1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Hangi birini sayalım?

 


 


Oturmuş bir yerde yemek yiyor, birkaç duble içiyorsunuz dostlarınızla.


Siyaset konuşuyorsunuz örneğin.


Adamın biri geliyor masanıza.


-“nasılsın? Nasıl gidiyor?” diye sormaya görün…


Başlıyor anlatmaya işini…


-“İşim şöyle güzel, böyle iyi. Şu kadar ciro yapıyorum, şu kadar şube açıyorum”


Alamıyor hızını…


-“Şu mülkü de aldım, bu mülkü de kiraya verdim”


Anlattıklarına bir son versin diye araya girip “Ne içersin?” diye sormak zorunda kalıyorsunuz nezaketen…


Sanki o teklifi bekliyormuşçasına daha soru bitmeden içeceğini söylüyor ve devam ediyor.


Sanki biz vergi dairesiyiz, o da mal beyanında bulunmaya devam ediyor.


-“Oğlan da yetişti. Ona son model bir araba aldım. Şuraya yatırım yaptım. Seneye şu kadar ciro yapacağım” anlatıyor da anlatıyor…


Yan masada oturan biri kulak kesilse, masaya Ali koç’un falan geldiğini zanneder. O derece yani…


Her neyse…


Yarım saat içinde, sizin o güzelim sohbetinizin içine ettiği yetmiyor gibi, bir de ticaretini, zenginliğini, görgüsüzlüğünü bırakıp diğer masaya gidiyor.


Gözünüzle izliyorsunuz sizin masadan diğer masaya gittiğini.


Oturuyor bir güzel.


Tıpkı sizin masada yaptığı gibi, omuzlarını öne doğru bir hareketle ceketini düzeltilip, başlıyor konuşmaya.


Bir duble de orada doldurulup, konuluyor önüne.


Muhtemelen size anlattıklarının aynısını bire bir o masada da anlatıyor.


Biraz önce çektiğiniz ızdırabın aynısını şimdi o masadakiler çekmeye başlıyor. Zira yüzlerinden anlıyorsunuz nasıl bir acı içinde olduklarını.


Böyle böyle 4-5 masa dolaşıyor adam gece boyunca…


Servetini anlata anlata bitiremiyor anlayacağınız…


Gecenin sonunda ise mekandan eminiz “4-5 duble içkiyi bedava getirdim” diye çıkıp gidiyor…


Anlattığımız adamı “Kim?” diye sormayın…


çünkü 1 kişi değil ki! Hangi birini sayalım!


………………………………………………


 


“Olsa fena mı olur?” diyoruz…


 


Oda, dernek, kurum ve kuruluşlar çıkıp örneğin şöyle dese:


-“Biz toplu yemek düzenlemek yerine, 20 tane üniversite öğrencisinin bir yıllık ihtiyaçlarını gidermeyi düşündük. Bu yüzden o parayı burs olarak verme kararı aldık. Söz konusu üniversite öğrencilerini belirlerken de özellikle ihtiyaç sahibi üyelerimizin çocuklarına öncelik tanıdık”


Hatta söz konusu oda, dernek, kurum ve kuruluşlar şunu söylese:


-“Biz balo yapmaktan vazgeçtik.  Bunun yerine, ihtiyaç sahibi 150 ilköğretim okulu öğrencisinin bir yıllık giysi ve kırtasiye malzemelerini temin ettik”


Dahası…


-“Biz her yıl düzenlediğimiz geziyi bu yıl düzenlememeye karar verdik. Bunun yerine o parayla mesleği bırakmış ama bugün için çok zor durumda olan eski üyelerimize harcamayı düşündük.” deseler.


Mesela


-“Biz her yıl yaptığımız organizasyonu bu yıl ve bundan sonraki yıllarda da yapmamaya karar verdik. Bunun yerine organizasyona harcadığımız parayı kimsesizlerin kim’i olmaya harcayacağız” demiş olsa…


Sonuç olarak:


-“Biz bundan sonra eğlenceye, geziye, yemeğe-içmeye son veriyoruz. Bu gibi faaliyetlere harcayacağımız para ile bir bükçe oluşturacak ve sosyal yardım kuruluşlarına katkıda bulunacağız” dese, her şey daha güzel, daha anlamlı, daha faydalı olmaz mı?


-“İyi de… Biz onu da bunu da yapıyoruz” denilecektir mutlaka…


Biz de diyoruz ki; “Yemek, eğlence, gezi gibi aktiviteler elbette yapılacaktır. Bu tür sosyal aktiviteler birlik-beraberlik pekiştirmesi açısından çok da önemlidir. Ancak bu tür aktiviteler şahsi bütçelerden yapılır ve bunlara harcanacak ödenek yardım için kullanılırsa, daha anlamlı olur” diyoruz…


Dahası…


Böyle olursa üye verdiği aidatın hesabını aramaz, üyenin ya da devletin parasıyla yöneticilerin yiyip, eğlenip, gezmesini sorgulanmaz.


Hatta…


üstüne “Helal olsun” bile denir…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Devrim otomobilinden sonra yaşanılan en vahim olaydır bu…


 


2003 yılı Mayıs ayında Rahşan Ecevit rahatsızlanıp, hastaneye kaldırılıyor.


Dönemin başbakanı Erdoğan ile Başbakan yardımcısı Abdullah Gül hastaneye ziyarete geliyor.


Ziyaret sırasında Erdoğan bir isteklerinin olup olmadığını soruyor Ecevit ailesine…


Ecevit Köy-Kent projelerinin yarım bırakılmamasını rica ediyor.


Erdoğan Ecevit’in isteğini not ediyor ve ilgileneceğini söylüyor.


Fakat yapılmıyor tabi…
hükümet Köy Kent uygulamasını kaldırıp, onun yerine kendi alternatif projesi olan Köy-Des projesini devreye sokuyor.


Oysa Dünya Bankasının 900 milyon dolar kredi açtığı Ordu-Mesudiye’deki Köy Kent projesinde büyük bir mesafe kat edilmesine rağmen. Birbirine yakın 9 köyün birleştirilmesiyle kurulan Köy kent’in tamamlanması için 300 milyon dolar daha kredi vaadinde bulunulmasına rağmen.


Proje yarım kalıyor. Dünya Bankası kredisi kullanılmıyor.


Hükümetin alternatif projesi olan Köy Des projesi de bir süre sonra unutuluyor.


Bölgeyi kurtaracak olan, diğer bölgelerin de kurtulmasına örnek teşkil edecek olan proje böylece çöpe gidiyor.


O güne kadar yapılanlar da oldukları yerde çürüyor…


Bana göre, Ecevit’in Köy-Kent projesinin hüsranla sonuçlanması, Devrim arabaları hikâyesinden sonra ülkenin en vahim olayıdır.


Bugün, tarım ve hayvancılığın yaşadığı sorunlardan tutun da, göç yüzünden kentlerde yaşanan sıkıntılara kadar her türlü sorunun kaynağıdır bu projenin çöpe gitmesi…


Siyasetin ne kadar nankör olduğunu gösteren işin başka bir vahim tarafı da, bu projenin gerçekleştirilmesi için ilk başladığı yer olan Ordu’daki o 9 köyden Ecevit’in partisine sadece 6 oy çıkmış olmasıdır.


 Nezaketin, kibarlığın, dürüstlüğün, halkçılığın, sevginin, saygının, öngörünün, tutarlılığının, kararlılığın, kibarlığın simgesi olan Bülent Ecevit’in ölüm yıldönümüydü dün.


Işıklar içinde uyusun…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


Biraz da gülmek lazım


Adam iki yıllık evli ve bir çocukluymuş, eşini ve çocuğunu sılada bırakıp, Almanyaya çalışmaya gitmiş. Beş yıl sonra yurda dönen adam, evinde üç tane çocuk görünce şaşırmış. çocukların en büyüğü topaç çeviriyormuş, adam karısına sormuş: 
- Hanım bu kim? 
- İlk çocuğumuzu tanımadın mı? 
Adam, gazoz kapaklarıyla oynayan çocuğu göstererek sormuş: 
- Peki, bu kim? 
- O da senin çocuğun, sen Almanyaya giderken, ona hamile olduğumu bilmiyor muydun? 
Adam yoğurt yiyen en küçük çocuğu göstermiş: 
- Peki, bu kim? 
- Onu karıştırma, bırak da yoğurdunu yesin!..


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi