Düşünmek ve Yazmak



Kendimi bildim bileli bir şeyler yazarım. Yazmanın düşünsel ve mekanik olmak üzere iki yönü var. Yazı yazarken en çok sıkıntı çektiğim konulardan birisi, önceki cümleleri tuşlama sırasında aklıma gelen bir başka fikri unutmamdır. Bunun nedeni, yazma (tuşlama) hızımızın düşünmeye oranla çok yavaş olmasıdır. Bunu aşmak için kullandığım iki yol var. Ya yazmaya başlamadan önce küçük notlar alıyorum ya da yazarken aklıma gelen bir fikri daha sonra hatırlamak üzere 1-2 sözcük olarak bir kenara (bir kâğıda veya bilgisayar metninin birkaç satır altına) karalıyorum.

Orta öğrenim döneminde yazmaya meraklı bir genç insan olarak  ‘ilginç’ bir yol geliştirmiştim. Yatağımın yakınında bir tükenmez kalem bulundurur; gece aklıma gelenleri unutmamak için (aynı zamanda da uykunun keyfinden olmamak için) çarşafın veya yastık kılığının üzerine not alırdım. çoğu zaman bir karalama defteri haline gelmiş kılıf ve çarşafı şimdi gülümseyerek hatırlıyorum. ‘İyi’ bir yol değilse de benim ‘işime’ yarıyordu. İnsan beyni uyku sırasında da işlemeye devam ediyor – belki de uyanık olduğumuz zamanlara oranla daha yaratıcı bir şekilde…

Birçok yazar ve düşün insanı aklına gelenleri not almak yanında daima bir küçük defter taşır. Aklına gelen bir fikri veya gördüğü bir olayı ya da o anlık duygusunu not eder. Günümüzde bu amaçla kullanabileceğimiz akıllı telefonlar ve taşınabilir tablet bilgisayarlar var. Ama her durumda aklımız, yazmadan çok daha hızlı çalışıyor. Kimi zaman gözden kaçırdığımız bu durumun bize kaybettirdikleri de oluyor.

Beyin Fırtınası
Geleceği öngörmek, stratejik planlama yapmak veya işletmede yeni bir ürün geliştirmek için aklımıza gelen ilk eylem bir beyin fırtınası oturumu düzenlemektir. Konuyla ilgili tarafları bir masanın etrafına toplar ve konu hakkında sırayla fikirlerini söylemelerini isteriz. İşe biraz eğlence katmak ve notların kalıcılığını sağlamak için duvardaki panoya küçük notlar (post-it) kullanmak da yaygın bir uygulamadır. Bu tekniğin en yaygın örneklerinden birisi GZFT (SWOT) olarak isimlendirdiğimiz çalışmadır.

Beyin fırtınası çalışması, özellikle hiç yaşamamış olan için ilginç ve eğlencelidir. Sürecin sonunda kendimizi eğlenmiş ve yorulmuş hissederiz. Ama işi bitirdiğimizde, asla şöyle bir soru aklımıza gelmez: “çıkan sonuçlar arasında gerçekten aklımıza hiç gelmemiş, çok yeni bir fikir, görüş, öneri var mı?” Pek çok beyin fırtınası çalışmasının sonucu, kendi aramızda sohbet ederken veya masa başında karalama yaparken zaten öngörebileceğimiz veya bilgisine sahip olduğumuz ‘şeylerden’ ibarettir. Sarsıcı bir fikrin çıkışı genelde çok nadir olarak gözlediğimiz bir durumdur. Ama beyin fırtınası tekniğinin cazibesi ve ona aşırı ‘sevdalanmamız’, sanki sorgulama ihtiyacını ortadan kaldırıyor.

Yaratıcılık, inovasyon ve eğitim konusunda çok sayıda kitabı ve araştırması bulunan (ki Türkçeye çevrilerek basılmış bir kitabı da var) psikolog Dr. R. Keith Sawyer dikkat çekici bir sonuca varmış. Tek başlarına çalışıp daha sonra bunları bir araya getiren kişiler beyin fırtınası ortamında üretilenlere oranla daha fazla ve yeni fikir oluşturabiliyorlar. Grup olarak bir araya gelip ‘beynimizde rüzgârlar estirmeye’ çalışmak bireysel fikir üretiminden –en azından bilip uyguladığımız şekliyle– çok daha etkili ve verimli olmuyor. Benzer sonuçlara Nijstad, Stroebe ve Lodewijkx isimli araştırmacılar da benzer sonuçlara ulaşmış ve bunu ‘grup üretkenliği yanılsaması’ olarak isimlendirmişler. öyle anlaşılıyor ki, kolektif düşünce üretimi konusunda önce geçmiş deneyimi sorgulamaya ve yeni yaklaşımlar geliştirmeye ihtiyaç var.

Neden?
Neden böyle bir sonuca varıyoruz? 1948’de Alex Osborn tarafından öne sürülen beyin fırtınası yaklaşımı, yeni fikirlerin adeta zihnimizde gömülü olduğunu ve onları açığa çıkarmamız gerektiğini varsayıyor. Muhtemelen tekniğin birinci aksaklığı buradadır. Eskimiş benliğimizden yeni ve farklı olan, ‘beyin fırtınası tekniği kullandık’ diye çıkmıyor. İkinci olarak; beyin fırtınası oturumu sırasında ürettiğimiz bazı fikirleri o ‘hay-huy’ içinde yitiriyoruz. Oturumun kargaşası aklımıza gelenleri unutmamıza veya başka fikirlere angaje olmamız neden oluyor. Bazı ilginç görüşleri de oturum sonunda oluşan çok sayıdaki fikrin birleştirilmesi ve düzenlemesi sırasında kaybediyoruz. Pek çok uygulamada 3-4 saat fikir üretimine ayrılırken, yarım saatte birleştirme ve düzenleme yapmaya çalışmak düşünsel emeğin çöpe gitmesine neden oluyor.

özetleyelim. Yöntemler, teknikler ve araçlar düşünce üretmek için yardımcılarımızdır. Ama esas olarak araç görevini yerine getirirler. Araç nedeniyle amacı gözden yitirmemek gerekir. Hiç kuşkusuz; aracın işe yaraması için önce düşünmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi