"Mera alanları büyük tehdit altında!"

Son günlerde tartışmaların odağında olan maden kanunu ile ilgili Eskişehir Barosu Çevre Ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Mert Yedek dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Yedek, “Son 22 yılda Daha önce 10 kez değiştirilmeye çalışılan Zeytinciliği Koruma Kanunu, bu torba kanunla bir kez daha delinmeye çalışılmaktadır. Tüm ormanlarda yetki, maden çıkarma amacıyla MAPEG adlı kuruma devredilebilecektir. Yine Mera alanları, SİT alanları bu torba kanunla büyük tehdit altındadır” dedi.
Eskişehir Barosu Çevre Ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Mert Yedek, Eskişehir Barosu hizmet binasında komisyon üyeleri ile birlikte Eskişehir’i de yakından ilgilendiren maden kanuna dair açıklamalarda bulundu.
Maden kanunun doğa üzerindeki olası zararlarına dikkat çeken Yedek, ormanların zeytinliklerin, meraların, tarım arazilerinin ve korunan doğal alanların 2004 yılından bu yana madencilik ve enerji projelerine açıkken bu teklif ile meralar, tarım alanları, doğa koruma bölgeleri maden bölgesi olarak düzenlendiğini vurguladı.
Yedek, “Ayrıca Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerinde kısaltmalar ve hatta fiilen devre dışı bırakmalar gündeme gelmektedir. Teklif, Anayasa’nın çevrenin korunmasına ilişkin 56. maddesi ile devlet ormanlarını koruma yükümünü düzenleyen 169. maddesi başta olmak üzere temel çevre hükümleriyle çelişen düzenlemeler içermektedir. Tek bir torba kanun ile Maden Kanunu’nu, Zeytincilik Kanunu’nu, Mera Kanunu’nu, Orman Kanunu’nu ve Çevre Kanunu’nun ilgili maddelerini hükümsüz kılacak bu teklif, eğer TBMM Genel Kurulundan geçerse, toplumun genel kamu yararından çok bir avuç şirketin çıkarları gözetilmiş olacaktır. Son 22 yılda Daha önce 10 kez değiştirilmeye çalışılan Zeytinciliği Koruma Kanunu, bu torba kanunla bir kez daha delinmeye çalışılmaktadır. Tüm ormanlarda yetki, maden çıkarma amacıyla MAPEG adlı kuruma devredilebilecektir. Yine Mera alanları, SİT alanları bu torba kanunla büyük tehdit altındadır” diye konuştu.
“Ciddi Hak İhlalleri Doğuracaktır”
Kanun teklifinin Anayasanın 44.,45.,56.,63., ve 169. maddelerine açıkça aykırı olduğunu söyleyen Yedek, bu kanun teklifinde insanın çiftçinin tarımın olmadığını savundu. Yedek “ Doğal hayat ve yaban hayatı yoktur. Ekosistem yoktur. Sürdürülebilirlik yoktur. Kısa vadede sadece maden ve enerji şirketlerinin çıkarı vardır. Özellikle zeytinliklerin madenciliğe açılması, ormanlarda izin mekanizmasının gevşetilmesi, meraların enerjiye kurban edilmesi ve kaçak yapılara af getirilmesi gibi hususlar uzun vadeli kamu yararına aykırıdır. Unutulmamalıdır ki, sağlıklı bir çevre olmadan ekonomik kalkınma da sürdürülebilir olmayacaktır. Görüldüğü üzere teklif, çevre ve ekoloji açısından çok ciddi riskler ve sakıncalar barındırmaktadır. Ormanlardan zeytinliklere, meralardan korunan alanlara kadar birçok doğal ve tarımsal değer, bu düzenlemelerle madencilik ve enerji yatırımlarına feda edilmek istenmektedir. Bu yapılırken Anayasa’nın çevreyi, ormanları ve tarım arazilerini korumaya yönelik hükümleri (md. 56, 169, 45) ile uluslararası çevre hukuku ilkeleri göz ardı edilmektedir. Teklif bu haliyle yasalaşırsa, geri dönülemez çevresel tahribatlar meydana gelebileceği gibi hukuk devleti ilkesi de büyük zarar görecektir. Teklif ayrıca “stratejik veya kritik madenlere ilişkin madencilik faaliyetleri için acele kamulaştırma yapılabileceğini” hükme bağlıyor. Yani belirli maden projeleri için gerekli araziler, normal kamulaştırma prosedürü beklenmeden ivedi şekilde kamulaştırılıp şirkete tahsis edilebilecek. Acele kamulaştırma düzenlemesi ise köylüler, çiftçiler ve arazi sahipleri açısından çok ciddi hak ihlalleri doğurabilecektir. Bir anda Cumhurbaşkanı kararıyla veya kurul kararıyla köydeki meranızın, tarlanızın elinizden alındığını görebilirsiniz. Bu, mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkı açısından kabul edilemez bir durumdur. Kaldı ki “kamu yararı” gerçekten var mı, yok mu tartışması bile tam yapılmadan, toptan bir acele kamulaştırma düzeni getirilmiş oluyor. Uzun vadede ise köylünün elinde tarım arazisi kalmaması, sosyal dokunun bozulması gibi sonuçlar doğuracaktır. Her nekadar acele kamulaştırma uygulaması daha önceden belli şekillerde yapılıyor olsa da bu kanunla artık yargı yerleri kanundaki açık düzenleme karşısında hukukilik denetimi yapamayacak. Burada yargısal denetim ve karar alma sürecine katılım engellenecek ve idari bir işlem olacak” şeklinde konuştu.
“Ekonomik İsrafa Yol Açmaktadır”
Teklifin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde yeni bir Üstün Kamu Yararı Kurulu oluşturulmasını öngördüğünü ifade eden Yedek, bu kurulun kamuoyunda “Süper izin kurulu” olarak da anıldığını dile getirdi. Yedek, “Gerekçe olarak da belirli stratejik maden ve enerji projelerinde farklı kurumların uzun süren izin süreçlerini tek elde toparlayarak hızlandırmak gösterilmektedir. Düzenlemeye göre özellikle IV. Grup madenler ile “stratejik ve kritik madenler” konusunda ilgili kurum (orman, tarım, kültür vb.) izin vermezse devreye bu kurul girecek ve “üstün kamu yararı” kapsamında madencilik lehine nihai kararı alabilecektir. Kurul, ilgili tüm bakanlıklardan temsilciler içerebilir ancak esasen enerji ve maden yatırımlarını kolaylaştırma misyonuyla hareket edecektir. Kurul olumlu karar verirse, ilgili kurum 1 ay içinde gerekli izni vermek zorunda kalacak ve maden ruhsatı düzenlenecektir. Ayrıca bu kanunla “korunan alan” etiketi taşıyan yerlerde bile, devlet kurumları ses çıkarmazsa maden şirketleri kolayca kazma vurabilecektir. Kurumlar ses çıkarsa dahi, teklif ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde kurulacak Üstün Kamu Yararı Kurulu’na bu izinleri onaylatma yetkisi vermektedir. Bu düzenleme, korunan alanların korunma statülerini fiilen zayıflatacaktır. Normalde millî park, SİT, sulak alan gibi yerlerde madencilik ya tamamen yasaktır ya da ancak uzun incelemeler ve katı şartlarla mümkündür. Teklif ise izin süreçlerini 3-4 ay gibi çok kısa bir süreye sıkıştırmakta ve sessiz kalan kurumu onay vermiş saymaktadır. Diğer yandan ekonomik gerekçelerle bu madenlerin çıkartılması gerektiği söylenirken, iklim ve orman fakiri ülkenin bu kaynaklarının ekonomik değeri gözetilmeden, kaynak planlaması yapılmayarak, ekonomik israfa da yol açmaktadır. Yani sadece çevresel varlıkların yok edilmesi değil, ekonomik varlıkların da yok edilmesi de söz konusudur. Tüm ekonomik hesaplar yanlış yapılmıştır. Türkiye’nin en değerli şirketlerinin Varlık Fonunda toplanıp münhasıran Cumhurbaşkanlığının kullanımına alınması gibi ülkenin yer altı kaynakları da “KURUL” aracılığıyla münhasıran Cumhurbaşkanlığının kullanımına alınmıştır. Bu topraklar tüm yurttaşlara ve gelecek kuşaklara aittir. Bir avuç şirkete değil” sözlerini kaydetti.
Kaynak: Haber Merkezi