1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Devlet hala tasarrufu bir türlü keşfedemedi iyi mi?

 


 


Aile reisi ya da aile bireyleri tarafından evin ekonomisi şöyle yapılır:


önüne bir kağıt ve kalem alırsın…


Kağıdı, ortasından bir çizgiyle ikiye bölersin.


Bir tarafa gelirleri, diğer tarafa giderleri yazarsın.


Gelirler, bir ya da birkaç kalemden ibarettir.


Maaş ya da maaşlardır örneğin, kira geliri falandır.


Bunları alt alta yazıp, toplayarak, eve giren para miktarını yazarsınız en alta.


Diğer tarafa da giderleri yazarsın…


İşte kağıdın bu tarafı, gelirler kısmında olduğu gibi öyle birkaç kalemi aşar…


Elektrik’ten doğalgaz’a, ulaşımdan, su, telefon, Pazar, market’e kadar aklınıza gelebilecek tüm harcamaları kapsar bu bölüm.


Onları da alt alta topladığında, ortaya bir rakam çıkar…


Gelir ile giderin birbirinden çıkartılması sonucu ortaya çıkacak rakam ise sizi ya rahatlatır, ya da sıkıntıdan ter basmasını sağlar.


Şöyle ki…


Geliriniz yetiyor ve artıyor ise o ayınızı kurtarmışsınız demektir.


Geliriniz giderinize yetmiyor ise bu defa o ayınız batmış demektir.


Gelir yetiyorsa mesele yok.


Fakat gelir gideri karşılamıyorsa acil olarak almanız gereken bazı tedbirler var.


Eğer kenarda köşede birikiminiz yoksa satacak savacak bir şeye de sahip değilseniz, almanız gereken en basit tedbir “Tasarruf” dur…


öncelikle “Şu gereksiz harcamalara bir son verelim” dersiniz örneğin…


Mesela bazı zevk ve eğlencelere ara verirsiniz…


Market ve Pazar alışverişlerini daha dikkatli yaparsınız…


Kısacası…


Ayağınızı yorganına göre uzatmayı alışkanlık hatta yaşam tarzı haline gelirsiniz.


üç kişilik bir ailenin açık veren ve bir türlü toparlanamayan bütçesi bile, tasarrufun keşfedilmesiyle rayına girer.


Başkalarına muhtaç olmadan yaşarsınız.


Başkalarının sizi kullanmasına imkan vermemiş olursunuz.


Başkalarının sizi sömürmesinin önüne geçmiş olursunuz.


Belki rahat ve ferah bir yaşamınız olmaz ama neticede kimseye de el-avuç açmamış olursunuz.


Meselenin halli, yukarıda da söylediğimiz gibi, tasarrufun keşfedilmesi ve ciddi biçimde uygulanmasındadır.


Merak ettiğimiz…


üç kişilik bir aileyi bile içinde bulunduğu durumdan kurtaracak olan tasarruf’u devlet hala niçin keşfedemiyor?


ülkenin geliri, giderinin altında olmasına rağmen imkanlar hala niçin bol bol harcanıyor?


Makam araçlarından tutun da, lojmanlar, plajlar, saraylar hala neden duruyor?


Var olanlar yetmiyormuş gibi, niçin bunlara her geçen gün yenileri ekleniyor?


Şu artık açıkça görülüyor.


Devlet tasarrufu keşfetmedikçe ülke her geçen gün daha da kötü bir duruma düşecek.


üstelik…


üç kişilik bir ailenin bile aldığı tedbirleri alamayan yöneticiler sayesinde olacak bütün bunlar…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Şu sıralar AK Parti cenahında konuşulan tek konu


 


AK Parti cenahını yakından ilgilendiren şöyle bir iddia var:


Partinin Teşkilat başkanı Adem Kara ile İl başkan yardımcısı Yılmaz Şahin, üçüncü bir ortakla birlikte geçtiğimiz Mayıs ayında bir şirket kuruyor.


“YEN Mobilya” isimli şirket, kurulduktan 10 gün sonra TMSF’den, İstikbal Mobilya’nın Eskişehir bayiliğini alıyor.


İki il yöneticisinin kurucusu olduğu YEN mobilya şirketi bu mobilya bayiliğini alırken, AK parti il başkanı zihni çalışkan da bu şirkete kefil oluyor. Kendi mal varlığından ipotek veriyor.


İddia bu…


Ve bu iddia aynı zamanda şu sıralar AK Parti çevresinde en çok konuşulan ve üzerinde en çok değerlendirme yapılan bir iddia.


Şimdi:


-“Ne yani! Sözünü ettiğiniz bu isimlerin bu şirketi kurmalarının önünde herhangi bir engel mi var?” diye bir soru sorulabilir…


Cevap veriyoruz: Elbette böyle bir engel yok. İsteyen istediği ortakla, istediği şirketi rahatlıkla kurar. Sonuçta ticaret yapan insanlar. O yüzden bunda hiçbir sıkıntı yok…


Ancak…


Kurulduktan 10 gün sonra, devletin TMSF aracılığıyla koruması altında olan İstikbal Mobilya gibi bir markanın bayiliğini alabilmek, ancak ve ancak bazı avantajlarla mümkün olsa gerek.


Bu avantaj da, “şirket kurucularının aynı zamanda AK parti yöneticileri” olmasında yatıyor olsa gerek…


Galiba bu konunun, AK parti cenahında bu denli gündemde ve tartışılıyor olmasının altında da bu durum yatıyor alsa gerek…


Sonuç olarak olayı şu şekilde değerlendirmekte yarar var…


Eğer yukarıdaki isimler, aynı zamanda AK Parti yöneticileri olmasaydı ve böyle bir şirket kursalardı, kurulduktan 10 gün sonra TMSF’den Eskişehir bayiliğini yine de alabilir miydi?


-“Evet, alırdı” diyorsanız mesele yok…


Fakat…


-“Kesinlikle alamazdı” diyorsanız, ortaya “AK Parti yöneticisi olmanın nimetleri” gibi bir durum ister istemez çıkıyor.


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Şu sıralar bol bol ağaç kesiliyor ya memlekette…


 


1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor.


 


O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı var.


 


Kömürler İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen delice ağacından elde edilmesi isteniyordu.


 


İstek dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisi nedeniyle sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu.


 


Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu.


 


O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ateşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor.


 


Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor.


 


Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor.


 


Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.


 


öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor.


 


Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı.


 


Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısı oldu ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanıştı.


 


(Alıntı - Dr Moris Taviki'den)


;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;


BİRAZ DA GüLMEK LAZIM...
Yavru Kutup Ayısı
Yavru kutup ayısı babasının yanına gelip sormuş
"Baba ben gerçekten kutup ayısı mıyım?"
"Elbette yavrum nereden çıkardın bunu?"
"Allah Allah?!.." deyip gitmiş yavru ayı.
Bu sefer annesinin yanına gitmiş ve sormuş,
"Anne ben gerçekten kutup ayısı mıyım?"
"Tabii evladım kutup ayısısın."
Yine "Allah Allah?!.." deyip, yeniden babasının yanına gitmiş yavru ayı.
Bir daha sormuş "Yaa baba Allah aşkına doğru söyle bak beni evlatlık falan almadınız degil mi? Yani ben sizin öz oğlunuzum."
Baba dayanamamış artık "Oğlum dedim ya sana bizim oğlumuzsun diye, hem sen neden ikide bir soruyorsun ki bunu?"
Yavru ayı: "Yav donuyorum baba, donuyorum..."


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi