Sade Bir Yolculuk

 


 


Bize tahsis edilmiş zamana, yani bireysel yaşamımıza ‘ben’ olarak başlıyoruz. Her adımda kendimizi beceri olarak geliştiriyoruz. Eğer farkındaysak, yeteneklerimizi yükseltmeye çaba harcıyoruz. Ama bu süresi belirsiz yolculukta kendi başımıza değiliz. Yaşama ilişkilerle bağlanıyoruz. önce aile ile başlayan ilişkiler manzumesi daha sonra arkadaşlar, meslektaşlar, tanışlar ve özel insanlarla devam ediyor.


 


Tesadüfi veya zorunlu nedenlerle oluşan okul, iş, eğlence alanlarında oluşturup paylaştığımız ilişkiler var. Bu ilişkilerde düşünceleri ve duyguları paylaşıyor ve eylemlerde işbirliği yapıyoruz. İlişkilerimizi oluşturan demet içinde bir tanesi var ki, onu duygusal yönden ayırt edip daha anlamlı bulmamız ile öne çıkarıyoruz. özel bir insanla böyle bir duygusal ilişki daha uzun ve derin birlikteliğe doğru yelken açabiliyor.


 


Bir duygusal ilişkide bulunduğumuz insana sunabileceğimiz en değerli armağanların başında, kendimizi geliştirip değiştirebilme gücü gelir. Bir sevgi ve bağlılık ilişkisinde yer alan taraflar kendilerini değiştirebilme becerisine sahip olduklarında, duygusal ilişkinin de uzun soluklu yaşayacak yeni beslenme noktaları bulması olağandır. İçe kapanarak, değişime yüz dönerek, kendi karakter özelliklerini karşıya dayatarak bir ilişkinin sağlıklı, uzun ömürlü ve keyifli olması mümkün değil.


 


Sevgiyi yaşamak isteyen olmamız, gelişmeye ve değişmeye hazır ve istekli –bu yönde iyi niyetli olmamız– anlamına gelir. Gelişmeye ve değişime hazır olmak bir sevgi ilişkisinin de bir yaşam okulu olduğunu ima ediyor. Gerçek sevgi ilişkisi kişiyi değiştirir, geliştirir ve dönüştürür; bu olmuyorsa ilişkinin saygı, hoşgörü ve empati ile donanmış bir sevgi odağı üzerine kurulmuş olduğundan kuşku duymak lazım.


 


Sadelik açısından bakarsak yaşam, basit bir yolculuğa benzer. Anlamlandırarak onu daha farklı hale getiriyoruz. Ama bazen aradığımız anlam, aşırı fiziksel beklentilere bağımlı kalıyor. Hâlbuki yaşamın güzel olması için eksiksiz olması gerekmiyor. Hayatın yaşla ve kısa erimli hazla değil, derinlemesine yaşamakla ilgili olduğunu gözden kaçırıyoruz.


 


Yaşamın her anında sınavlar var. Bunların bazılarında daha başarılı, kimilerinde ise başarısız olabiliyoruz. Başarı ve başarısızlık insanlar için. Yaşamın lezzeti, doğru yapılanlar kadar hatalardan da oluşuyor. Hataları olan bir yaşamın, atalet içinde ve tek bir dikili ağacı olmadan –maddi ya da manevi her ne ise o ağaç– geçirilen içi boş bir ömürden daha kötü olduğunu kim söyleyebilir?


 


ünlü bir siyaset adamı, yaşamı bir bisiklete benzetiyor. Düşmemek için pedal çevirmeye devam etmemiz gerektiğine işaret ediyor. Yaşamın pedalını çevirmeye devam etmek, doğruların yanında yanlışlar yapılabileceğimize ikna olmak anlamına gelir. Her an daha kaliteli hale gelecek bir yaşam için yanlışlar ve başarısızlıklar kadar doğrular ve başarılar da ders niteliğine sahiptir. çünkü yaşam, komediden trajediye kadar değişen farklı yönleriyle iyi öğreten bir kitaptır.


 


Yaşam kalitesini zamana, zamanın uzunluğuna veya kısalığına bağlamamak uygun olur. çünkü iyi bir yaşam, uzun bir yaşamla eşdeğer değil. çünkü her yaşamın kendisi, bir sonsuzlukla çevrili… Bizi saran sonsuz gizemin ruhunu yakalayabildiğimizde, yaşamın farklılığına yaklaşmış oluyoruz. İşte; bu nedenle yaşamın anlamı, yaşadığımız andadır. Her an, kendi anlamını kendi içinde taşıyor. Ne yazık ki, yaşamı anlamlandıranın kendimiz olduğunu hayli geç fark ediyoruz. Yaşamımızın unsurlarını anlamlandıranın kendimiz olduğunu fark edersek, o zaman yaşamımızın her biri bir anlam sonsuzluğu olan şimdilerden meydana geldiğini kavrayabiliriz. Bir anı kaçırmak, bir anlam sonsuzluğunu yitirmeye benzer. Yaşamın her anını yaşamak için ise zamanı yapay olarak hızlandırmaya çalışmamak gerekli.


 


Mevlana Celâleddin Rumi, kendi deneyim ölçeğinde yaşamın sırrı kabul ettiği bilgeliğe yaklaşmış bir derin anlamlar manzumesidir. Mevlana’nın yaşamın değerini sufi bilgeliği ile dile getiren, ‘kaçınılmaz biçimde eksilen nefese dair’ birkaç cümlesini hatırlayalım: “Kâh cüzdanını, keseni para ile doldurmak kaygısıyla, kâh iyi yemek içmek endişesiyle, bu aziz ömür geçip gitmekte, sayı ile verilen her nefes de eksilmekte.”


 


Zaman bir avuç kum gibidir. Kaybetmemek için sıktıkça elinden daha çok kayar gider. Sıkmadığında ise tek tek taneleri rüzgâr savurur. Onu koruyup kollamanın, geliştirmenin sağlıklı yolları için emek vermek gerekir. Zamanı sevgi ile anlamlandırarak yaşamak lazım.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi