SOSYAL FAŞİST MİYİM?

Geçmişi severim…


Bana mutlaka bir öğretisi vardır.


Anılarımı izlemeyi, onlarla konuşmayı, takip etmeyi kendime “misyon” edindim sanırım…


Sürekli geriye doğru gider, bazen gülerim yaşananlara,  bazen ince ince sitem ederim.


Bu ara üniversite yıllarına sık sık yolculuk ediyorum.


çok şey sunmuş önüme de fark edememişim diyerek pişmanlıkla karışık ufak bir öfke esir almıyor beni desem yalan söylerim.


Olgunlaşmak dedikleri tam da bu olsa gerek…


Büyümek…


Mersin’de okudum üniversiteyi…


İnsan açısından çok karma bir yer…


Uçların yaşandığı bir şehir…


Sosyalist, komünist, ülkücü…


Ben bilmiyorum tabi, bölüm tercihi yaparken şehrin kültürel yapısını mı inceledim sanki?


Ki şimdi olsa yine incelemem.


Her zaman hayatın beni götürdüğü yere direnmeden ayak uydurdum sanırım…


Değişmeyen tek yönüm bu olsa gerek…


İyiki de orada okumuşum diyorum ama…


Bu aralar o şehre karşı içimde bir özlem…


Eskişehir sevdamı geçemez elbet o ayrı ama insan eskiyi anarken burun direkleri sızlıyor işte…


Ben ilk yıllar bırakın siyasetle ilgili konuşmayı iki satırı yan yana koyamazdım.


İnsan siyasetle ilgilenmiyorsa ilgilenmiyordur işte, bende böyle bakıyorum duruma o ara…  


Gazetecilik bölümü ya birde herkeste duygular coşkulu…


İlk sınıfa girdiğim an ‘nereye düştüm ben ya’ şeklinde içimi bir pişmanlık kapladı…


İtiraf ediyorum.


Herkes birbirinin siyasi görüşüne göre saflarını tutmaya başlamıştı çünkü…


Bende bir görüş yok iyi mi?


İnsanın bir ‘görüşü’ yoksa safı olmaz mı?


Olamaz mı?


Aslında bir görüşün olmaması en büyük demokratlık değil mi?


Herkese sadece ‘insan’ gözüyle bakmak…


Oldukları şekliyle kabul etmek…


Şimdi düşününce öyle…


O yıllar cahilsin ama…


Farkındalık yoksunu…


Bir ideoloji bulmanın telaşı içerisine girdim.


Şekillenemiyor, oturamıyor…


İçime sinmiyor kendimi bir an da bir tarafa adamak…


Bir yanda sosyalist arkadaşlarım bir yanda ülkücü…


Eee ben iki tarafla da iyi olunca adımı koydular mı “sosyal faşist…”


Şimdi tebessümle hatırlıyorum o yılları…


Sosyal faşist kavramını yaratan bir gençliktim üniversitede, tektim üstelik…


Halbuki şimdi tartsam, sorgulasam ve bana “sosyal faşist” diyen kimliklerle tekrar yüzleşsem…


önce faşistlik nedir bunu tartışırım…


ötekileştirmek, insanları dini, dili, ırkı için ayırmak, sömürmek, ezmek, yok saymak değil midir?


Körü körüne milliyetçilik yapmaktır elbet ama kendi görüşünü körü körüne savunurken başka fikirleri yok saymak faşistliktir…


“Senin düşüncenden değilse senin yanında duramaz” algısı, etiketi yaratmaktır faşistlik…


“Bir insanı inanış şeklinden dolayı yargılamaktır”  faşistlik…


Ben o dönem kimseyi bir şekle, kaba koymadım ama nasıl sosyal faşist oldum bilmiyorum…


Bazen umursamazlık seni farkında olmadan bir yöne eviriyor.


Geçmişle şimdiyi bir süzgece tuttuğum zaman bu sonucu elde ediyorum.


Bir ideoloji yaratmaktan öte nedenlerini sorgulayarak ilerlemeyi hedef alıyorum.


Aslında çok sivri duran insanlara dokunduğun, dertlerine ortak olduğun an o sivriliklerin bir an da törpülendiğine şahit oldum.


O yüzden “sosyal faşist” kavramını şu an sizlerin huzurunda üzerimden atarken…


“Sosyalhümanist” kavramını yine sizlerin huzurunda üzerime giydiriyorum.


İnsanı insan olduğu için kabul ediyorum ve seviyorum.


Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk” kitabında yazdığı bir paragraf geliyor aklıma ve paylaşmayı borç biliyorum:  


“Zilan’la konuştuktan sonra gözüme her şey saçma sapan görünmeye başladı. Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var. (…) İnsanları pençesine almış, çöl hecinleri gibi hepimizin ağzını kan içinde bırakan ‘ harese’den kurtulmak için yazıyorum ve zaman zaman kendimi şu sözü tekrarlarken yakalıyorum: ‘Ben bir insandım!’”


 


 


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Özge Zaim Arşivi