1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Gerçeğin ne olduğunu bilip kabullenememe hali...

Adam çalışma şartlarından son derece mutsuz.
Aldığı maaşla geçinemiyor.
Geliri ile birçok temel ihtiyacını dahi karşılayamıyor.
Ailesine rahat bir yaşam sağlayamıyor.
Hemen her gün zamlardan yakınıyor.
Günleri resmen endişeyle geçiyor.
çocuklarına iyi bir eğitim sağlayamadığının gayet farkında.
Geleceğe dair hiçbir beklentisi yok.
Kendisinin ve çocuklarının gelecekle ilgili hiçbir umudu da yok.
Kısacası…
Yaşadığı sıkıntı ve sorunlar ile ilgili hemen her gün, hemen her dakika yakınıyor.
Bu yaşadığı olumsuz yaşamın sorumlularını da gayet iyi biliyor.
***

Ama gelin görün ki, kendisinin bu halde olmasına sebep ülke yöneticilerine laf dahi kondurmuyor…
Olumsuz çalışma şartlarını, aldığı maaşın yetersizliğini, hiçbir ihtiyacını karşılayamıyor olmasını, birbiri ardına gelen zamlara olan tepkisini, geleceğe dair umutsuzluğunu, çocuklarının eğitim alamaması ve iş bulamamasının yarattığı olumsuzluğu, kısacası her an yaşadığı endişeyi bir tarafa bırakıyor, tüm bunların sorumlusu olduğunu bilmesine rağmen, ülkeyi yönetenleri canhıraş şekilde savunmayı sürdürüyor.
***

-“İyi de! Hem durumundan şikayet ediyorsun hem de bunun sorumlularına laf kondurmuyorsun?” dediğinizde “O başka mesele” diyerek, sosyolojik ve psikolojik açıdan teşhis edilemeyecek bir davranış sergiliyor.
Benzeri bir durumu Eskişehir’de de görmek mümkün.
Adam gördüğü her türlü yerel hizmetlerden yakınıyor, daha iyi hizmet görmek istediğini söylüyor ama iş belediye başkanlarını sorgulamaya geldiğinde laf söyletmiyor.
Galiba: her ne kadar kötü bir hayat yaşıyor olsa da, böylesine kötü bir yaşam sürmesinin sorumlusunun kimler olduğunu gayet iyi bilse de, karşı taraftan yapılan bir eleştiri, bir anda koruma içgüdüsünü harekete geçiriyor…
Şartları ne kadar kötü olsa da, bu kötü şartların oluşmasındaki sorumlulara sonuna dek sahip çıkma durumu gözleniyor çoğu insanda…
Ortada bir nevi “Hem kızarım hem de severim. Sevgim bütün kızgınlıklarımın üzerindedir” durumu yaşanıyor sanki…


......


Yapay ve geri
 zekaları bekleyen…


Anadolu üniversitesi önceki rektörlerinden Prof Dr Davut Aydın göndermiş videoyu…
İzlerken dumur olduğumuzu söylesek yeridir.
California üniversitesi’nde Astrofizikçi Zafer Acar “Yapay Zekâ” yı anlatıyor.
-“Artık hayatın her alanında yapay zeka kullanıyoruz” diye başlıyor anlatmaya…
-“örneğin tarım’da kullanıyoruz. Uydu’dan Dünya’daki tüm tarım arazilerinin resimlerini alıp, ekili alanlarda neler ekildiğini görüyoruz. Buradan hangi ülkenin ne kadar ne üreteceğini anlıyoruz. Sonra bu ülkeye daha Şubat ayında “Sizin şu kadar fazla üretiminiz olacak. Bu fazla üretiminize şu fiyattan talibiz.” Diyoruz. Başka bir ülkenin eksik üretiminin olacağını tahmin edip, onlara da harman zamanından aylar önce “Şu kadar eksik üretiminiz olacak. Bu eksiğinizi şu fiyattan karşılamaya hazırız” diyoruz. Tüm bu anlattıklarım sadece yapay zeka’nın resim analizleriyle saniyeler içinde belirleniyor.”
***

-“örneğin eğitimde kullanıyoruz yapay zekayı. En iyi öğretmenlerin en iyi özelliklerini alıp, onların sesiyle ders verdiriyoruz. Bu sırada öğrencinin yüz hareketleri, gözleri ve ifadelerinden dersi anlayıp anlamadığını biliyoruz. Aynı öğretmen bu durumda seviyeyi düşürüyor. öğretmen aynı anda her öğrenciye farklı ders anlatabiliyor.”
***

-“örneğin, bütün romanları okutup, yeni bir roman yazdırıyorsunuz. Şiirleri okutup, daha güzel şiir yazdırıyorsunuz. Roman okuyup, o romanın filmini yaptırıyorsunuz yapay zekaya. Hem de 4 satır kod yazarak. İns anı tanımlıyorsunuz ya da sesini dinlettiriyorsunuz, o size yüz şeklini çıkartıyor.”
***
-“Uzay istasyonunda, yerçekimsiz ortam olduğu için bütün insan organlarını yapabiliyor yapay zeka. Sadece insan beynini şimdilik modelleyemiyor. çünkü bilgisayarların kapasitesi yetmiyor. Kuantum bilgisayarlar devreye girdiğinde, beynin de modellemesi yapılacak. İnsan beynindeki bilgileri alıp bir başka insana birkaç saniyede aktaracağız. 5 yaşındaki çocuk bir Prof’ün bilgilerine sahip olabilecek.Bütün insanlığın bugüne kadar ürettiği tüm verileri birkaç saniyede bir çocuğa aktaracağız.Beyni bir hard disk kabul ediyoruz. Aynı bilgisayar verilerinin bir başka bilgisayara aktarılması gibi. Bu farelerde denendi ve başarılı oldu. Fareler yüklenen bilgi ile yaşamadığı bir olayı yaşamış gibi hatırladı.”
***
-“Beyinden beyine bilgi aktarımının sonuna gelindi. Sadece işin ahlaki boyutu tartışılıyor. Mesela sizin çocuğunuz var, bilgilerinizi başkasına aktardığımızda o kişi de sizin çocuğunuzu kendi çocuğu gibi düşünecek. Buna benzer konuları tartışıyoruz. Bu da halledildiğinde beyinler arası bilgi transferi çözülmüş olacak. Hiç kimsenin dil öğrenmesine, özel beceri sahibi olmasına gerek kalmayacak.”
***
Yukarıda da söylediğimiz gibi soluksuz izledik videoyu…
Sonunda şuna karar verdik;
Dünya’yı yapay zekayı bilen ve kullanan yönetecek…
Yapay zekâ’dan bi haber olan toplumlar ise(Bunlara kısaca geri zeka diyebiliriz) yazılan 4 satırlık kod ile bildiğiniz sömürülecek, yönetilecek…


.....


Yeni Rektör atandığına göre…


Uzaktan Eğitim denildiğinde akla gelen ilk ve tek kurumdu Anadolu üniversitesi’nin Açık öğretim Fakültesi.
Mektupla öğretimin yapılmaya çalışıldığı bir dönemde, eğitimi televizyon aracılığıyla evlere getirmiş, eğitimde resmen yeni bir dönem başlatmıştı.
Bu durum; Anadolu üniversitesini de,  Açık öğretim Fakültesini de bir anda 1 milyonu aşan öğrenci sayısıyla, Dünya’nın en fazla öğrenciye sahip üniversitesi ve fakültesi haline getirdi.
Türkiye’de başka bir örneği yoktu.
Dünya’da ise kısa süre içinde benzerlerinin önüne geçmişti.
Yıllar geçtikçe tecrübe de arttı.
Artık, iletişim araçlarıyla ders verilmesinden tutun da, uygulanan sınav sistemine kadar “Uzaktan eğitim” Açık öğretim Fakültesi’nden sorulur hale gelmişti.
***
Sistem öyle bir kurulmuş, öylesine günün koşullarına göre geliştirilmişti ki, Türkiye’nin Büyükelçiliği bulunmayan ülkelerde bile  AöF büroları kurulmuş, sınavlar o ülkelerde yapılmaya başlanmış,  uzaktan eğitim ülke dışına taşıp tüm dünya’ya yayılmıştı.
Sonuç olarak…
Anadolu üniversitesi; Açık öğretim Fakültesi sayesinde iyi para topluyor, topladığı para ile iyi eğitim veriyor ve verdiği eğitimin kapsama alanını da sürekli olarak tüm dünya’ya yayılıyordu.
Bu arada…
Dünya’nın en iyi ve saygın eğitim kurumlarıyla da sürekli partner olup, karşılıklı işbirliği içinde yer alıyordu.
***
Pandemi süreci başlayıp okullar kapanınca, mecburen uzaktan eğitim gündeme geldi.
Başta milli Eğitim olmak üzere üniversiteler ve diğer eğitim kurumları alelacele kendi uzaktan eğitim modellerini, birçok aksaklıklarla birlikte devreye sokmaya başladılar.
Kervan yolda düzelir mantığı ile süreci her gün bir önceki günün hatalarını telafi etmekle geçirdiler.
Bu konuda yılların tecrübe sahibi AöF’ye kimse danışma gereği duymadı
Görebildiğimiz kadarıyla AöF de buna dahil olmak için  herhangi bir çaba içinde olmadı.
Kısacası…
Uzaktan eğitimin gündeme geldiği süreçte AöF’nin esemesi bile okunmadı.
Halbuki AöF, yaptıklarıyla, imkanlarıyla, elindeki deneyim ve bilgi birikimiyle, bu konuda tek otoriteydi.

***

öte yandan…
Pandemi sürecinde 250 Bin civarında öğrencisi bulunan İngiliz Açık üniversitesi’nin öğrenci sayısı 2 Milyon’a çıktı.
Bir anda 20 milyon poundluk pazarın en büyük payına sahip oldu.
Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Cambridge ise yeni eğitim-öğretim yılında tüm dersleri online olarak vermeyi kararlaştırdı.
İşin ilginç yanı…
Bu iki İngiliz eğitim kurumu da AöF’nin geçmişte partneri olan kurumlardı.
***
Sonuç olarak söylemek istediğimiz şu;
Dünya’da uzaktan eğitimin adı bile anılmazken, AöF bu eğitimi başarıyla başlatıp sürdüren tek merkezdi.
Sonradan ne olduysa oldu…
öğrenci sayısı azalmaya başladı.
Tek ve en iyi olma özelliğini yavaş yavaş yitirir oldu.
Açık öğretim Fakültesi şu yaşadığımız süreçte, öğretim üyelerinin ek ücretlerini beşte bir azaltmak durumunda kalan, elindeki parayla sınavları bile ucu ucuna yapabilen bir konuma düştü.
***
Yukarıdaki yazıyı, önceki Rektör’ün istifasının hemen ardından kaleme almıştık.
Yazının sonunu da “Yerine atanacak olan yeni rektörün ilk işi, AöF’nin, o eski konumuna dönmesini sağlayacak adımları atmak ve tedbirleri almak olmalıdır. Aksi takdirde yılların çabası heba olup gider” demiştik.
Anadolu üniversitesi’ne yeni rektör atandığına göre, yeni Rektörün ilk Rektörlük günlerinde bu yazıyı bir kez daha hatırlatmak istedik…
Umarız…
Yukarıda da uzun uzadıya anlattığımız üzere Anadolu üniversitesi’nin yeni Rektörünün ilk işi bu yönde olur…


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Trafik polisi Temelin kullandığı arabayı durdurur ve:
-Sizi tebrik ederim beyefendi, bu günkü kontrollerimizde emniyet kemeri takan tek sürücü sizsiniz bu yüzden size üçyüz milyon lira ödül vereceğiz, ne yapmayı düşünüyorsunuz, demiş. Temel:
-Hemen cidup bi ehliyet alacağım demiş.
-Ne! senin ehliyetin yok mu? demeye kalmadan yandan Fadime söze girmiş:
-Siz ona bakmayin memur bey içince hep böyle sapıtıyi
Polis iyice sinirlenmeye başlamış. Derken arkadan dursun:
-Ula ben size demedim mi çalıntı arabayla yolaçıkmayalım başımıza bi iş gelir diye. Trafik polisi iyice zıvanadan çıkmış ve bagajdan idris atlamış:
-Noldi uşaklar geçtik mi sınıri?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi