Bilim, Teknoloji ve Yaşadığımız Kent

Genelde teknolojik gelişim, özelde inovasyon ve otomasyon dünyanın gelişmiş ülke, bölge ve kentlerinde gelişmek için daha çok fırsat ve imkân buluyor. Ortalama gelirin görece daha düşük olduğu, toplumda bilim ve teknolojinin doğru biçimde gelişemediği ulusal ve yerel ekonomilerde ise hâlâ emek yoğun üretim baskın halde. Pek çok sınai işletme iş gücü ve makine zamanı üzerinden düşük kâr oranları ile fason iş yaparak yaşamaya çalışıyor. Teknolojik değişimin gelişmiş ekonomilerde hızlı ve yaygın ilerlemesi hâlâ emek üzerinden kazanmaya çalışan ekonomi ve bölgeler için pek ‘iç açıcı’ görünmüyor. İleri teknolojinin gelişmiş ülkelerde yoğunlaşması ‘gelişmekte’ olanları oyunun dışına (düşen gelir bataklığının kıyısına) itekleyici etkiler yaratabilir.


 


ülke ve bölge ekonomilerinin ekonomik olarak gelişimi burada yer alan kentlerin kazançlı gelişmesi ile yakından ilgilidir. Arzulanan ekonomik sonuçları alabilmek için bu şehirlerin ve bunlarla ilgili ekosistemlerin bilimsel ve teknolojik olarak çok yönlü beslenmeleri gerekir. özellikle 20’nci yüzyıldan başlayarak kentler ekonomik büyümenin ve sosyal gelişmenin motoru niteliğine sahip oldular. Bu kentleri içine alan bölgeler rekabet açısından üstünlükler elde ettiler. Günümüzde de gelişmiş kentler bu niteliklerini sürdürüyor.


 


Kentlerin bilimsel ve teknolojik gelişimi sadece işletmelerin, üniversitelerin ve ar-ge kuruluşlarının misyonlarıyla sınırlanamaz. Bu yerleşimlerin söz konusu alanlardaki gelişimi ulusal, bölgesel ve yerel yönetsel tercihlerle çok yakından ilgilidir. örneğin gelişkin bir internet altyapısı ve sunumu, ulaşım kolaylıkları, enerji tüketimi imkânları, atık geri dönüşümü, sayısal teknolojilerin uygulanma kolaylığı bir kentsel yerleşimin daha katma değerli ve daha yaşanabilir hale getirecektir. Bir başka deyişle bir kentin ‘iyi’ veya ‘güzel’ olması sadece mekânsal kozmetikle ilgili değildir; söz konusu yerleşim üretim-tüketim dengesi, gelir yaratma, bilim ve teknoloji geliştirme, inovasyon becerileri ve teknolojik düzey (hatta sanayi ve ticaret) açısından da üst sıralarda yer alabilmelidir. Yaşadığımız çağda doğal ve sürdürülebilir kaynaklara sahip olmayan yerleşimler açısından bilimsel, teknolojik, sınai ve ticari inovatif üstünlüklere sahip olmak vazgeçilmez niteliktedir.


 


Dünyada bazı kentler teknolojiyi doğru kullanarak farklılaşma yaratıyorlar. Bu kentlerde farklı olan ne olabilir? Yapılan araştırmalar ilginç sonuçlar veriyor. örneğin ileriye giden kentlerin özellikle değişimi etkilemenin biçimsel politika sahnesinin dışındaki yaratıcı yollarını bulmakta, hataya açık olmak ve bürokrattan ziyade daha çok girişimci gibi davranmakta başarılı olduklarını gösteriyor.


 


Demek ki, kentsel gelişmenin sırrı, yerleşime kozmetik estetisyen olmanın ötesine geçip öncelikle orayı sürdürülebilir ekonomik katma değerli bir merkez haline getirmekte. Başarı, bir kenti “İşin Başkenti” haline getirmekle başlıyor. Eğer bu başarılabilirse, o kentte ekonomi, kültür, spor ve diğer alanlar da yükseliyor. Bu yerleşimler Dördüncü Sanayi Devrimi’nin, yeni bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ivmesini, bütünsel ve bütünleşik bir perspektifle bu devrimin getirdiği yarattığı fırsatları değerlendirebiliyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmeleri kaldıraç olarak kullanmayı anlayabilen akıllı, bağlantılı kentler pek çok yönden kendilerini benzersiz kılıyor.


 


Sonuçta şu soruyu sorma noktasına geliyoruz: Yaşadığımız kent; (giderek sadece ‘kitlesel diploma üreticisi’ haline dönüşen eğitim-öğretim kuruluşlarını bir yana koyarak) başta iş dünyası olmak üzere toplam gelirinin ne kadarını bilime, teknolojiye, araştırmaya, ürün geliştirmeye ve bunların aydınlığında pazarını büyütüp çeşitlendirmeye ayırıyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi