4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

AYM KARARLARI

                                          


           Anayasa Mahkemesi, Berberoğlu'nun ikinci kez seçilmesinin ardından dokunulmazlığı kaldırılmadan, yargılanıp milletvekilliğinin düşürülmesinin, “hak ihlali” olduğuna karar vermiş ve dosyayı yeniden yargılama için, İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Yerel Mahkeme, Anayasa Mahkemesi'ni karanını tanımadı, yeniden yargılamaya  gerek görmedi. 


         İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Adem Sözüer, “…Yasa ve Anayasa dışına çıkılarak Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmadı. Elbette bu hukuka aykırı karar da yine bir hak ihlalidir. Bu bir devlet krizi” ifadesinde bulundu.


              Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın ARSLAN da  "Anayasanın 11. maddesinin de Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesini düzenlediğini Bu değerlendirmeler ışığında ve Anayasanın açık hükümleri karşısında, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması söz konusu olamaz.” demişti. 


               Aslında Anayasa Mahkemesi ile ilgili bugünkü gelişmler, geliyorum demişti.         


                Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin, 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende, konuşan Eski Anayasa Başkan Sayın Haşim Kılıç, ilginç olduğu kadar dikkat çeken ve de beklenmeyen bir konuşma yapmıştı.         


            Konuşmasında, “Anayasa Mahkemesi'ne intikal etmiş davalarla ilgili olarak, gerek
ulusal,  gerekse uluslararası çevrelerce, mahkemeyi yönlendirme, etkileme ve baskı altında tutma girişimlerinin olduğunu” söylemişti.


                  Sayın Kılıç’ ın o konuşmasında, “Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Yargı belirli bir dereceye kadar değil, mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Belirli bir noktadan sonra tarafsızlığını yitiren yargıç, o noktadan itibaren artık yargıç değildir. Yargıç, kendisine anayasa ve yasalarla verilmiş görevler dışında misyon üstlenemez.” demişti.       


                Ayrıca Sayın KILIç ,”Unutulmamalıdır ki, hukukun dışına çıkmakla korunabilecek bir sistem esasen korunmaya değer değildir. Adalet mülkün temelidir sözü sadece adliye saraylarına değil, her yargıcın vicdanına kazınmalıdır. Adalete güvenin zedelendiği bir yerde toplumsal ve siyasal bağların çözülmesi kolaylaşır.” Sözüne katılmamak mümkün mü?
            Yine Sayın KILIç konuşmasında “ Demokratik hukuk devletinde, yargı kararları eleştirilebilir. çünkü Yargı kararlarının eleştirilmediği yerde, yargının kendisini yenilemesi ve geliştirmesi mümkün değildir. Ancak yargı kararlarının eleştirilebilmesi onların, bağlayıcılığını ortadan kaldırmamaktadır. Kurumlar ve kişiler,  şu ya da bu sebeple mahkeme kararlarını beğenmeyebilirler, ancak anayasal yetki kullanılarak verilen kararların, yerine getirilmemesi veya savsaklanması hukuk devletinde düşünülemez.”            demişti.


                 Ayrıca  Sayın Kılıç’ ın “   Kişi/kişilerin, yaşam ve hayat tarzları, ideolojik hale getirilmek istenmektedir. Bu gelişme karşısında, duyulan güvensizlik ve korkular, değerlendirilmeye alınmalı ve ivedilikle de çözüme ulaştırılmalıdır.  Aksi halde, her şeyin bir rejim sorunu haline getirildiği ülkemizde, birlikte yaşama koşulları daha da ağırlaşacaktır ve sürekli de tartışma konusu yapılacaktır.” Sözleri de dikkate alınmadı.


               Bugün ülkemizde, toplumun siyasal, etnik ve dinsel kesimleri arasında ciddi bir güven bunalımı olduğu saklanamaz bir gerçektir. Güvensizlik, kavgayı ve dayatmaları beraberinde getirmektedir. Gücü elinde bulunduranlar, karşı düşüncedekilerin güvensizliğini ve korkularını ortadan kaldıracak, çözümleri üretmediği sürece kutuplaşma hız kazanacaktır


                 Elbette toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan, insanlık onurunu işkenceye tabi tutan bir yönetim anlayışı, çağ dışıdır.  Hukuk dışı yollardan, güç alarak rejimi, ya da ülkeyi kurtarma girişimlerinin, ülkenin batışını hızlandırmaktan başka işe yaramayacağı da doğrudur ama bu alanda herkesin, az veya çok sorumluluğu vardır


                Yıllardır, Adalet ile ilgili  öneriler ve  gerçekler  sürekli göz ardı edildi. İşin kolayına kaçıldı. Oysa bir ülkede, hukuk işletilmiş olsa kesinlikle hukuk dışı yollar, kendisine yer bulamazdı. Gerçek bu iken, sürekli Türkiye’de  darbeler gündeme gelir. Siyasetçilerin hatalarının darbelere, davet çıkardığını da kimse dile getirmez.
                Türk halkı, artık gerçekleri görmelidir. çok partili dönemde, icraata, hukuk ve adalet gibi unsurlar arzu edilen boyutta, ülkeye hakim olmadı. çok partili döneme genellikle de icraata ve yaşama, mevzuat değil,  “POLİTİK” ve “ELİT” güçler hakim oldu.


               ülkemizde, Yasama, yürütme ve yargı organlarının, hareket alanlarını genişletme çabaları, güçler arası çatışmanın, en belirgin sebebidir. Bu güçler, kaynağını, Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi, üstünlük kurmak için kullandığı sürece çatışma devam edecektir


             Toplumlarda bazı kesimler,’öteki’ni yok edilmesi gereken bir düşman olarak nitelediği müddetçe, hoşgörü ve çoğulculuğu, sağlamak mümkün değildir. İşte tam da bu noktada laik devlet gücüne, yaşamsal değerde ihtiyaç duyulmaktadır.


              çoğulcu ve katılımcı devlet, bir orkestra şefi gibi, farklı sesleri ahenkli hale getirir. Adalet kavramını topluma hakim kılar. Maskeli toplum ve ikiyüzlü birey, oluşumuna da izin vermez.


             Adalet ise zalime kılıç, mazluma kalkan olur.
              Ayrıca kurumlar ve kişiler, mahkeme kararlarını beğenmeyebilirler. Ancak, yargı kararlarının, yerine getirilmemesi veya savsaklanması, hukuk devletinde düşünülemez. çünkü Yasama, yürütme ve yargı organları, bir bütünlük içinde hareket ettiği ölçüde ulusal egemenlik korunur,  ülke de huzur ve barış da kalıcı olur…  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi