Kentleşme ve Yapı Kalitesi

 


 


Tüm dünya gündeminde, kent ve yapı sorunları ve buna bağlı olarak yerel yönetimler konu ve sorunlarının ağırlığı giderek artıyor. Dünya kaynaklarının hızlı tükenmekte olduğu gerçeği, sürdürülebilir yaşam kalitesi konusunun daha net hissedilmesine neden oluyor. Bu konudaki tartışmalar 19’uncu yüzyıldan başlayarak daha özenli ve kapsamlı bir şekilde yapılmaya başlandı. Gerçekten dikkatli bir bakış, kentlerde ve kırlarda yaşam kalitesinde ciddi bir sorunlar demeti olduğunu gözleyebilir.


 


Dünya nüfusunun yaklaşık altıda biri, kentlerde yaşayan insan nüfusunun ise yarısına yakını, gecekondu olarak tanımlanabilecek mekânlarda yaşıyor. Bazı Asya ve Latin Amerika ülkeleri ile çoğunluğu az gelişmiş ülkelerde olmak üzere kentsel nüfusun yüzde 60’ı gecekondularda yaşamını sürdürüyor. Dünyada denetimsiz ve sağlıksız mekânlarda yaşayan insan sayısının yaklaşık bir milyarı bulduğu hesaplanıyor. 2030 yılı için yapılan projeksiyonlarda bu değerin, 2 milyarı geçeceği tahmin ediliyor. Bu arada özellikle az gelişmiş ülkelerde kırdan kente göçün yarattığı yeni konut ve yapılaşma sorunları var. Yoğun göç baskısına ne kentlerin ne de hükümet bütçelerinin dayanması mümkün.


 


Yerelde olan gelişmeleri izlediğimizde; olayların ve gelişmelerin pek de zorunlu kentsel gündeme ve ihtiyaçlara uygun oluştuğunu söyleyemeyiz. Yaşadığımız kent özelinde baktığımız zaman dahi kentten elde edilmesi umulan rant artışının, insanların sağlıklı ve nitelikli bir kentte yaşama ihtiyaçlarının önüne geçtiğini görüyoruz.


 


Yeşil alanlar, lüks ve pahalı yapılar için konut alanları olarak tahsis ediliyor, tarihi kent merkezleri bilinçsiz biçimde ortadan kaldırılıyor. çağdaş bir kent görünümü altında kentin sokak ve meydanları ‘kitsch’ (taklit, kopya, sıradan, özenti, banal) biçim ve görüntülerle kirletiliyor. Buna “Dur” diyebilecek sivil bir güç ise hâlâ oluşmuş değil. İlginç bir biçimde yerel yönetim yapıları, buralarda oluşan meclisler kent rantı (şerefiye) beklentisi içinde olan mekanizmalarla kolaylıkla anlaşıyor, kenti talan etmek üzere iç içe geçiyor. Temsili demokrasilerde ne yazık ki, oy kullanarak yerel yöneticileri seçmek, kenti korumak ve geliştirmek için yeterli olamıyor. Aslına bakarsanız; kentte rant isteyenlerin sayısı ve gücü; sağlık, nitelik ve gelecek isteyenlerden daha çok olduğu sürece de böyle devam edecek.


 


Tarihin tercihini hâlâ kentlerden yana kullandığı çağımızda kentleşmenin ve buna bağlı nitel ve nicel olarak yapı sorununun sosyal ve ekonomik gündemin başlarında yer alması son derece olağan.


 


Kentleşme, genel anlamda çağdaşlaşmanın bir sonucu olarak algılanır. Bu, kentleşmeye pozitif bakıştır. Diğer yandan; kentleşme süreci içinde yer alan başıboş mekânsal değişimler, düzensiz ve yasal olmayan çarpık ve kaçak yapılaşmayı güdümlüyor. Daha önce sözünü ettiğim gibi, kentte yaşama hakkının yerini kent rantından avantaj sağlama arzusu devam ettiği sürece bu görünümde değişme olması beklenemez. Kentin talanı, kentte sağlıklı ve kaliteli yaşam hakkının önüne geçiyor. çoğu zaman kimi yasal ve yasal olmayan güç odakları, kendi siyasal iktidar ve ikbal beklentileri içinde kentin geleceğini görmezden geliyorlar. Bu durum, azgelişmişliğin bir sonucu ve geri dönerek tekrar nedeni oluyor.


 


Kenti çepeçevre kuşatan pek çok sağlıksız yapılanma, kentin gelişme alanlarını da tıkayarak, kentin sağlıklı büyümesini ve gelişmesini önler halde. Kentin sağlıklı genişlemesini engelleyen unsurlar, yasadışı gecekondular olmak zorunda değil. Geçmişte doğru öngörülerle yapılmamış kent planları da kentin önünde engeller olarak durmaya devam ediyor. çarpık yapılanma tarım, orman ve sit alanlarını, su havzalarını da yok ediyor. Altyapı, ulaşım ve teknik servislere erişim soruları her geçen gün çığ gibi büyümekte. Varoşların giderek yaygınlaşması ile sosyal ve kültürel sorunlara bağlı suç oranlarında da belirgin artışlar izlenmekte.


 


Ancak; yerel yönetimlerin kentin geleceğine ilişkin stratejik kararlar alamadıkları görülmekte. Mevzuat gereği hazırlanmış yerel stratejik planlar henüz gerçekleri ifade etmekten uzak. Büyükşehir belediyeleri ile ilçe ve belde belediyeleri arasında imar planları gibi konularda çalışma bütünlüğü sağlanması oldukça önemli. Ama ne yazık ki, yerel yönetimlere sızmış rant ve siyasal iktidar beklentileri, çalışma bütünlüğünün önünü tıkıyor. Yerel yönetimler, bir hizmet alanı olmaktan daha çok, bir siyasal iktidar mücadelesi alanı olarak gözleniyor.


 


Belediye meclislerinin, meclis üyelerinin ve danışma kurullarının katılımcılığı ve fonksiyonları artırılmalı. Ayrıca; belediye sınırları ile mücavir alan sınırları arasında bir örtüşmenin sağlanması gerekmekte. Böylece kent yönetimindeki birçok alanda eşgüdüm içinde kentleşme sorunlarının pek çoğu ortadan kaldırılabilir.


 


 “Nerem doğru ki, kentim doğru olsun” demeyin; insanca yaşam insanca mekânlarda olmalı. İnsanlar iyi şeylere layıktır. Bunun için de çaba göstermeye değer.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi