1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Eğitimde fırsat eşitliği ile başlayıp rant'a dönüşen uzaktan eğitim...

1981 yılında yüksek öğretime 450 bin civarında talep var.
Mevcut üniversitelerin öğrenci kapasitesi ise sadece 54 bin ile sınırlı.
Yani...
Var olan üniversiteler talebin ancak yüzde 12-13'ünü ancak karşılayabiliyor.
Bu rakamlar eğitimde fırsat eşitliğinin de olmadığını gösteren bir tablo koyuyor ortaya.
Hal böyle olunca, Türkiye'de eğitimin duvarların dışına taşması gibi bir mecburiyet hasıl oluyor.
İşte tam da bu sırada, Anadolu üniversitesi tarihi bir misyon üstleniyor.
***

Anadolu üniversitesi Türkiye'de, 1982-1983 öğretim yılında, Fırsat Eşitliği İlkesi’nden hareket ile ilk Açık öğretim uygulamasını başlatıyor. Hem de 30 bin gibi oldukça yüksek bir  öğrenciyi alarak.
İktisat ve İş İdaresi ile başlayan Açık öğretim uygulaması daha sonra 4 yıllık fakültelere dönüşüyor.
Binlerce öğretmen lisans tamamlıyor, Sağlık ve Tarım alanında çalışanlar yüksek öğrenim fırsatını buluyor.
Her yıl programlara yenileri ekleniyor.
TRT'nin kanalını kendine tahsis ediyor.
Süreç içinde dünya'nın dört bir yanına dağılıyor AöF büroları.
Başlangıçta uzaktan eğitim ciddi bulunmazken, süreç ilerledikçe verilen diplomalar kabul görmeye başlıyor.
Sonuç olarak;
Verilen ciddi bir mücadele ve başarı, Anadolu üniversitesi, Açık öğretim Fakültesi'ni ülkenin, bu konuda uzman ve yetkili tek eğitim yuvası haline getiriyor.
1 milyonu aşan öğrenci sayısıyla Açık öğretim Fakültesi Dünya’nın da en fazla öğrencisi olan fakültesi yapıyor.
***
Türkiye’de uzaktan eğitim konusunda ilk ve tek olan Açık öğretim Fakültesi yolunda başarılı bir şekilde ilerlerken, araya siyaset giriyor.
Siyasi baskı ile birkaç üniversitelere, uzaktan eğitim hakkı veriliyor.
Böylece Açık öğretim Fakültesinin ne İlk’liği kalıyor, ne de Tek’liği.
Kendisinden önce uygulanan “Mektupla Eğitim” modelinin tüm olumsuzluklarını silmek için büyük çaba harcayan, Açık öğretim Fakültesi’nin uzaktan eğitim hakkı, diğer üniversitelere dağıtılıyor.
AöF işin çile ve cefasını çekerken, siyasi baskılarla uzaktan eğitim hakkı alan üniversiteler, işin sefasını sürmeye başlıyor.

***

Muhakkak duymuşsunuzdur.
En son İstanbul üniversitesi, açık ve uzaktan eğitim programları kapsamında Psikoloji bölümü açtı.
Bu bölümün açılması büyük tepkiye neden oldu.
Zira, Psikoloji biliminin deney ve gözlem uygulamaları kapsamında olduğu belirtilerek, uzaktan eğitim ile Psikoloji eğitiminin verilemeyeceği ifade edildi.
Tepkilerin doğru ya da yanlış olduğuna girmeyeceğiz.
Ancak, İstanbul üniversitesi’nin uzaktan eğitim programı olarak Psikoloji bölümünü açmasının tek bir nedeni var; O da Psikoloji eğitimi almanın gençler arasında bir hayli revaçta olması.
İstanbul üniversitesi bunu fırsat bilmiş.
Devlet ve özel üniversitelerde var olan psikoloji bölümlerine puanı yetmeyecek öğrencilere, daha az puanla açıktan psikoloji eğitimi vermenin, muhtemelen önemli bir rant sağlayacağını da hesap etmiş olmalı ki, bu bölümü tepki geleceğini bile bile açmış.
***

Yukarıda da söyledik…
Anadolu üniversitesi, Açık öğretim sistemini hayata geçirirken amacı “Eğitimde fırsat eşitliği“ ni sağlamaktı.
Bunu da sağladı…
üniversite eğitimi alamayacak milyonlarca genç, memur hatta emekli, Açık öğretim sistemi sayesinde üniversite eğitimi aldı.
Uzaktan eğitim verme hakkını sonradan alan üniversitelerin ise fırsat eşitliği umurunda bile değil.
Onlar “Fırsat bu fırsat” diye, olmayacak bölümleri açarak, gelecek paranın hesabıyla ellerini ovuşturuyor!
Olan ise, Anadolu üniversitesi Açık öğretim Fakültesinin bu güne kadar verdiği mücadeleye oluyor!


.....


Geyik neden vurulmaz?


Bildiğiniz üzere ekolojik dengeyi bozduğu gerekçesiyle Eskişehir’de bulunan 18 Kızıl Geyik’in vurulması için ihale açıldı.
Doğan tepki ve yapılan müracaatlar üzerine, açılan ihalenin yürütmesi durduruldu.
Eskişehirliler, ihalenin tamamen iptal edilmesini istiyor.
Geyiklerin avlanması için bir daha ihale açılmamasını talep ediyor.
Geyiklerin avlanarak öldürülmesi konusunda çok şey konuşuldu.
Ancak, Geyik öldürülmesinin taşıdığı  tarihsel ve mitolojik yönüne hiç değinilmedi.
İşte Ankara’da yaşayan Mihalıççıklı Rıdvan Aras niçin Geyik öldürülmemesi gerektiğini yazmış.
Son derece ilgi çekici bilgileri barındırdığı için sizlerle de paylaşmak istedik.
Şöyle söylüyor Rıdvan Aras;
“Toplumumuzda geyik öldürülmesinin uğursuzluk getirdiğine inanılır. Geyik masum, gerektiğinde de gazap getiren bir canlı olarak affedilir.
Artemisin simgesi geyiktir. Hatta Truva savaşında Agamemnon bilmeden bu geyikler den birini vurduğu için cezalandırılır.
Hitit döneminde kır tanrısıdır. Türklerde kutsaldır. Bu nedenlerledir ki, Hacıbektaş aslan ve geyikle resmedilir. Yakın zamana kadar duvarların geyik tasvirli kimliklerle süslenmesi boşuna değildir.
Yani, esasında geyik doğayı ve insanın doğayla uyumunu/uyumsuzluğu bu belirtir. Bu uyumun bozulması hoş karşılanmaz.
ülkemizde son dönemlerde yaşanan, doğaya karşı "suçlar", felaketler, kisacasi dengenin bozulması hassasiyeti, dolayısıyla geyik simgesi üzerinden tepkileri artırdı. Bunun başka sebepleri de var. Parası olup bastıran yabancıların zevk için Türkiye'ye gelip av yapması bu duyarlığa ulusal sebepleri eklerken, Malıc özelinde, ormanı olsun, madeni olsun, doğal güzellikleri olsun dışarıdan gelenlerin ilçeye hiç bir katkı sağlamadan bunlardan yararlanması hassasiyeti iyice artırdı.
Gerçekten de, siz sahipleneceksiniz, gözünüz gibi bakacak veya bakmak zorunda kalacaksınız, birileri yok edip gidecek! Bunlar bir boyutu. İkincisi ise güven yönü, iletişim yönü.
Deniliyor ki, yaşlı geyikler öldürülecek, çünkü yaşlılar üremeyi engelliyor. öncelikle, doğal yaşamda geyikler kendi aralarında kapışır, çiftleşme hakkı elde eder. çaptan düşen yaşlı zaten bu hakkı kaybeder, bu inandırıcı değil. Asıl olan da bunun sağlanmasıdır. Ayrıca, eğer böyle bir sorun varsa, yani yaşlılar engel oluyorsa, üretme çiftliği var, zaten geyik üretiliyor, yok yaşlılar öldürülüyorsa bu çiftlik işletmesine ne gerek var sorusunun cevabı lazım.
Mesele maliyet ise başka yollarla çok rahat düşürülür. Ne yazık ki haklı bile olsalar, bu iletişim yetersizliği ve TüİK ile özdeşleşen resmi açıklamalara duyulan bir güvensizliğin de bu hususta etkili olduğunu söylemek gerekecek.”


.....


Biz kaçırmışız galiba!


Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak geldiği Eskişehir’in Vilayet Meydanında halka seslenmişti.
Burada Eskişehirlilere müjdeyi de vermişti.
Erdoğan, Eskişehir’in 2019’da Türk Dünyası Eğitim Başkenti olacağını söylemişti kürsüden…
Hatta…
“Eskişehir'e böyle bir ünvan yakışır. Türk dünyasından her köşesinden buraya gelecek ve buradan gidecek öğrenciler, coğrafyamızın şekillenmesinde önemli rol oynayacak. Türk dünyası vakfımızın 2013 projesindeki tecrübeyle bu işin altından kalkacağına inanıyorum.” Demişti…
Aklımıza düştü…
Biz geride bıraktığınız 2019 yılında Türk Dünyası Eğitim başkenti olduk mu?
İnternete de girip baktık…
Hep “Eskişehir Türk dünyası Eğitim başkenti olacak” diye haberler çıkıyor ama sonrası yok…
Ya yapılmadı lafta kaldı…
Ya da…
Yaptılar ama biz günlük koşuşturma ve mesleki hengâme arasında atladık!…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi