
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Hak etmeden işe giren, hakkını vererek iş üretemez...
Şu bir gerçek ki:
Kamuda müthiş bir savurganlık var.
Kamuda ayrıca adil olmayan çalışma koşulları da var.
Aynı kamuda, bir işi 5 kişinin yapması gibi iş yapma plansızlığı da var.
Ancak…
Tüm bunlar bir yerde dursun, kamuda asıl liyakat sıkıntısı var ki, bu aslında yukarıda saydığımız olumsuzlukların tümünü tetikleyen bir sıkıntı.
Bu sıkıntının ortadan kalkması için yapılacak şey belli.
Kamuda liyakat ve kariyer ilkelerini hayata geçirerek, yetkinliğe dayalı istihdamın önünü açmak…
Bunu, Hukuk fakültelerine Eczacı dekan atayarak yapamazsınız.
Bunu, Tıp fakültelerine Veteriner bölüm başkanı atayarak da yapamazsınız.
İmam’ı hastane müdürü yaparsanız olmaz mesela…
Spor akademisi mezunu Tarım müdürlüğü yapamamalı örneğin.
Hatta.
Adrese teslim akademisyen alımı sınavları ile öğretim üyeleri alırsanız, o öğretim üyelerinin yetiştireceği öğrencilerle olmaz bu iş!
KPSS birincisini mülakatta eleyip, KPSS sonuncusunu mülakatta tam puanla işe aldığınızda, bir çuval incir berbat olur…
Nitekim oldu da…
Sonuç olarak…
Kamuda liyakat ve kariyer ilkeleri uygulanmadığı müddetçe, biz her alandaki buluş ve yeniliği, liyakat ve kariyere önem veren ülkelerden duymaya devam ederiz…
Zira…
Torpille işi alınan hak etmediği halde o işe alınmıştır.
Hak etmeden iş sahibi olan, hakkını vererek iş üretemez.
....
Aman ha! Siz siz olun…
Ormanda yaban eşeği ile tilki otun rengi konusunda tartışıyorlar.
Eşek otun renginin kırmızı, tilki ise yeşil olduğunu iddia ediyor. Tartışma büyüdükçe büyüyor ve kavgaya tutuşuyorlar, birbirlerini yaralıyorlar.
Ormanda huzur ve sükunu bozdukları için aslan kralın huzuruna çıkarılıyorlar. Her ikisi de ifadelerini verip birbirlerinden davacı oluyorlar. Kral aslan her ikisini dinledikten sonra eşeğe berat, tilkiye hapis cezası veriyor. Bu arada tilki haklı olarak karara itiraz ediyor ve aslana otun rengini soruyor.
Aslan hiç düşünmeden tereddütsüz yeşil diyor.
Tilki, madem otun rengi yeşil ve ben iddiamda haklıyım, eşeğe berat ettirip, bana ceza vermeniz haksızlık değil mi diye serzenişte bulunuyor.
Aslan kral tilkiye dönüp: Haklısın ancak EŞEKLE TARTIŞTIĞIN için seni suçlu buldum.
HHH
İnsan günlük yaşamda bir dolu yanlış uygulama ve hareketle karşılaşıyor.
İçine sindiremiyor, kayıtsız kalamıyor.
örneğin gözünüzün önünde adam yediği bir şeyin ambalajını yere atıyor.
-“Niye attın? Bak orada çöp kutusu var” dediğinde, “sana mı soracağız?” cevabını veriyor.
Biraz daha üsteleseniz, üzerinize yürüyecek.
Kırmızı ışıkta bekliyorsunuz örneğin.
Yeşil ışığın yanmasıyla birlikte korna çalıyor arkadan. üstelik önünüzde araçların olduğunu göre göre.
-“Niye çalıyorsun kardeşim? Bak öndekiler yürüyünce ben de yürüyeceğim” diyorsunuz, camdan sarkıp “2 saat sizin keyfinizi mi bekleyeceğiz” diyor iyi mi?
Bir de işin sosyal medya kısmı var…
-“Bu gün hava ne güzel” diye yorum yapsanız, “Hava sana güzel. Senin tuzun kuru tabii” falan çıkıyor.
-“Ne alakası var şimdi bunun?” demeye kalksanız, iş sosyal medya üzerinden kavgaya dönüyor.
Diğer ruh hastaları durur mu hiç.
Onlar da çıkıyor piste…
Sizin ne PKK’lılığınız kalıyor ne de Fetöcülüğünüz.
Tehdit edenler, adres isteyenler, “mahkemede görüşürüz” diyenler gırla gidiyor.
İş, “hava ne güzel” paylaşımından, adliye ya da hastane kapısına kadar gidiveriyor.
Sözün kısası.
Siz siz olan şu sıralar kimseyle tartışmaya girmeyin…
Haklı da olsanız, yukarıda anlattığımız fıkra misali Eşek’in karşısında kazanma şansınız yok…
Bu kadar Eşek’in olduğu bir ortamda, sizi haklı bulacak kimse de yok…
....
Niçin yapılır şu danışma toplantıları…
Partilerin üyeleri vardır.
Bu üyeler, partilerinin delegelerini seçer…
üyelerin oylarıyla delege olanlar ise partinin ilçe başkan ve yönetimi ile birlikte il delegelerini seçer.
İl delegeleri ise partinin il başkan ve yönetimiyle birlikte, genel merkez delegelerini seçer.
Genel merkez delegeleri ise, genel başkan ve yönetimi ile partinin üst organlarını belirler.
Dışarıdan baktığınızda, ilçe başkanından tutun da genel başkana kadar partilerdeki tüm yöneticilerin, delegeler tarafından belirlendiğini görürsünüz.
Fakat…
Aynı delege, belediye başkan adayını belirleyemez…
Aynı delege milletvekilini belirleyemez.
Genel başkanı bile belirleyen delegeye, 10 bin nüfuslu bir ilçenin başkan adayını bile belirleyemez.
çünkü…
Delegelerin oylarıyla seçilen genel başkanlar, belediye başkan ve milletvekili adaylarını kendi belirler.
Aday ismi konusunda üyeler ne düşünüyor? Delegeler ne düşünüyor? Umurunda bile olmaz.
Masa başında belirler bir ismi, aday diye gönderir.
Teşkilatın “Bunu istemiyoruz” deme hakkı kesinlikle yoktur.
Tüm bunlardan sonra…
Kendi adayını dahi belirleyemeyen, tepeden inme adaya da karşı çıkamayan teşkilat, ikide bir toplanıp “Danışma meclisi toplantıları” niçin yapar, bir türlü anlamış değilim…
öyle ya…
Senin aday belirlemene bile gerek duymayan genel başkan senin neyine danışsın?
Aday belirlerken sana sorma ihtiyacı bile duymayan genel merkez, senin fikirlerine niye ihtiyaç duysun?
....
Karışık bir durum…
Osmangazi üniversitesi Tıp Fakültesi başhekimi Prof Dr Başar Sırmagül bir süre önce istifa etti.
Bu istifa kamuoyunda “Başar Sırmagül’ün zorla istifa ettirildiği” şeklinde yorumlandı.
Hatta…
Yerine başhekim yapılan ismin hemşeri kıyağı ile falan geldiği konuşuldu.
Aradan 10 gün bile geçmeden, başhekimlik görevinden zorla istifa ettirildiği söylenen Prof Dr Başar Sırmagül Tıp Fakültesi Dekan yardımcısı oldu…
Biraz karışık bir iş anlayacağınız…
Burada, “Zorla istifa ettirildiği doğruysa, nasıl ve neden Dekan yardımcısı yapıldı?” sorusu çıkıyor karşımıza…
Ya “başhekimlikten zorla istifa ettirildi” diye bir şey yoktu…
Ya “dekan yardımcısı olacağı için başhekimlikten istifa etti”
Ya da bunların dışında, kimsenin bilmediği bir iş vardı…