Barış Günaydın ilaç yokluklarını hukuki açıdan değerlendirdi
İlaç yoklukları yaklaşık yüzde 25-30 bandına ulaşmış durumda. İlaç yokluklarının neden olduğu mağduriyetleri hukuki açıdan değerlendiren Eskişehir Baro Başkanı Barış Günaydın, yaşanan sorunun insan onuruna ve hukuk devletine yakışmayacağını savundu.
Günaydın, “Bazı ilaçlara erişilemiyor olması yahut fahiş fiyatların olması, açıkçası bir çocuğunun ateşlenmiş olmasıyla karşı karşıya kalan anne babayı, yahut diyabet hastası ya da tansiyon hastası birini yüz yüze getirilmesi, öncelikle insan onuruna ve hukuk devletine yakışmaz. Son zamanlarda birçok kişi, ellerinde reçeteyle eczane eczane geziyor, ilaçları bulamıyor. Eczaneler de bu anlamda çaresiz, çünkü eczacılarda da bu ilaçların erişiminin kısıtlanması bir tedarik sıkıntısı olarak görülse de bence bu değil. Özellikle yaşam hakkına yönelik bir tehdit olarak görüyoruz. Çünkü bunun anayasal temellerine baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 17. maddesi, açıkça bireylerin yaşama ve maddi manevi varlığını koruma hakkının altını çizmektedir. Yine 56. madde, devlete ve vatandaşa sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlama görevi yüklüyor. Devlet, insanların sağlığını korumak ve ilaçlara erişimini sağlamak zorundadır. Bu görev ertelenemez, ekonomik gerekçelerle sınırlanamaz. Şimdi Eczacılar Odası'nın açıklamasına da baktığımda, gerçekten ilaç yokluklarının yüzde 25-30 seviyelerine ulaştığını gördük. Yani burada ağrı kesiciden tansiyon ilacına, antibiyotikten kemoterapi ilaçlarına kadar birçok kalemde eksiklikler var. Şimdi bunu biraz nedenini araştırdığımda, İlaç Kararnamesi'nin aslında devletin ilaç fiyatlarını belirlerken etken maddenin Euro bazından bir fiyatını endeksle aldığı ve o Euro'nun sabitlenmiş durumda olduğu görülüyor. Devletin müdahalesi birçok alanda görülüyor. Mesela hatırlarsınız, kira hukukunda da gördük; kira sözleşmelerinin de... Devlet nereye müdahale ettiğinde burada bir sorun çıkıyor. Sadece uyuşmazlıklardan da öte, basit uyuşmazlıklardan da öte, çok daha farklı kanlı olaylara da sahne oldu bu kira uyuşmazlıkları. Dolayısıyla devletin buradaki asli görevi, bir sosyal devlet olmak bunu gerektirir” diye konuştu.
“Sorumlusu Kim Sorusunu Sormak Lazım”
İlaç yokluğu gibi kabul edilemez bir tabloyla vatandaşların baş başa bırakılmasının kaygı verici olduğunu söyleyen Günaydın, yaşam hakkının ve sağlığın bir hak olarak güvence altına alınmasının Sosyal hukuk devletinin gerekliliği olduğunu kaydetti. Günaydın, “Sağlık güvencesini sağlamak, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesi, yaşam hakkını bize tanımakta ve bunun güvencesini sağlamayı devlete ödev olarak yüklemekte. Yine Sözleşme'nin 12. maddesi, sağlık hizmetlerine erişimi de sağlamaya yönelik. Bunlar pozitif yükümlülükler, devlete yükümlülük olarak yüklenmiş ve tedaviye erişimini, ilaca erişimini sağlaması gereken pozitif yükümlülüklerdir. Tabii burada baktığımızda hukuki olarak ne yapılabilir boyutu açısından yani burada devletin sorumluluğunu doğuracak idari davalardan yahut ilacı keyfi olarak sunmayan firmalara tazminat davaları açılabilir ama bütün bunlar bir yana hukuki yanda... Benim burada önceliğimiz, isteğimiz bir birey olarak da, yaşam hakkının ve sağlığın bir hak olarak güvence altına alındığı bir ülkede yaşama hepimizin arzusudur. Dolayısıyla sosyal hukuk devleti de bunu gerektirir. Yani ilaç yokluğu gibi kabul edilemez bir tabloyla yurttaşları baş başa bırakılması, hem insani açıdan hem hukuki açıdan kaygı vericidir. Bu tür davalar sıklıkla karşımıza çıkıyor. Özellikle kanser ilaçlarında biz bunu gördük. Çünkü kanser tedavisi acilen gerektiren, taleple bunların ödenmemesi ya da erişilememesiyle ilgili, ancak dava yoluyla dava açılırsa sonuç alınabilir. Fakat bu davalarda ise ihtiyati tedbir kararının verilmeyişi, zaten ölümcül bir hastalıkla ve acilen ilaca ihtiyacı olan bir kişinin devlet tarafından sağlanamaması ve dava yoluna zorlanması... Bir de davada biliyorsunuz, hak arama özgürlüğünün önünde zaten ekonomik zorluklar içerisindeki yurttaşın sağlığa erişimi, ilaca erişimi için dava açmak zorunda bırakılması... Dava açıyor, davada bir ihtiyati tedbir verilmediği için bu ilaçlar sağlanamadı... Bu da çok ciddi bir sıkıntıyı doğuruyor, resmen ölümle baş başa bırakılıyor. O zaman bunun sorumluluğunu kim alacak? Yani devlet olarak, sosyal bir hukuk devleti olarak yaşam hakkını sağlayamıyorsak, o zaman sorumlusu kim? Bu soruyu sormak lazım" sözlerini kaydetti.