“Eskişehir büyük tehdit altında”

Doğa ve Yaşam Platformu, Alpagut ve Atalan‘da yapılması planlanan maden projesinin neden olacağı sorunlara doğaya ve çevreye vereceği zararlara dikkat çekmek için Eskişehir Bilecik Tabip Odası’nın binasında toplantı gerçekleştirdi.
Platform, 9 Nisan’da Ankara’da yapılacak İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı öncesinde kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla gerçekleştirilen toplantıda platforma destek verilmesi ve projeye karşı çıkılması için yapılmasının önüne geçilmesi için yapılması çağrıda bulundu.
Platform Üyesi Fatma Filiz Özkoç, projenin çevreye vereceği zararlara dikkat çekti. Özkoç, “Bu maden projesinin düşünüldüğü bölge Eskişehir’e sadece 20 km uzaklıkta. Üretken, doğasıyla öne çıkan, mikroklima özelliği olan çok özel bir yer. Projenin büyüklüğü çok dikkat çekicidir. Madenin ruhsat alanı 18.4 kilometrekare. Bu, Eskişehir’deki 9 mahallenin toplam yüz ölçümüne denk geliyor. Liç alanı 1.12 kilometrekare. Bu da Gökmeydan Mahallesi kadar bir alan. Ocak alanı ise 1 kilometrekare, yani Vişnelik Mahallesi büyüklüğünde. Açılacak ocağın derinliği 480 metre, yani yaklaşık 160 katlı bir apartman kadar. ÇED raporuna göre 10 yıllık bir kazı sürecinden söz ediliyor ama bu projeler genelde uzar. Toplamda 120 milyon ton malzeme çıkarılacak. Bu, 30 tonluk 4 milyon kamyon yükü demek. En kritik mesele ise su. Proje kapsamında yaklaşık 10 milyon ton su kullanılacak. Bu miktar, Eskişehir’in yıllık içme ve kullanma suyunun 5’te 1’i kadar. Peki bu su nereden gelecek? Bölgedeki derelerden, yer altı sularından ve Sakarya Nehri’nden. Biz bu projeye neden karşıyız. Çünkü Eskişehir’in nefes aldığı tek bölge Sarıcakaya’dır. Üstelik burada yetişen ürünler İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin pazarlarına gidiyor. Yani sadece Eskişehir için değil, ülke genelinde önemli bir üretim alanı. Burada bir denge, bir ekosistem var. Bu da bozulacak. Üstelik altın siyanürle ayrıştırılacak. Bu çok ciddi bir tehlike. Alpagut Atalan’daki ÇED dosyası yenilendi. Yakında İDK toplantısı yapılacak. Sarıcakaya’daki proje iptal edilmişti ama şirketin tekrar başvuracağı söyleniyor. Yani kısacası bu tehlike henüz geçmiş değil” diye konuştu.
“Bölge Madencilik Baskısı Altında”
Projenin birçok etkisi var olduğuna dikkat çeken TEMA çalışanı Onur Küçük, Orman alanlarının bozulacağına vurgu yaptı. Küçük “İklim kriziyle mücadele ettiğimiz bu dönemde, ormanların zarar görmesi sadece karbon tutumu açısından değil, su varlıklarının sürdürülebilirliği açısından da büyük bir sorun. Bölgede endemik türler, yaban hayatı ve çok çeşitli bitkiler var. Hepsi olumsuz etkilenecek. Ama en büyük sorunlardan biri su. Siyanür, suyla birlikte uygulanmak zorunda. Şirket diyor ki: "Tesis tam kapasiteye ulaştığında yıllık 9.4 milyon ton su tüketeceğim." Bu çok ciddi bir rakam. Bir örnek vereyim: Çanakkale’de yürüttüğümüz bir davada, 4.1 milyon tonluk yıllık su kullanımı için bilim insanları “bu çok büyük bir rakam” demişti. Burada bunun iki katından fazla su kullanılacak. Peki bu su nereden alınacak? Şirket net bilgi vermiyor. “İstersem Sakarya Nehri’nden alırım, istersem kuyulardan, istersem Tarımsal Sulama Yönetimi’nden” diyor. Ancak ne kadarını nereden alacağını söylemiyor. Bu da Sakarya Nehri'ni ve yeraltı sularını ciddi şekilde tehdit ediyor. Raporda dikkat çekici bir başka detay var. Şirket tesisi ilk kurduğunda günlük 250 bin metreküp su çekeceğini söylüyor. Ama bunu ne kadar süreyle yapacağını belirtmiyor. Bu bir yıl sürerse yaklaşık 90-95 milyon tonluk bir su tüketimi anlamına gelir. Sarıcakaya Altın Madeni davasını kazandık, şu anda Danıştay’da Tepebaşı Altın Madeni projesi durduruldu. Hepsi Sakarya Havzası’nda yer alıyor. Söğüt Altın Madeni gibi büyük projeler de havzaya dahil. Yani bu bölge her geçen gün daha büyük bir madencilik baskısı altında. Son olarak, Eskişehir'in genel durumu,2021 yılında TEMA Vakfı'nın hazırladığı rapora göre, Eskişehir’in yüzölçümünün yüzde 71’i 4. grup maden ruhsatlarıyla kaplı. Bu tablo, hem Sakarya Havzası'nın hem de Eskişehir’in büyük bir tehdit altında olduğunu açıkça gösteriyor” sözlerini kaydetti.
“Kazanan Devlet Değil”
Platform Üyesi Uygar Kurtçu da madenciliğe karşı olmadıklarına vurgu yaptı. Kurtçu, “Madenciliğe karşı değiliz. Biz şirketlerin ve iktidarların kar amacıyla doğayı ve yaşam alanlarımızı yağmalamasına ve ekosisteme geri dönülmez hasarlar vermesine en verimli tarım alanlarımızın ve su kaynaklarımızın kar hırsıyla tahrip ve talan edilmesine karşıyız. Doğanın yok edilmesi pahasına sağlanan istihdam, uzun vadede tüm canlılar için daha büyük kayıplara yol açar. İnsan doğadan ayrı bir varlık değildir. Doğa tahrip edildiğinde insan da zarar görür. Kırsaldan şehri bir göçüş varsa, kırsalı tarımını kalkındırarak bir istihdam sağlanmalı. Hafriyat işlerinde çalışılacak bir istihdam yaratılacak. On yıl, on beş yıl bir istihdam sağlayacaktır. Altın madenciliğinden kazanan, devlet değil, faaliyeti gerçekleştiren Holdinglerdir. Devletin burada kazancı yüzde 7'ler, yüzde 8'ler, o da kesin olmuyor. Bir ekosistemi yok edildikten sonra eskisi haline döndürülmesi neredeyse imkânsızdır” şeklinde konuştu.
Kaynak: Haber Merkezi