Yaşam, Anlam ve Mutluluk


 


Biz dünya ile yaşıyoruz, dünya da bizim ile yaşıyor. Diğer yandan dünyayı, ona bakış açılarımız anlamlandırıyor. Fakat zaman, bizim onu anlamlandırmamızdan bağımsız olarak kendince akıp gidiyor. Kendi bildiği gibi; bazen yavaş, bazen hızlı... Biz ise onu farklı şekillerde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz.


 


Kutlama günlerini özel yapan bizim ona dokunma biçimimiz değil midir? Bu özel günlerde kendimize bakıp, dünyaya dokunuşumuza çeki düzen vermeye çabalıyoruz. Adına ne dersek diyelim diğerlerinden ayırarak adlandırarak anlamlandığımız günler o ana kadar olan yaşam tarzımızı yeniden gözden geçirip, çevremize ve yaşama daha olumlu bir bakış açısı geliştirmeyi güdüler. Kendimizi yeni ve taze ruhsal teşviklerle yaşama yeniden bağlamaya çalışırız. Anılardan ders çıkarıp gelecek için yeni kararlarla güç toplarız. Uzakları ve uzaklaşmışları yakın etmeye gayret ederiz.


 


Yaşama şöyle bir baktığımızda, zor bir mücadelenin sürdüğünü görmek zor olmuyor. Yaşam, her an giderek daha fazla çaba gerektiren bir yarışa benziyor. Bu koşuşturmanın adına rekabet diyerek kendimizi bu hızlı yaşama uyumlulaştırmaya çalışıyoruz. Uyum sürecinde daha güçlü olanlar, bu yarışta daha kolay yer alıyor. Güçsüzlerin daha yarışın ortalarında kaybetmeye mahkûm olduklarını fark ediyoruz.


 


Eğer yaşadığımız olumlulukların bir kısmına şans dersek; tabii ki, şans ve şanslılar var. Bazıları için yaşam, sanki daha fazla fırsatlar sunuyor. Şanslıların yaşamına bardağın dolu tarafından baktığımızda, böyle yaşamlara gıpta ettiğimiz oluyor. Ama madalyonun her iki yüzünün de kendine özgü sorunları var. Bir hayal dünyasında yaşar gibi gerçekte yaşamda yer almak, pek mümkün değil. Acı ve mutluluk, sevinç ve keder, kazanç ve kayıp kolaylıkla bazı durumlarda aynı anda gerçekleşebiliyor.


 


Yaşamın tonlarını ve renklerini görebilmek bizim elimizde. Yaşamın en zor anlarında bile yaşamanın tadına varabilmek, bizim kendi gücümüzle gerçekleştirebileceğimiz bir olgu.


 


Kendimize sormalıyız. Yaşama karşı niyetimiz –bir başka deyişle bakışımız– nedir? Sıklıkla söylediğim gibi; yaşam, gerçek anlamda bir aynadır. Ona şikâyet ederek bakarsanız, o da sizden şikâyet eder. Böylece birlikte mutsuzluk sinerjisi yaratırsınız. Yaşama sevgi ile baktığınızda, tüm zorluk ve acılarına rağmen yaşam da size sevgi ile bakacaktır.


 


Bazen yaşamı oluşturan nesne ve öznelerin anlam ve önceliklerini karıştırıyoruz. Araç olan ile amaç, birbirinin yerini alıyor. Mutlu olmayı amaçlarken, araçlara sahip olma fikrine takılıp kalıyoruz. Dünyanın ve yaşamın anlamı nedir? Mutlu olmak mı, sahip olmak mı? Mutluluk, her zaman sahip olmanın doğal sonucu olmuyor.


 


Mutluluğu kabul edilebilir ölçüde coşkuyla, ama acıyı mutlaka akılla karşılamak gerekir. Yaşamın devam ettiğini ve her acının bir ders olduğunu iyi kavramalı insan. Sevilen bir kişinin kaybedildiği durumda, onu sevenlerin tepkilerini dikkatle izlerim. ölümü bile saygı ve ağırbaşlılıkla karşılayan insanlara her zaman gıpta etmişimdir. Onların, ölümün sadece bir anın bitişi ve bir başkasının başlangıcı olduğunu iyi bildiklerini ve yaşama buna göre hazırlandıklarını düşünürüm.


 


En sevdiklerimden birisi, Anka kuşunun ölümle yaşam arasındaki öyküsüdür. Küllerin arasından geleceğe doğru kanat çırpışı fikri, bana her zaman heyecan vermiştir. Geleceğin daha iyi ve güzel olacağının heyecanı… Tabii ki; yaşamın kuralı, sadece bireysel mutluluğumuzdan ve mutlu kişisel geleceğimizden oluşmuyor; ama birey olarak mutlu olmayı yakalayamadığımızda dünyaya vereceğimiz değer ve anlam da yitip gidiyor. Kendi mutluluğumuz çevremizin mutluluğu açısından ciddi katkılar yapıyor.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi