7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

PROF.DR.CAN ÖZGÜR: "Kıpçaklar Türk dili için önemlidir"

PROF.DR.CAN öZGüR öZGEçMİŞİ


1962 Eskişehir doğumlu. İlk, Orta ve Lise tahsilimi Eskişehir’de tamamladı. 1985 yılında İstanbul üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl mezun olduğum Bölümün Eski Türk Dili Anabilim Dalında Yüksek Lisans öğrenimime başladı.Tez olarak Veterinerliğe ait ‘‘Baytaratü’l-Vazıh’’ adlı eserin Paris BibliotequeNationale’de bulunan Oğuzca (Türkmence) nüshasının transkripsiyonlu metni ile gramatikal indeksini hazırladı.
1988 Ekim’inde Eski Türk Dili Anabilim Dalının Doktora programına kaydoldu. Ders devamından sonra Yüksek Lisans Tez hocası Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya’nın idaresinde‘‘Baytaratü’l-Vazıh’ınKıpçakça ve Türkmence Yazmalarına Göre Kıpçakça’nın Oğuzlaşması (Türkmenceleşmesi) üzerine Bir Dil Araştırması’’ adlı teziyle sahasında 1994 Aralık ayında Bilim Doktoru ünvanını aldı. Bu çalışması da Baytaratü’l-Vazıh’ın İstanbul Topkapı Sarayı Revan Köşkü Kütüphanesi 1695 numarada kayıtlı olan Kıpçakça yazması ile Yüksek Lisans Tezinde hazırladığı Oğuzca (Türkmence) yazmasını karşılaştırdı.
2002 yılında Kütabü’l-Hayl (MemlükKıpçakçası ile yazılmış ilk Türk at ve atçılık eserinin Paris yazması) adlı kitabı doçentlik çalışması olarak yayımladı. 2003 yılında ise aynı kitabın dil incelemesini yaparak ikinci baskısını çıkardı. Ayrıca Açık Renkli Düşler, Uzak Mesafelerde Sevmek Yarım Yanlarımızdır Aşk adlı yayımlanan şiir kitapları bulunmaktadır.
14 Aralık 2007 tarihinde girdiğim doçentlik sözlü sınavı sonucunda Doçent oldu. 28.05.2014 tarihinde de aynı bölümün, aynı bilim dalına profesör olarak atandı. Halen Eskişehir Osmangazi üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapmaktadır. İLESAM, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği üyesidir.
Evli, iki çocuk babasıdır. Eşi, Anadolu üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde Kitap ve Yazım Koordinatörlüğünde öğretim Görevlisi olarak görev yapmaktadır.


****


Kıpçaklar, diğer adıyla Kumanlar, ötüken'den başladıkları göç yolculukları ile Karadeniz'in kuzeyine ulaşmış, Kıpçakların (Desti Kıpçak) Doğu Avrupa hakimiyetleri 1256 yılına kadar devam etmiştir.
Kıpçaklar, tarihte Kuman-Kıpçak ortak adı ile anılan toplum, iki önemli Türk Boyu olan Kumanlar ve Kıpçakların bir araya gelerek güç birliği yapmasıyla ortaya çıkmış, 1000 yıllık bir tarih süreci içerisinde ötüken’den Avrupa’ya göç ederek Kültürleri ve Medeniyeti ile Türk Tarihinde önemli bir yer edinmiştir.
Kuman-Kıpçak toplumu olarak andığımız bu Türk Boy birliği, Arap toplumları tarafından Kumanlar, diğer Türk boyları tarafından "Kıpçaklar", Avrupa ve diğer dünya toplumları tarafından “Kunlar” olarak tanınmaktadır. Bu unvan farklılıklarının sebepleri çok açıktır. Hun kökenli olan ve Hun tarihinde ismi geçmeye başlayan bu toplum kendisini HUN olarak ifade etmekteydi. Batıya göç hareketine katılan tüm Türk toplumlarında olduğu gibi Batı göçüne katılıp İç Asya’dan uzaklaşan toplumların unvanlarında telaffuz değişiklikleri gerçekleşir. örnek olarak İç Asya’da Oğuz olarak anılan toplumların batıya göç eden kolları Ogurlar olarak anılmakta, böylelikle aynı kökene sahip ancak ayrılmış toplumlar aynı unvanı anons değişiklikleriyle kullanmaya devam etmektedirler. Hun kökenli olan bu toplumda batıya göç hareketine girişip İç Asya’dan uzaklaşınca kendilerin Kunlar denilmeye başlanmıştır. Arap toplumları ise bu boy birliğinin bir parçası olan Kuman boyu ile yakın ilişkiler içerisine girdiği için Kumanlar olarak tanımıştır. Diğer Türk boyları tarafından Kıpçaklar olarak anılmasının sebebi ise kültürel yapıları itibariyle Kıpçak kültürünün hakim olduğu bir toplum haline gelmiş olması sebebiyledir. Zira Kıpçaklar, kültürleri, folklorları ve kendilerine has alışkanlıkları ile güçlü bir müstakil kültür yapısına sahiplerdi. Kıpçakların bu güçlü kültürel dokusu zamanla Kumanlara da tesir etmiş, Kumanların Kıpçak kültürünü benimsemesi ile Kıpçaklaşmaya başlamışlardır.
Peçenekler, Uzlar, Kıpçaklar, Ogurlar(Bulgarlar) tümüyle Hun kökenlidir. Kun ünvanı bu toplumların tümü için geçerli genel bir unvan olabilir. Bu sebeple biz tarihte Kuman-Kıpçak birliğini oluşturup Doğu Avrupa ve Kuzey Karadeniz’de hüküm süren bu topluma baskın kültürleri hasebiyle Kıpçaklar denilmektedir.
Kıpçakların kökenlerini Türk Tarihinin milat öncesi dönemlerine kadar takip edebilmekteyiz. M.ö. 2. Yüzyılda Tanrı Dağları ile Altay Dağları arasında bulunan çungarya Havzasında yaşayan Wu-Sunlar, 10 asır sonra karşımıza çıkan Kıpçakların takip edebildiğimiz en eski atalarıdır. Wu-Sunlar, Hun döneminde (M.ö. 220’li yıllar) bölgelerinde önemli ve büyük bir güç durumundaydılar. Zira Hun İmparatoru Teoman, Wu-Sunları henüz kendisine tabi kılamamıştı. Wu-Sun’ların Hun Birliğine dahil olmaları Mete Han Döneminde gerçekleşebildi (M.ö. 200’lü yıllar). Kıpçakların ataları olan Wu-    Sunlar, Mete Han döneminde Hun Birliği içerisinde yer almış, Hun Birliğinin dağılıp bölünmesiyle bağımsız olarak varlıklarını sürdürmüş, kalabalık kitleler halinde yaşayarak, devletleşemeseler de varlıklarını bağımsız olarak devam ettirebilmişlerdi. Wu-Sunlar, M.s. 500’lü yıllardan sonra önce Büyük Göktürk İmparatorluğuna sonra İkinci Göktürk İmparatorluğuna tabi oldular. Göktürk Devletlerinin yıkılmasından sonra ise Uygurlara tabi olmayıp mücadele içerisine giriştiler. Uygur Devletinin baskıları Wu-Sunların daha da batıya göç etmelerine sebep oldu. Bu göç hareketiyle Karluk Devletinin hakimiyeti altına aldığı coğrafyada ulaşan Wu-Sunlar Karluklarla nispeten iyi ilişkiler içerisine girmişti ancak 840 Yılında Uygur ve Karluk Devletlerinin Karahanlılar Devleti bünyesinde birleşmesiyle bu kez Büyük Karahanlı Devleti ile anlaşmazlığa düştüler. 840 Yılında Karluklar ve Uygurların yıkılmasıyla ortaya çıkan Büyük Karahanlı Devleti Kadim Türk Coğrafyası ötüken’in yegane hakimi durumuna gelmişti. Wu-Sunlar, Karahanlılar döneminden itibaren Kıpçaklar olarak anılmaya başlanmıştır.
Kıpçakların Karahanlı Devleti ile ilişkileri tabiyet şeklinde gerçekleşmedi. Oldukça kalabalık ve güçlü bir boy olan Kıpçaklar, İslamiyet’i devlet dini olarak kabul eden Karahanlıların tabiyeti altına girmeyi reddettiler. Bu nedenle Karluklar dönemindeki iyi ilişkiler Karahanlılar döneminde düşmanlığa dönüştü. Karahanlıların kuzeydoğu sınırlarında yaşayan Kıpçaklar, Karahanlıların büyük kağanı Ahmet Togan Han döneminde baskı altına alınınca bulundukları bölgeden uzaklaşmak zorunda kaldılar (M.s. 1000). Ancak bu kez Doğu ya da Batı’ya değil daha kuzeye, Altay Dağı eteklerine doğru ilerlediler.
   Altay Dağı etekleri, Kıpçakların göç hareketine giriştiği tarihlerde diğer bir Türk boyu olan Kimeklere ev sahipliği yapıyordu. Altay Dağlarının güneyi, iklimi ve coğrafi şartları gereği yoğun göçler almayan bir bölgeydi. Kıpçaklar gibi Göktürk Devleti döneminde Göktürk Birliğine bağlı olan Kimekler, Göktürklerin yıkılmasıyla bu bölgeye yerleşmiş ve 800’lü yıllardan itibaren bağımsız olarak yaşamaktaydılar. Kıpçakların, Kimek hâkimiyeti altındaki Altay Dağı eteklerine göç etmeleri, bu iki bağımsız toplumu bir araya getirdi. Kimekler aslında Kumanlar olarak bildiğimiz toplumun ta kendisidir. Kuman-Kıpçak birliğinin temelleri de bu göç hareketi ile birlikte atılmış, Altay Dağlarının güneye eteklerinde birleşen Kumanlar ve Kıpçaklar bu tarihten sonra kaynaşarak tarih sahnesine sürekli olarak birlikte anılmaya başlanmıştır.

*********



Bu haftaki sohbetimizi Kıpçak Türklerinin dili ve kültürleri üzerine araştırmalar yapan Prof. Dr. Can özgür’le gerçekleştirdik.

Sayın hocam atalarımız Uluğ Türkistan’dan üç bölgeye göç etti. Bu bölgeler;Horasan , Dest-i Kıpçak, ve Diyar-ı Rum…Siz Kıpçaklar ve Kıpçak Türkçesi konusunda bir otorite olarak bu konuda bilgi verir misiniz? Kıpçak Türkçesi dil sahası nereleri kapsar?

XI. Yüzyıldan XV. Yüzyıla kadar Güney Rusya bozkırları, Volga Nehri’nin aşağı yatağından başlayarak Don ve Dinyeper Irmakları arasına yayılan saha İslamî kaynaklarda Deşt-i Kıpçak (Kıpçak Bozkırı) adı ile ifade edilmiştir. Ayrıca Kıpçak kelimesinin yerine Rus belgelerinde Polovets, Bizans kroniklerinde sarışın ve sarı saçlı anlamlarına gelen kuman (koman) kelimesi de kullanılmıştır. Günümüzde birçok koldan hayatını idame ettiren çağdaş Kıpçak Türk şivelerinin temelini oluşturan Eski Kıpçakların dili, Güney Rusya’da Kırım’da ve Orta Asya’nın batı bölgelerinde yaşayan göçebe Türkler ile Mısır ve Suriye’deki Memlûk Devletinin yönetici sınıfı ile Ukrayna’da yaşayan Türkleşmiş Ermeniler tarafından konuşulan ve yazılan Türkçeyi ifade etmektedir. Tarihî Kıpçak Türkçesi kaynak, zaman ve çevrelere göre üç grupta incelenmektedir:

1-Bozkır Kıpçakçası (Kumanca)
2-Memlûk Kıpçakçası
3-Ermeni Kıpçakçası

Kıpçak Türkçesi’yle ilgili hangi akademik çalışmaları yaptınız?  Hangi eserleri verdiniz, hangi makaleleri yazdınız? öğrencilerinize bu konuda araştırmalar yaptırdınız mı?

Kıpçak Türkçesinin ilmi eserlerinden olan Türkçe yazılmış en eski veterinerlik kitabı Baytaratü’l-Vazıh adlı eserinin yazma nüshaları üzerine yüksek lisans ve doktora çalışması yaptım. Ayrıca bu dönemin diğer bir ilmi eseri olan Türkçe yazılmış at ve atçılık kitabı olan Kitabü’l-Hayl adlı eseri yayınladım. Sonra da en eski fıkıh usulü kitabı olan Şerhü’l-Menâr’ı çıkarttım. Kıpçak Türkçesi ve genel Türk dili alanında birçok bildiri sundum ve makale yayınladım. öğrencilerimize de tabi ki de bu alanda çalışmalar yaptırmaktayım. 

Kıpçak Türkçesi, ülkemizde
nerelerde kullanılmaktadır?

Doğu Karadeniz’de ve Anadolu’nun bazı yerlerinde Kıpçakça izlere rastlanılmaktadır. özellikle Kırım ve Romanya ve Kazan’dan gelen Kırım ve Nogay Tatarlarının yerleştikleri yerlerde kullanılmaktadır.

Kıpçak Türkçesi’nin belli
başlı edebi eserleri nelerdir?

Kıpçak Türkçesiyle yazılmış bir tane edebi eseri bulunmaktadır, diğer eserler ise ilmi, dini ve hukuki eserlerdir. Edebi eserin adı Saraylı Seyfi tarafından 1391 tarihinde tercüme edilen Gülistan Tercümesi’dir.

Kıpçakların kronolojik ve
kültürel tarihimizdeki yeri nedir?

Kıpçaklar, Türk dili tarihi içerisinde özellikle Memluk sahasında yazmış oldukları ilk sözlükler ve gramerler bakımından önemlidir. Aynı zamanda yine bu sahada Türkçe ilk atçılık, okçuluk ve veteriner hekimliği kitapları yazılmıştır. Türk edebiyatında ilk Gülistan tercümesi bu devir içerisinde yapılmıştır.

Sayın hocam, siz aynı zamanda şairsiniz. Yayımlanmış şiir kitaplarınız bulunmaktadır. Şiirleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Size göre şiir nedir?

Şiirin yarısı bence aşktır. Diğer yarısı, duygu, coşku, düşünce, bilinçaltı, heyecan vs. demektedir. Şiirlerimde söz oyunlarına önem vermekteyim. Söz oyunlarını, felsefe ve mantıkla yoğurarak içsel bir yapıya kavuşturmak isterim. Şiir özelliklerim arasında, şiir dizelerimdeki cümleler kırık ve kısa cümlelerden oluşur. Kısa şiirlerimde öze inmeye çalışırım. Gizli, suskun bir şiir dilini yansıtmaktır amacım. Bireyi ve bireyin derin dünyasını zaman zaman sorgularım.  Şiirlerimin üslubu bazen lirik, bazen ironik bazen de gerçeküstücü olarak nitelendirilebilir.

Bir şiirinizi ilham kaynağını
belirterek bizimle paylaşır
mısınız?

Yazmış olduğum Koç Hasan adlı şiir rahmetli babamdan ilham aldığım bir şiirdir. Bu şiir yapısında taşıdığı dramatik ironiyle her yüreğe seslenebilecek bir şiirdir.


KOç HASAN
Gelen adam giden adam bilir
herkes onu el üstünde tutar
severdi onu herkes ama o herkesi değil

doğrucu davut koç hasan
otuz altı sene dile kolay bilfiil
adam başı ton hesabı
çalışıp ekmek yemiş
sırtından kazandı ağırlıktan ölçtü taşıdı parasını kopardı
asla teklif etmedi
alnı ak yüzü pak
hakkını teslim etmek gerekfazla dost hıyanet getirirkoç hasan’a helal olsun!...ekmeği gözyaşıyla kazandı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi