SIRATAN-MÜSTAKİYM ÜZERE YAŞAMAK - 4

 


Geçen haftadan konuya devam edeyim.


Kur’an’da; gösterişe sapan, hele muhtaçları da yararlandırmayan kişinin, dünya mutsuzluğundan sonra Cehennem ateşine de tabi tutulacağı belirtilmiştir.


Hz. Muhammed, gösterişli giyinmekle ilgili olarak şunları söyler; "üç kişi vardır, kıyamet gününde Allah onlarla ne konuşur, ne bakar, ne de günahlardan arındırır, onlar için ağır bir azap /sıkıntı vardır!" buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: "Ey Allah`ın Resulü! öyleyse onlar büyük zarar ve hüsrana /üzüntüye uğramışlardır. Kimdir bunlar?" dedim. Şöyle saydılar: "(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yeminlerle elde ettiği malı ile yaptığı yardımları reklam da eden kimseler-Kütubu-sitte-5873".


Ancak Kur’an’da, bunun yanı sıra, aşırılığa kaçmadan normal düzeyde ziyneti /süs ve takıyı ve haksız elde etmemek şartı ile her türlü nimeti kullanmak ve faydalanmak da tavsiye edilmektedir.


A’raf-32. Ey Peygamber! İnsanlara şunu sor; "Allah'ın, kulları için yaratıp uygun gördüğü ziynet /süs eşyalarını ve tertemiz rızıkları kim haram edebilir?". Ve şunu açıkla; "Verdiğimiz ziynetler ve temiz rızıklardan /hak gaspı olmaksızın sağlanan kazanımlardan, iman etmiş olanlar için bir kısmı dünyada, daha fazlası da ahrette olacaktır."


Sıratan-müstakiym üzere yaşam sürmenin temelinde, çaba göstererek Allah'a tevekkül etmek /olması için Allah'ın yardımına güvenmek ve sabır vardır. Hz. Muhammed'in vefatı ile başlayan Kur'an'daki İslâm'ın dejenerasyonuna paralel olarak, imanın esaslarına "Kader'in mutlak olduğuna ve Hayır ile şerrin de Allah'ın dileği ile gerçekleştiğine" ifadesi eklenmiş ve bu sayede insanlar pasifize edici /tembelliğe yöneltici gayretsiz sabır dediğimiz, çabasız bir kabullenmeye inandırılmışlardır. İşte insanlar, bu inandırılmışlıklarına dayanarak istismara uğramış,  her türlü haklarına ve mallarına el konulmuş, verilmemiş ve idareci gücün kulu /bir nevi kölesi haline getirilmişlerdir. Haklarının Allah'a atfedilerek verilmemesini itirazsız kabul edip, sabretme fiili yanında Allah'ın yardım edeceği /tevekkül konusu da yanlış uygulandığında Sıratan-müstakiym üzere olması gereken yaşam da olumsuz yönde etkilenmektedir. Halbuki Kur'an, birden fazla ayet ile Allah'ın yardımının olacağının, yani tevekkülün de mutlaka çabalı yapılmasını istemektedir. Bu noktada Al-i İmran Sûresi’nin 159. ayetinde:


Al-i İmran-159. “…..Ortak kararınızı belirleyince de ­Allah'a tevekkül edip /O’na güvenip uygulamaya geç. çünkü Allah, O’na güvenip /tevekkül edip işe koyulanları ve gerekli çabayı da gösterenleri sever.”


denilmektedir. Gerçek tevekkül,  bir işin sonucunun olumlu olması için Allah'a dua etmek, güvenmek ve sabretmek yanında, gerekli çabayı ve tedbiri /önlemi de esirgememek demektir ki bu tevekküle Aktif Tevekkül (çabalı tevekkül) denir. Hiçbir girişim veya gayret olmaksızın, bir şeyin gerçekleşmesini Allah'tan istemek ise Pasif Tevekkül olmaktadır. Dolayısıyla da tevekkül ve sabır, pasiflikle değil, çaba ile birlikte olmalıdır. çünkü İslâm, insanı dünya hayatından vazgeçmeye ve tembelliğe değil, gayrete ve çalışmaya yönlendirendir. Asırlarca insanlara empoze edilen tevekkül ise bir işin olmasında hiçbir gayret göstermeden sadece Allah'a tevekkül edilmesi ve işin gerçekleşme sorumluluğunu Allah'a havale etmek veya Allah yerine başka bir kişi veya maddenin gerçekleştireceği beklentisine girmektir.


Ahzab-3. Sen, elinden gelen çabaya devam et ve yalnızca Allah'a tevekkül et /güven /yapacağın işin sonucunu O’na bırak. çünkü işin sonucunu bıraktığın vekil olarak /Senin yerine çabanı sonuçlandıracak olan Allah yeter.”


Dünya yaşamı son derece önemlidir ve başarılı olanımızın değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda A'raf-51. ayette Ahiret hayatı, Dünya okulundaki başarınıza bağlı denmiştir:


A’raf-51. “Gerçek şu ki, Cehennemi hak etmiş olanlar, bildirdiğimiz din denilen buyruklarımızı /muhkem /değişmez ana kurallarımızı alaya almışlar, oyun oynadığımızı zannetmişler /eğlenceyi ve zevk peşinde koşmayı dinleri /tek hedefleri yapmışlar, Dünya hayatına dalmışlar, Ahrette olacakları ve ayetlerimizi umursamamışlardı. Biz de hesap gününde onları umursama­yacağız.”


Kur’an’da dünya hayatının kıymetini bilmemiz ve boşa geçirilmesinin Ahret yaşamımıza olumsuz bir etki göstereceği de bildirilmiştir. Bu yönden de özellikle Kur'an’da bildirilen gerçekler dediğimiz muhkem /değişmez ana kurallara uygun bir yaşam içinde, diğer bir ifade ile sıratan-müstakiym üzere bir yaşantıda olmamız gerektiği, zaten Taha Sûresi 127. ayet ile bildirilmiştir.


Taha-127. Ey insanlar! İşte Biz, Rabbin ayetlerine inanmayarak veya anlamak için çaba sarf etmeyerek verdiğimiz yaşama fırsatını israf edenleri /boşa harcayanları böyle cezalandıracağız. Ve ahretin azabı, kesinlikle çok daha şiddetli ve çok daha uzun sürelidir.


İnsanoğlu; düşünceden başlamak üzere,  kötü düşünmeden, dedikodu yapmadan, bütün yaratılanlara fayda sağlamak şeklinde şükür sahibi olarak ve ön yargıdan, gösterişten uzak, olumlu nefslerinde orta düzeyde bir yaşam tarzıyla ve olumsuzları da öldürmüş, diğer bir ifade ile bunlardan arınmayı başarmış olduğu oranda mutlu olacaktır.  


Konuyu özetlersek; Dünya hayatının sıratan-müstakiym üzere yaşanması, Ahiret hayatının ekinidir. Bu nedenle de Kur'an'ı anlamak,  insanı aşırılıklardan ve yanlıştan koruyacaktır.  Böylesi bir yaşam demek ise her konuda edep ve âdap demektir.


NOT: Şu kitaplarımın gelirleri ile Eskişehir Tıp öğrencilerine burs veriyoruz. özel günlerinizde kitaplarda hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: "DİN VE BEYİN", "TüRKçE KUR'AN", "KUR’AN KADINI KORUYOR", "İSLÂM'IN ŞARTI SADECE 5 DEĞİL", "OKU! KONULARINA GöRE KUR'AN AYETLERİ" ve "KUR'AN'IN KULU KöLESİ MEVLANA", “TEVRAT VE İNCİL’DE öNCEKİ İSLAM” ve “KUR’AN VE SON İSLAM”.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gazi Özdemir Arşivi