O da bu kahvedekilerden herhangi birine yılbaşı büyük ikramiyesi çıkana kadar ölmek istemiyorum şeklinde bir dilekte bulunmuş. Haliyle bize büyük ikramiye çıkma ihtimali ne ise bu adamında ölme ihtimali odur. demiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi