7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Şair Necibe Taşkın Çetinkaya ile bir söyleşi gerçekleştirdik. "Dünya durdukça şiir de devam edecek"

NECİBE TAŞKIN çETİNKAYA öZGEçMİŞİ

Eskişehir 'de doğdum,büyüdüm. Aslen Trabzon - çaykara'lıyım. İlk ve orta tahsilimi Eskişehir'de lise tahsilimi ise Kütahya öğretmen Lisesinde tamamladım. üç yıl ilkokul öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra istifa ederek üniversite sınavlarına girdim. Amacım mimar olmaktı.Puanım tutmasına rağmen babamın ısrarıyla Eskişehir Eğitim Enstitüsü  FKB bölümüne girdim. Eskişehir Anadolu üniversitesinde kimya dalında lisansımı tamamlayarak kimya öğretmeni oldum. .Eskişehir İmam-Hatip Lisesinde göreve başladım.23 yıl aynı okulda görev yaptıktan sonra emekli oldum. Eskişehir'de yaşıyorum. Evliyim ve iki erkek evlat annesiyim.
Edebiyata olan ilgim ilkokul yıllarında başladı. Bu ilgi artarak devam etti. Lise ve üniversite yıllarından sonra şiir yazmaya uzun bir ara verdim.Daha sonra tekrar yazmaya başladım.
 Şiirlerimi her konuda,aruz ve hece ölçüsüyle yazmaktayım. Eskişehir Şairler Derneği
 ( EŞAD) ,Edebiyat Sanat ve Sanatçılar Derneği (ESAS-DER ) ve İLESAM üyesiyim.


 


sohbet:


Şiir dünyasına nasıl girdiniz?  Aile ve çevrenizde bir edebiyat ortamı var mıydı?
İnsanlar kendilerini ifade etmeye başladıkları zaman edebiyat ortamına girmiştir artık. Kimi duygularını düz yazıyla ifade eder, kimisi de aynı ifadeyi kafiyeli ve eşit hece sayısıyla söyler.Meselâ; " Duygularım kördüğüm. Gözlerinde gördüğüm heves mi ihtiras mı? Bir türlü çözemedim. "
Şimdi aynı kelimelerle bu ifadeyi şiire dönüştürerek  söyleyelim;
" Heves mi ihtiras mı gözlerinde gördüğüm.
Bir türlü çözemedim duygularım kördüğüm. "
İlk ifade düz yazı, ikincisi ise beyit. Ailemde bir edebiyat ortamı yoktu, fakat benim edebiyata ilgim çok fazlaydı.İlkokul yıllarında kendime göre şiir yazardım. Tiyatro yazar oynardım. Milli bayramlarda şiirler okurdum. Bu edebiyat tutkum yüksekokulu bitirene kadar aralıksız devam etti. Evlendim çoluk çocuk, iş hayatı, ev hayatı derken şiire çok uzun bir süre ara verdim. Bu arada eşim şiir yazmaya başlamıştı. Eşim, Eskişehir Şairler Derneğiyle tanıştı. 25 yıldır üye ve halen yönetici kadrosunda görev yapmakta. İçimdeki şairlik  tutkusu tekrar canlanmaya başlamıştı. Bir evlilik yıldönümümüzde eşime yazdığım şiir, şairliğe dönüş noktam oldu. Eşimin de teşvikiyle tekrar yazmaya başladım.

Şiirinizi edebî akımlardan hangisine yakın görüyorsunuz? Kendi şiiriniz hakkındaki görüşleriniz nedir?
Biraz "Hümanizm, biraz romantizm. Fakat sanırım Yahya  Kemal Beyatlı ve Tevfik Fikret gibi  parnasizme daha yakınım.Yani "sanat için sanat " anlayışı önemli olsa da, ‘’toplum için sanat’’ anlayışına da önem veririm.Kuralcı bir yapıya sahip olduğum için kendimi parnasizme biraz daha yakın buluyorum.  Kelimeleri seçerek kullanırım. Kafiye benim için çok önemlidir. Zorda kalmazsam redif kullanmam. Ahenk ve ritim önemlidir. O nedenle hece sayıları ve duraklara çok dikkat ederim. Parnasizm, her ne kadar romantizme tepki olarak doğmuş olsada şiirlerimde romantizmden de bir parça vardır. Hiçbir şiirim için "tamam bu mükemmel oldu " diyemem.Daha iyisini daha güzelini yazmak için sürekli arayış içindeyim. Zaten öyle olması gerekiyor yoksa yerinizde saymak şöyle dursun, bir adım ilerleyemez, hep geriye düşersiniz.

Geleneksel ve modern şiir hakkında ne düşünüyorsunuz ? Geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunabilir mi?
Türk Edebiyatında halk şiiri ve geleneği, divan şiiri ve geleneği vardır. Nazım birimi olarak Halk Edebiyatı dörtlüklerden Divan Edebiyatı ise beyitlerden oluşur. Her iki edebiyatımızda da kafiye ve ahenk önemlidir. Divan Edebiyatı saray ve çevresinde geliştiği için "yüksek zümre" edebiyatıdır. Dili ağırdır ve" Osmanlı Türkçesi" ile yazılmıştır. Halk Edebiyatı ise halkın içinden gelen sanatçıların oluşturduğu edebiyattır. Dili sade ve anlaşılır bir dildir. Modern şiir, Tanzimat’tan sonra Divan ve Halk Edebiyatına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Nazım birimi yoktur. Nazım birimi olarak mısra kabul edilir. Kafiye ve ölçü yoktur. Şair içinden geldiği gibi yazar. Söz sanatları yoktur. Şiirde iç ahenge önem verirler. Fakat modern şiir bile olsa kelimeler arasındaki uygunluk şiirin ahengini artırır. Onun için her serbest şiirde bir parça geleneksel şiirimizin tadı vardır. Geleneksel şiire yaslanmadan yazılan modern şiirler düz yazı olmaktan öteye gidemez.
Edebiyat dergileri ve şiir sitelerinin bolluğu içerisinde şairlerin çokluğu dikkat çekmektedir. Oysa şiir kitaplarındaki baskı adedinin çok düşük seviyelerde olduğunu görmekteyiz. Bu çelişkinin nedeni sizce nedir?
Birçok neden sayılabilir.İnsanlar şiirden çok romanları daha çekici buluyorlar. çünkü romanda kafa yormak yok. Duygular düşünceler açık seçik anlatılır. Neden bir şiiri okuyup "acaba ne demek istedi ?"diye düşünsünler ki. Bir diğer neden ise internet ortamıdır. İnternette istediğiniz şairin istediğiniz şiirini okuyabiliyorsunuz. Şair kitap bastırsa bile alıcı bulamıyor. Bu da şairleri kitap bastırmaktan alıkoyan diğer bir neden. İşin maddi boyutu da bir etken tabii ki. Ama diğer nedenler daha önemli. Bir roman 2. baskı, 3.hatta 4., 5.baskılarını yaparken bir şiir kitabı ilk baskısında bile alıcı bulamıyor. çoğu şair kitaplarını bedava dağıtıyor. Onlarında okunup okunmadığı meçhul. Bunda şiirde ki kalitenin azalmış olması da önemli. çoğu insan sevinçlerini, üzüntülerini, sitemlerini, aşklarını kısaca duygularını dile getirmek için eline kalem alıp yazıyor. Bence yazmalı da. Ama bunların kaçına şiir denebilir, işte orası tartışılır. Bir Yahya Kemal'in, bir Necip Fazıl'ın,bir Mehmet Akif'in bir mısra hatta bir kelime için günlerce hatta aylarca düşündüğünü göz önüne aldığımızda bir günde 3-5 şiir yazan şairlerin kalitesinin nasıl olduğu tartışılmaz bile.

Genel anlamda halkın şiire bakış açısını değerlendirirmisiniz? Eskişehir halkının şiire ve şiir etkinliklerine katılımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Edebiyat türlerinin en eskisi şiirdir. Halk Edebiyatı İslâmiyet’ten önce vardı.Hâlâ varlığını sürdürüyor. Divan Edebiyatı ise İslâmiyet’ten sonra başlamıştır. Saray ve çevresine hitap ettiği için yüksek zümre edebiyatıdır. Tanzimat’tan sonra yavaş yavaş etkisini kaybetmiştir. Gördüğüm kadarıyla son yıllarda şiire olan ilgi bir hayli fazla. çünkü duygular şiirle kısa yoldan anlatılır. Birisine olan sevginizi, nefretinizi, isyanınızı uzun uzun anlatmaya gerek yok.Etkili kelimelerle dört mısra bile düz yazıdan daha anlamlı olabilir. O yüzden dünya durdukça sevgi, aşk,nefret bitmeyeceğine göre şiir de sonsuza kadar devam edecektir.
Eskişehir sanat ve kültür açısından Anadolu'nun en önde gelen şehirlerinden birisidir. çeşitli kültürlerden gelen insanlar ve üç üniversitesiyle öğrenci kenti olması nedeniyle sanata ve yapılan etkinliklere karşı oldukça duyarlı bir şehir. Tabii ki bunda, nüfusun önemli bir kısmını oluşturan öğrencilerin payı büyük.

Siz genelde Divan Edebiyatı tarzında şiirler yazıyorsunuz. Aruz ölçüsünü çok güzel kullanıyorsunuz bunun özel bir nedeni var mı yönelten saik ? Sizi geleneksel şiirimize nedir?
Aruz ölçüsüyle yazmamın özel bir nedeni yok. Sadece merak ve ilgi diyebilirim. Lise yıllarında Divan Edebiyatı şairlerini ve şiirlerini çok severdim. Fuzulî,Nâbî, Bâkî, Nedim, Şeyh Galip beğendiğim şairler arasındaydı. Aruz kalıplarını, uzun ve kısa heceleri, aruz kusurlarını o zamanlar öğrenmiştim. Fakat tekrar edilmeyen bilgiler unutulduğu gibi aradan yıllar geçince bende unuttum. Unuttuğum bilgilerimi başka bilgiler de ekleyerek yeniden kazandım.Aruzla yazmayı seviyorum, bunda kuralcı yapımın payı olduğunu inkâr edemem. Aruz ahenktir, ritimdir. Aruzla yazılan şiirleri okuduğunuz zaman o melodiyi hissedersiniz. İşte o ritmi ve melodiyi hissetmek bana büyük keyif veriyor.Aruzu denizlerde ki istiridyelerin içinde bulunan inciye benzetiyorum.O şiirlerdeki efsunlu sözlerin anlamını bulmak için derinlere dalıp o inciyi çıkarmak gerekiyor. Aruzda derine dalamazsanız bulduğunuz sadece çakıl taşı olur.
Aruzla yazmamın diğer bir nedeni de edebiyatımızda önemli bir yeri olan unutulmaya yüz tutmuş divan şiirini yeniden canlandırmak bizden sonraki nesillere az da olsa birşeyler bırakabilmektir.
Divan şairleri şiirlerinde hece ölçüsüne dikkat etmezler. Tefileler bazen bir kelimeyi ortadan bölebilir. önemli olan kısa ve uzun hecelere dikkat ederek kalıba uymaktır.  Benim şiirlerimin büyük çoğunluğu hem aruz hem de duraklı hece ölçüsüyle yazılmıştır. Aruzla yazarken "özleşim Ekolü"ile tanıştım. özleşim de aruz gibi kelimeler her şiirin kalıbı kendine özel. Merak edenler internetten bakabilirler.
Aruzun yanı sıra Halk Edebiyatı ile de yazdığım birçok şiirim vardır.

Eskişehir ve ülke genelinde her yıl düzenlenmekte olan Yunus Emre Haftası sizce amacına uygun olarak anılıp kullanılıyor mu ?
Yunus Emre edebiyatımızda ki en önemli tasavvuf ve halk şairidir. ülkemizde ve dünyada sevgi, hoşgörü denilince onun adı akla gelir. Yunus Emre'nin torunları olarak  ;" Yunus Emre'yi dünyaya yeteri kadar tanıttık " diyebilmeyi çok isterdim. Yunus Emre gibi bir kültür hazinesine sahip olan Eskişehir 'in bu tanıtımı yeteri kadar yaptığını düşünmüyorum. Bunun farklı nedenleri vardır şüphesiz. Biz, Eskişehir Şairler Derneği olarak bu konuda üstümüze düşeni yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz inşallah.

Şiirinizden ilham kaynağını belirterek bir örnek verir misiniz?
Divan Edebiyatı şairlerinden Nâbî 'nin hayatı ve  Hac yolculuğu sırasında yaşadığı olağanüstü bir olay beni çok etkilemişti. Onun çok sevdiğim "görmüşüz" redifli gazeline yaptığım "taştir "i ve müsadenizle o olayı anlatmak istiyorum.
Nâbî, Sultan 4. Mehmet döneminde önemli devlet adamlarıyla birlikte Hacca gider. Her Müslüman şair için Hac ibadeti, olağanüstü bir olaydır;  Hiç şüphesiz Nabi için Medine’ye gidip Hz. Peygamber’in kabr-i şeriflerini ziyaret, Mekke’de Kabe-i Muzzama’datavaf etmek çok heyecan verici bir olaydır. Dolayısıyla Hac kafilesinin Medine’ye yaklaştığı sırada şair Nabi’nin sözkonusu heyecanı doruk noktasına ulaşır.Kafile, Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Nabi, Hac kafilesinde bulunan önemli devlet adamlarından bir paşayla aynı çadırda kalmaktadır.Resûlullah (sas) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’ningözüne uyku girmemiştir. Fakat Paşa, hem de ayaklarını Medine tarafına, Kıble’ye doğru uzatmış, uyumaktadır. Bu durum Nabi’yi son derece üzer. “İki cihan güneşinin bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz. Böyle yatmak hiç münasip olur mu?” diye düşünür. Hz. Peygamber’in (s.a.v) beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâline çok üzülmüştür. Ve dudaklarından şu cümleler dökülür;
"Sakın terk-i edebdenkuy-ı mahbub-ı Huda'dır bu
Nazargâh-ı ilâhi'dir makam-ı Mustafa'dır bu. "
(Edeb dışına çıkmaktan sakın Allah'ın sevgilisinin bulunduğu yerdir burası. Burası Allah'ın nazar kıldığı Mustafa'nın makamıdır. )
Nâbi, İlâhî aşkın verdiği ilhamla bir çağlayan gibi akmaktadır. O gül-i rânânın kokusunu almış ve bülbül gibi şakımaktadır:
Felekdemâh-i nev, Bâbüsselâm’ınsîne-çâkıdır
Bunun kandili Cevzâ, matla’-i ziyâdır

Habib-i Kibriyâ’nınhâbgâhıdır fazilette
Tefevvuk-kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ’dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-i ademzâil
Amâdanaçdımevcûdât düş ceşmintûtiyâdır bu.

Muraât-ı edep şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı Kudsiyandırcilvegâh-ı enbiyâdırbu .

Nâbi şiiri biraz yüksek sesle okuyunca Paşa uyanır ve hemen toparlanır. Gaflet uykusundan uyanan Paşa utanarak; "Bunu ne zaman yazdın "diye sorar. Nâbi; "şimdi sizin vaziyetinizi görünce yazdım "der. Paşa bilerek ve isteyerek uyumamıştır ama yine de Nâbi’ye sorar; Bunu başkası duydu mu "Nâbî "hayır " diye cevap verir. Paşa; o halde olanlar ikimizin arasında kalsın kimse duymasın "der.
Aslında şiiri kafiledeki herkes duymuştur fakat nedenini bilmezler.
Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar.
“Sakın terk-i edebdenkûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu
Nazargâh-ı ilâhidirMakâm-ı Mustafa’dır bu”
Nâbi ve Hac kafilesinde bulunanlar, Mescid-i Nebiminarelerinden Türkçe şiir okunması karşısında hayrette kalırlar.Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. İşin ilginç yanı bu naat, Nâbi’nin o gece, yani birkaç saat önce yazdığı şiirdir.Namaz bitip Mescid-i Nebi’de yavaş yavaş cemaat dağılırken, Nâbi birkaç arkadaşıyla birlikte heyecan içinde müezzinlerin yanına varır. Müezzinlerden okudukları Türkçe naatın kimin olduğunu ve nerden öğrendiklerini sorarlar. Müezzinler, konunun kendileri için bir sır olduğunu düşünerek önce cevap vermek istemezler. Fakat Nâbi, ısrar eder, bu Türkçe naatı o gece kendisinin yazdığını belirtir. Bu kez de müezzinler heyecanlanır. “Senin ismin Nâbi mi?” diye sorarlar şaire...”Evet” cevabını alınca ellerine kapanırlar. Nabi de müezzinlerin boyunlarına sarılır tek tek.
Müzzinler, Mescid-i Nebi minarelerinden Türkçe şiir okunması olayının açıklamasını şöyle yapar: “Bu gece Allah Resul’ü rüyamızda bize, ‘ümmetimden Nâbi isimli bir şair, beni ziyarete geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu aşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu naatı, bu sabah minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun.”
   İşte ben de bu hadise ve şiirden etkilenerek aşağıdaki taştiri yazdım.
-- . -- -- /-- . -- -- /-- . -- -- /-- . --               
                   GAZEL (TAŞTİR )
(Nâbi'nin  "görmüşüz " redifli gazeline )

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz.
Mâhziyâsın görmeden yârin izârıngörmüşüz .
Aşk deyûgülzârarâm olmuş hezârın görmüşüz.
Câm-ı zerrinden içip közsüzbimârın görmüşüz.
Biz neşâtın da gâmın da rüzgârın görmüşüz.

çok da mağrur olma kim meyhâne-i ikbâlde.
Sanma sensiz dünya bir hiç incelirsin haddede.
Sonra nefsin zor tutarsın hep yaşarsın arbede.
Bir bakarsın kimse kalmaz görme kendin âbide.
Biz hezâran mest-i mağrurun humârın görmüşüz.
Top-ı âhı inkisara pâydâr olmaz yine.
Münkesir-ül kalp yorulmuş sözle dağlanmış sine.
Buğz eder ağlar sehaib ah ederken her güne.
Târumâr olmuş gönüller istiyorsan bak düne.
Kişver-i câhın nice sengin hisârın görmüşüz.

Bir hurûşiyle eder bin hâne-i ikbâli pest.
Perperîşanâhüzârdangirye -perverd şimdi mest.
Kimse yok derken umutsuz ol Habîbim canda dost.
Hikmetinden sorgu olmaz işte bündar işte post.
Ehl-i derdin seyl-i eşk-i inkisarın görmüşüz.
Biz hadeng-i can-güdâzıahdırsermâyesi.
Yengi ister yok hezîmet üstün olmak gâyesi.
Cevr ederken hep kazansın üste çıksın pâyesi.
Bî-nevâ bîtap düşerken âhüzârdır bünyesi.
Biz bu meydânın nice çâpük-süvârını görmüşüz.

Bir gün eyler dest-beste pây-gâhıcâygâh.
Kande hodbin kandeagnâ işte yoksul vah ki vah.
Bendegân dîvânda bekler her duruş sessiz izah
Kalb-i nâ-şâd iç huzursuz ah içinden taştı ah.
Bi-adedmağrûr-ı sadr -ı i'tibârın görmüşüz.

Kâse-i deryûzeye tebdil olur câm-ı murâd.
Dil-i nâşâd cümle canlar siz sürerken keyf-abâd
Câm kırılmış mey dökülmüş bitti şöhret esti bâd
Bâb-ı hikmet dinle Taşkın sen de Nâbî eyle yâd
Biz bu bezminNâbîyâ çok bâde -hârın görmüşüz.
ARUZ : fâilâtün / fâilâtün / fâilâtün / fâilün
TAŞTİR : Bir gazeldeki beyitlerin mısraları arasına başka bir şair tarafından üç dize yazılmasıyla oluşan nazım biçimidir. Eklemeler, asıl gazelin ölçü ve uyağıyla uyuşmalıdır. Ayrıca konu bakımından da asıl gazele uymalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi