Kentte Güvenlik


 


İstikbal Gazetesi’nde okuduğum haber şöyleydi: “Olay, akşam saatlerinde Cumhuriyet Bulvarı üzerinde bulunan bir markette meydana geldi. Markette, belirlenemeyen bir nedenle patlama ve ardından yangın çıktı. Patlama sonrasında meydana gelen yangının oluşturduğu yoğun dumandan 6 kişi etkilendi. Korku dolu anların herhangi bir can kaybına yol açmaması sevindirdi.” Gene haberde iletildiğine göre patlamada işletmenin kaybı ağırlıklı olarak bazı malların zarar görmesi şeklinde olmuş.


 


Cana ve mala zarar verebilen bu tür ‘beklenmedik’ olaylar her yerleşimde yaşanıyor. Sonuç olarak yaralar sarılacak, maddi zarar karşılanmaya çalışılacak, bu tür bir olayda ihmalleri olanlar varsa haklarında gerekli işlem yapılacaktır. Ama önemli olan, bu olaydaki sorunları gidermek değildir. Toplam Kalite Yönetimi felsefesi, yapılması gerekenin problemi ‘gidermek’ değil; mevcut ve muhtemel sorunların kaynaklarını ortadan olduğunu söyler. Dolayısıyla karşılaşılan her sorun, ilgili olayı içine alan kapsamdaki yaklaşımımızı ve önlemlerimizi hatırlamaya ve gözden geçirmeye vesile olmalıdır.


 


Bir yaşam ortamı, sonsuza kadar aynı kalite ve güvenlik düzeyinde kalmıyor. Elektrik sistemi eskiyor, cihazlar yıpranıyor, çeşitli ihtiyaçların karşılanmasına yönelik tesisatta yenileme ihtiyacı doğuyor. Akıp giden zaman, insanlar gibi kullandığımız donanımın da bakımını gerektiriyor. Bu bakım ihtiyacı, yerine getirilmediğinde orada yaşayan kişiler dışında başka kişi ve kurumlara da zarar verebiliyor.


 


Güvenli bir kentte yaşamak her kentli yurttaşın temel haklarından birisidir. Kentler, bu yerleşimlerde yaşayan insanlara kaliteli ve sağlıklı olduğu kadar güvenli yaşam mekânları sunmalıdır. Bugün kentlerimizde güvenlik konusuna baktığımızda; iyi tasarlanmış suç önleme mekanizmalarından uyuşturucu kullananların artışına, bireysel ve sosyal ruh sağlığı bozukluklarından gerekli sosyal denetim ve rehabilitasyon sistemlerinin eksikliğine çok farklı sorunlarla karşılaşıyoruz. Ama en önemlisi, güvenlik konusunu kentin temel gelişim stratejileri çerçevesinde algılamıyor olmamız geliyor. Kentsel stratejik gelişim konusunu ve kentin gelecek tasarımı yaklaşımını yeterli ölçüde kavramadığımız için bunları alt kategorilerden birisi olan kentsel güvenlik ile eklemlendirmemiz de mümkün olmuyor.


 


Kendi kentimizde veya ülkemizdeki diğer örneklerde kentsel güvenlik konusunun nedenleri konusunda bir araştırma yaptığımızda karşımıza şu sorunlar çıkıyor. Birincisinin, kentin hazırlıklı olmadığı göç ve denetlenemeyen –dolayısıyla yönetilemeyen– hızlı kentleşme olduğunu izliyoruz. İkinci olarak kentsel güvenlik sorunlarının yoksulluk ve yoksunluk gibi bazı kaynak sorunlardan beslendiğini görüyoruz. üçüncüsü; her boyutta denetim konusundaki eksikliklerimizdir. örneğin ekonomik, sosyal veya teknik sistemlerin ilk kuruluşunda yapılan denetimlerin daha sonraki dönemlerde sürekliliği olmadığı için pek çok farklı yeni problemlerle karşılaşabiliyoruz. Son olarak; kentlerimizdeki altyapı eksikliklerinin ve bunlarla ilgili sistemlerin iyi çalışmayışının kentsel güvenlik sorunlarına yol açtığını izliyoruz.


 


Yukarıda saydığım kaynak sorunların ortadan kaldırılmasının ilk adımı kentsel gelişim ile ilgili bir vizyona ve gelecek tasarımına sahip olmaktan geçiyor. örneğin yerel yönetimlerimizin biraz zorunlu, biraz da zoraki olarak yaptıkları stratejik planlarında kentsel güvenlik konusuna ne denli yer verdikleri incelenmeye değer bir konu olsa gerek.


 


Kentin gelişimini, sadece fiziksel mekân kullanımının dönüşümü olarak algıladığımız sürece kentsel güvenlik sorunlarını aşmamız da mümkün olmaz. Dolayısıyla kentsel güvenliğin, kente ilişkin gelecek tasarımı ve gelişim planlamasının –geleceği tanımlayacak temel stratejilerin– unsurlarından birisi olmasını kavramamız gerekiyor.


 


Denetim konusunda ciddi eksiklerimiz var. Bunda yerel yönetimlerin kaynak ve kadro olarak yetersiz kalmalarının önemli boyutta olumsuz katkıları oluyor. Ama denetim alanında da sürdürülebilirlik anlayışını geliştirmemiz gerekiyor. Ayrıca denetim görevinin kentin paydaşları olarak yurttaşlar tarafından da sahiplenilmesi zorunlu.


 


Güvenli bir kentte yaşamak, bir yurttaşlık hakkıdır. Bu hakkın kullanımı konusunda özellikle denetim anlamında yerel yönetimlere ciddi görevler düşüyor. Ama öncelikle vatandaşlar olarak bu hakkımızın farkında ve bilincinde olmak ve bize düşen görevleri yerine getirmek zorundayız. Kent, her isteyenin aklına geleni ya da çıkarına uygun olanı sorumsuzca yapabileceği bir yaşam alanı olmamalıdır.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi