
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Belediye başkanlarından bunları istiyoruz!
Belediyelerin hizmet alanı, sınırlarının tamamıdır…
Belediyeler, sınırları içinde yaşayan insanlara, doğumundan ölümüne kadar her türlü hizmeti vermek zorundadır.
Belediyelerin, bunca verdikleri hizmetler arasında, şehrin hafızasını canlandırmak da zorundadır…
Her ne kadar Büyükşehir Belediyesinin bana göre son derece kıymetli olan Kent Belleği Müzesi ile bu yapılıyor olsa da, yeterli değildir…
Şehirde yaşayan ve geçmişi bilen insanların, geçmişe yönelik hatıralarının canlanması ve hafızanın yeniden yerine gelebilmesi için belediyelere düşen işler vardır…
Belediyeler örneğin, şehirde bulunan ve ismi ile müstesna yerleri, ismine uygun hale getirmek mecburiyetindedir.
örneğin:
Vişnelik Mahalle’sinde, mahalle sınırları içinde bulabildiği her bir metrekare alanı Vişne ağaçları ile donatmalıdır.
Ya da…
Bademlik, eskiyi anımsatacak şekilde Badem ağaçları ile doldurulmalıdır.
Hatta…
Akarbaşı’na Akan bir dere koymalı, bağlar caddesi üzerinde her işyerinin önüne bir üzüm bağı dikmelidir…
Elmalı mevkiinde gözün alabildiği her yer Elma ağaçları olmalıdır örneğin…
Söğütönü, Söğüt ağaçlarından geçilmemelidir.
Kanlıkavak’da Kavak ağacı kalmaması sıkıntıdır aslında.
Değirmen Sokak üzerinde temsili bir Değirmen olmayışı ise büyük bir eksikliktir.
Dahası…
Uluönder, Fevzi çakmak, Osmangazi, Orhangazi gibi mahalleler ile İsmet İnönü, Şair Fuzuli, Kızılcıklı caddelerinin girişi ya da tam da orta yerlerine, bu isimlerin birer heykellerinin bugüne kadar konulmaması da eksikliktir.
Sonuç olarak…
Bu önerdiklerimizin yapılması atla deve de değildir…
Yapılırsa, hatıraya sahip çıkılmış, anılar canlandırılmış ve isimler mevcutla bağdaşır hale gelmiş olur…
Yapılmazsa…
Bu durum “şehrin büyük bir eksiği” olarak kalır…
Nitekim…
Adaları gezen ve “ben burada hiç Ada göremiyorum” diye soran bir ziyaretçiye bunun nedenini kolayca anlatabilirsiniz…
Fakat…
Aynı ismi taşıyan tek bir ağacının olmadığı yerlere niçin “Bademlik” ya da “Vişnelik” denildiğini, akan hiçbir şeyin olmadığı mahallenin niçin hala “Akarbaşı” ismi ile anıldığını hiç kimseye kolay kolay anlatamazsınız…
.....
“çanakkaleliler kullanma sözü versin” falan dememiş…
İhtilal olduğunda Süleyman Demirel'i arıyor bir dostu…
-"sizi sürgüne gönderecekler" diye haber veriyor.
Demirel;
-"İçeriye mi? Dışarıya mı?" diye soruyor.
-"çanakkale civarı" yanıtını alınca hemen çıkartıyor haritayı önüne.
Ankara-çanakkale 653 kilometre.
İstanbul-çanakkale 320 kilometre…
İzmir -çanakkale 319 kilometre…
Ve çanakkale'de havaalanı yok.
-"Hata etmişiz. Yeniden başa geçince, yani Başbakan olunca ilk işim çanakkale'ye bir Havaalanı yapmak olsun" diyor.
Buna şahit olan bir yakını kızıyor…
-"yaptın da ne oldu. Sürgüne gidiyorsun işte" deyince Demirel;
-"O iş başka, bu iş başka. Siyasette giriyorsan her şeyi göze alacaksın. Bugün sürgüne gidiyorum ama yarın göreceksin dönecek ve ilk iş olarak da çanakkale'ye havaalanı yapacağım" cevabı veriyor.
Ve öyle de oluyor gerçekten.
çanakkale Demirel'in yeniden Başbakan olmasıyla birlikte Havaalanına kavuşuyor.
Şimdi bunu Eskişehir'deki bir meseleyle bağlamak için falan yazmadık.
Sadece…
Günümüzde siyaset yapanların aklının köşesinde dursun diye yazdık.
çünkü…
Bu olay, siyasette hedef ve hırsın ne olduğunu ortaya koyuyor.
Kim bilir…
Belki bir gün birilerine lazım olur…
.....
Siyaset ne için?
Siyaset yapanlar dörde ayrılır…
1-Siyasetçi ya çeşitli menfaatler peşindedir…
2-Makam ve mevki duygusuna kapılmıştır…
3-Şan ve şöhret peşindedir. ‘Her gün gazeteler benden bahsetsin’ eğilimi vardır.
Bunlardan ayrı 4’ncüsü ise, insan sevgisi esas alınarak hizmet etme arzusu olmalıdır.
Sonuç olarak…
-"Siyaseti menfaat için, koltuk için ve Şöhret için değil, hizmet için yapılmalıdır."
çünkü…
Siyaset, insana hizmet etmenin en önemli ve etkin yolu.
Ancak…
Ne yazık ki siyaset ne insan için yapılıyor, ne de hizmet için…
Siyaset maalesef menfaate için, Koltuk için ve Şöhret olmak için yapılıyor.
Böyle olunca da…
İnsanların siyasete bakışı bu günkü pek iyi olmuyor.
Menfaat, koltuk ve şöhret için siyaset yapanlar…
Ne yazık ki, siyaset kurumunu da kendirleri gibi batırıyor…
.....
Savsaklayıp durmayın!
İnsanlar bir Kasap dükkanının vitrininde asılı bir yazı görürler…
Bu yazı bir anda insanlara, elindeki işi bıraktırma isteği uyandırır.
Yazının tercümesi şudur:
“Bugün aldıklarınızın parasını ödeyeceksiniz ama yarın tüm ürünlerimiz bedava”
Ertesi gün bedava ürünlerden faydalanmak üzere dükkana gelenlere kasap şöyle der:
-“Bakın ne yazıyor orada? Yarın tüm ürünlerimiz bedava, ama bugün değil, yarın. Bugün satın aldığınız ürünlerin parasını ödeyeceksiniz.”
Savsaklama davranışı işte tam olarak böyle bir şey.
Sonra yaparım diye işinizi ertelediğiniz o yarın, daima bir gün ötede. Hiçbir zaman bugün haline gelmiyor.
O yüzden, Yarın değil bugün. Sonra değil, şimdi. Bir ara değil, hemen dememiz ve yapmamız gerekiyor…