“Sağlığın hiçe sayılması ülke ekonomisine katkıdır denilerek aklanamaz”

“Sağlığın hiçe sayılması ülke ekonomisine katkıdır denilerek aklanamaz”
Alpagut- Atalan’da Madene Hayır Platformu tarafından “Ormanımı, suyumu madene vermem” konulu yürüyüş düzenlendi.

Alpagut- Atalan’da Madene Hayır Platformu tarafından “Ormanımı, suyumu madene vermem” konulu yürüyüş Köprübaşı’dan başlayarak, Hamamyolu Yediler Parkına kadar devam etti.

Mihalgazi halkının da katıldığı protesto yürüyüşünde, “Siyanürlü altına hayır. Direne direne kazanacağız” sloganları atıldı.

“Cengiz defol bu topraklar bizimdir” yazılı dövizleri taşıyarak düdüklerle ve ıslıklarla yürüyüşe geçen yüzlerce kişi Hamamyolu Yediler Parkı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Projeye karşı çıkıyoruz”

Alpagut- Atalan’da Madene Hayır Platformu adına konuşan Uygar Kurtcu, Cengiz Holding’e bağlı Eti Bakır A.Ş.‘nin Tepebaşı İlçesi Atalan Mahallesi ve Mihalgazi İlçesi Alpagut Mahallesi mevkiinde, siyanürlü altın ve gümüş madeni açmak için harekete geçtiğini söyledi.

“Alpagut-Atalan’da Madene Hayır Platformunu oluşturan biz çevre dernekleri, meslek odaları, dernekler, sendikalar, platformlar ve siyasi partiler olarak sürecin başından itibaren forumlar, halk buluşmaları, basın toplantıları ile projeye neden karşı çıktığımızı bu projenin doğayı ve yaşamı nasıl tehdit ettiğini açıkladık” diyen Kurtcu,

“Bugün burada bir kez daha ve daha güçlü bir şekilde bir aradayız. Buradan Cengiz Holding’e, ilgili bakanlık yetkililerine ve Eskişehir Valiliğine sesleniyoruz. Eskişehir halkı olarak tek yürek, tek ses buradayız. Ormanımızı, suyumuzu, havamızı, toprağımızı kısaca, doğamızı, yaşamımızı, savunuyor, projeye karşı çıkıyoruz” dedi.

“Yaşamın talanı projesi”

Cengiz Holding’in yetkililere sunduğu projenin doğanın ve yaşamın talanı projesi olduğunu aktaran Kurtcu,

“Uzatılma seçeneği de dahil 15 yıl boyunca, şimdilik 716 futbol sahası genişliğinde bir alanda 500 m derinliğinde bir çukur açılarak, İliç’te olduğu gibi siyanürlü yığın liçi yöntemi ile altın ve gümüş madeni çıkarılacak.
Daha önceki açıklamalarımızda söylediğimiz gibi, proje faaliyete geçtiğinde olacaklar bellidir. Ağaçlarımız kesilecek, ormanlarımız, tarım arazilerimiz yok edilecek, patlamalar ve işletme için kullanılacak milyonlarca ton su nedeniyle su kaynaklarımız kuruyacak, tarım, hayvancılık, arıcılık yok olacak. Binalarımız hasar görecek, temiz havamız yerini toza bırakacak, yüzyıllardır bu topraklarda üreten halkımız, çaresizce köylerinden göç etmek zorunda kalacaktır. Anadolu’nun asıl hazineleri olan endemik bitki türleri yok olacak, bölgede yaşayan hayvanlar yaşam alanlarını kaybedecek, ekosistem onarılmaz hasar alacaktır” diye konuştu.

Kurtcu, şöyle devam etti:

“Siyanür ve toprakta bulunan ve siyanürle temas edince serbest ve zararlı hale gelen arsenik, kurşun, civa gibi ağır metaller, buharlaşma, yağmur, sızma, taşma gibi yollarla Sakarya Nehri’ni de besleyen yer altı sularına karışacaklar, solunum, cilt teması veya bulaştıkları içme ve kullanma suları ve besin yoluyla vücuda girecekler. Bu tehlikeli kimyasal maddeler, kan hastalıkları, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği, akıl hastalıkları, anormal doğumlar, bebeklerde bedensel ve zihinsel gelişme geriliği ve cilt, prostat, karaciğer, mesane, böbrek, akciğer gibi çeşitli kanserlere neden olmaktadır. Ayrıca, sondaj, patlatma ve taşıma sırasında oluşacak toz da amfizem, silikozis, KOAH, kanser gibi akciğer hastalıklarına yol açmaktadır. Yaşanacak olası bir heyelanda veya deprem sonucu (Proje alanının içinden aktif bir fay geçmektedir.) meydana gelecek yıkıntıda Mihalgazi tarım alanları ve Sakarya Nehri kirlenecek ve yıllarca tarım yapılamayacaktır. Bu haliyle bile doğa katliamına sebep olacak büyüklükte olan projenin başladığında çoğu projede olduğu gibi kapasite artırımıyla sadece Alpagut-Atalan’ı değil bütün Sakarya havzasını tehdit eden bir projeye dönüşeceği öngörülebilir. Görünen o ki milyonlarca yılda oluşan ekosistem şirketlerin kârına kurban edilmek isteniyor.
“Ülke ekonomisine katkı için” denilerek aklanmaya çalışılan bu projelerin tek katkısı yerli ve yabancı sermayelerin kasalarınadır. İktidar verdiği teşvikler, vergi sıfırlamaları ve imtiyazlarla patronları daha da zenginleştirirken olan halkın doğasına ve yaşamına olmaktadır. Ormanların, tarımın ve tarım alanlarının yok olması, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının tüketilmesi, kirletilmesi, endemik bitki türlerinin ve doğal yaşam alanındaki canlıların yok olması, arkeolojik kültür varlıklarının yok edilme tehlikesinde olması, halk sağlığının hiçe sayılması ülke ekonomisine katkı denilerek aklanamaz. Bir avuç yerli ve yabancı holding patronunun kârlarına kâr katması için ormanımızın, suyumuzun, toprağımızın yok edilmesine izin vermeyeceğiz!“

Etiketler :