Eskişehir'de İşbirliği Zafiyetinin Tarihsel Kökleri



Son birkaç yanımda işbirliği, ortak çalışma, kısaca sosyal sermaye konularından ve bunlara ilişkin zafiyet ve eksikliklerden söz ettim. Sosyal sermaye problemleri kendiliğinden ortaya çıkmaz. Genellikle tarihsel, sosyal köklere sahiptir. Bu tür sorunlar kısa sürede ve kendiliğinden ortadan kalmaz. Bilinçli planlama ve doğru çaba sarf etmek gerekir. Aşağıda anlattığım örnek, sosyal sermaye problemlerinin ne tür köklere sahip olabileceğine ilişkindir.

Kenti anlatırken insanı ve bir bütün olarak sürdürülebilir canlı yaşamı birlikte anmak zorundayız. Hedef olarak sürdürülebilir yaşamı önümüze koymamız gereken kentler, insanların yerleşme ve yaşama alanı olarak düzenledikleri mekânlardır. Bu ortamı yaratan insandır. Daha da önemlisi, kendi yaşamını sürdürmek için yapmıştır. Kenti anlamlı kılan insandır. Bu nedenle bir kentin değerini de ağırlıklı olarak o yerleşimin insan kaynağı belirler. Bir kent, orada yaşayan insan topluluğu ile değerlenir. Dolayısıyla yaşadığımız kent ile övünecek isek öncelikle kentimizin insan varlığı ve insani birikimi ile övünmemiz gerekir. övünmek için ise önce insanı, buradan devamla kentin insanını sevmemiz ve ona saygı duymamız gerekir.

Kentin Tarihi
Başta seyahatnameler olmak üzere tarih kitapları, 19’uncu yüzyılın (1800’lü yılların) ortalarında Eskişehir’i küçük ve bakımsız bir kasaba olarak tanımlarlar. 1800’lü yılların başlarında Eskişehir’in 800 hane ve 4500 kişilik nüfustan oluştuğunu söyleyen tarih araştırmacıları var. Ancak 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru nüfus artmaya başlar.  Eskişehir’in, 1870’de bağlı bulunduğu Hüdavendigar Vilayeti kayıtlarında 3339 hane, 5 mahalle ve 7931 Müslüman erkekten oluştuğu belirtiliyor. Demiryolu hattının yapılmaya başlanmasından önce, 1885 tarihli Hüdavendigar Salnamesi’nde merkezdeki nüfusun 17 bin küsur olduğu ifade ediliyor. 1893’te ise Eskişehir kazasının köyleri ile birlikte nüfusunun 60 bin dolayında olduğu belirtilmiş. Yaklaşık bir hesapla kaza merkezi, toplum nüfusun yüzde 25-30’u dolayında… Günümüzde ise kent merkezinin nüfusu, il nüfusunun yaklaşık yüzde 85’ini çoktan aştı.

Yukarıda anlattıklarımızdan çıkarılacak sonuç, Eskişehir’in özellikle merkezinin 1800’lerin sonlarına kadar küçük bir yerleşim olduğudur. Yerleşimin büyümesi, 19’uncu yüzyılın sonlarında demiryolunun yapımı ve Kırım ile Balkan’lardan gelen göçler ile başlamış. Türklerin Asya’dan Anadolu’ya gelişinin tamamlanmasından sonra Eskişehir; 1800’lerin sonlarına kadar ciddi göç almayan, homojen sayılabilecek bir nüfusa sahip, küçük bir yerleşim olarak kalmış. özetle; Eskişehir’in özellikle nüfus olarak büyümesi, yaklaşık 110-120 yıl gibi bir kent için oldukça kısa sayılabilecek bir sürede olmuş. Bir temel probleme işaret eden bir uyarı notunu burada vermeliyim. Kentin ekonomik büyümesi, ne yazık ki bu yaklaşık yüz yıllık dilimde aynı hız ve yoğunlukta olmamış.

19’uncu yüzyıl sonlarındaki büyümenin ana kaynaklarının başında İstanbul-Bağdat demiryolunun yapımı ve bu hattın en önemli duraklarından birisi olarak Eskişehir’in belirlenmesi olduğunu biliyoruz. Demiryolunun yapılmaya başlanması ile birlikte yabancı işçiler ve aileleri yanında yerli ve yabancı tüccarlar da Eskişehir nüfusuna katkı yapmışlar. O dönemde Eskişehir’de bir Avrupa Mahallesi bulunduğu belirtiliyor.

Eskişehir tarihini yazan araştırmacılar, yerleşimin nüfus yapısını farklılaştıran göçlerin demiryolunun yapımından önce başladığını anlatırlar. Kırım ve Rumeli göçmenlerinin önemli bir bölümü, yapım ile birlikte demiryolu etrafında yerleştirilmiş. Bu süreçte yeni oluşturulan göçmen köylerinin sayısında ciddi artış olmuş. Ama ne yazık ki (Eskişehir tarihini araştıran bazı yazarların da belirttiği gibi) yerli nüfus ile Rumeli ve Kırım’dan gelen göçmenlerin kaynaşması kolay olmamış. Kökleri Eskişehir’in büyümesinin ilk yıllarına dayanan bu kültürel çatışma sorunlarının, günümüzde de izlerini sürdürdüğünü biliyoruz.

Kesin olan şudur ki; 100 küsur yıl içinde küçük bir yerleşimden dış göç akımları ile büyüyen Eskişehir’de hemşehrilik kurumu gelişmemiş. Bir yandan hemşehrilik için gerekli olan zamanı, diğer yandan planlı kültürel kaynaşma desteğini bulamamış olan Eskişehir, hemşehrilik duygusu gelişmemiş bir yerleşim olarak büyümüş. Günümüzde yaşanan pek çok problemin kökeninde, hemşehrilik gibi birleştirip bütünleştirici olması gereken –ama asla etnik ve kültürel olarak bağnaz olmayan– bir nitelikteki zafiyetin yer aldığı kanaatindeyim.

üniversitelerin taşıdığı yeni insan akımlarının da katılması ile çok-kültürlü bir kent toplumu oluşurken, hemşehriliğin beraberinde büyütmesi beklenen sosyal sermaye (karşılıklı güven, ortak çalışma ve işbirliği kültürü) gelişememiş. özetle; Eskişehir’de oluşmuş sosyal sermaye varlığı için “çok kültürlü” diyorum, ama “çok-kültürcü” demek için de emin olmamı engelleyen sorularım var. Ama önemli sorun alanlarından birisi, bu sorunun varlığının kavranmaması ve çözümünün fazlaca düşünülüyor olmamasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi