
AKTÜEL
İki sevgili
Genç kızın bütün parası bir avuç bozukluktan ibaretti. Bu kadarını da bakkaldan, kasaptan, manavdan yaptığı alışverişlerinden kalanlarla zor bela bir kenara atabilmişti. Parasını bir kere daha saydı, bir kere daha, bir kere daha... Ertesi gün yılbaşı idi. Bu yüzden, genç kız için yatağına atılıp ağlamaktan başka yapılacak iş yoktu.
Ağlamasını keserek elindeki mendil ile gözlerini sildi. Pencereye yaklaşarak , parmaklıklar üzerinde dolaşan gri kediye mahzun mahzun baktı. Zihni hep meşguldü. Elindeki bu azıcık parayla nişanlısına ne gibi bir hediye alabilirdi ki? Halbuki ona kıymetli bir hediye almak hayaliyle, ne mutlu saatler geçirmişti.
Sonra, birdenbire pencerenin önünden ayrılarak aynanın önünde durdu. Gözleri parlıyordu, fakat birden yüzündeki renk uçtu. Uzun saçlarını hızla çözerek, beline kadar salıverdi. Saçları gerçekten çok güzeldi. Zaten hayatta imrenebilecek başka da bir şeyi olmadığını düşünüyordu.
Bir süre aynanın karşısında saçlarını seyreden genç kız, gözleri pırıl pırıl yanarak kapıyı açtı ve koşa koşa merdivenlerden inerek sokağa fırladı.
Takma saç yapan bayan kuaförünün önünde durdu. Birdenbire kendini içerde buldu. Kadına:
"Saçlarımı satın almak ister misiniz?" diye sordu.
"Şapkanızı çıkarın da bir bakayım."
Kuaför saçları elleriyle yokladıktan sonra:
"Yirmi dolar eder" dedi.
"Çabuk parayı verin, kabul ediyorum."
Genç kız, nişanlısına uygun, aynı zamanda hesaplı bir hediye buluncaya kadar birçok mağaza dolaştı. Sonunda dükkanın birinde ona layık bir hediye bulabildi. Bu gayet zarif bir şekilde işlenmiş gümüş bir saat zinciri idi.
Genç kızın nişanlısı da fakir biriydi. Fakir gencin tek hayatta sahip olduğu tek şey, dedesinden kalma eski bir saatti. Ama onunda zinciri uzun zaman önce koptuğu için, saat her zaman cebinde dururdu.
Genç kız eve döndüğü bir an aptallık yaptığını düşündü.Ya nişanlısı yaptığını beğenmez, onu bu haliyle çirkin bulursa?
Saat yedide herşey hazırdı. Yemek de ocağın üstünde ısınmaktaydı . Nişanlısı hiç geç kalmazdı. Nitekim uzaktan ayak sesleri duyuldu . Zavallı çocuk henüz yirmiiki yaşında olmasına rağmen geçinme derdi bütün ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü. Yeni bir paltoya ihtiyacı vardı. Eldivenleri de yoktu... Eşikte durmuş, hayretten faltaşı gibi açılmış gözlerle nişanlısına bakıyordu.
Genç kız endişe ile:
"Bana öyle kötü bakma" diye bağırdı."Saçlarımı kestirttim, onları sattım , çünkü yılbaşı için sana bir hediye almak istiyordum. Fakat üzülme, saçlarım o kadar çabuk uzuyor ki. Hem bir görsen, sana ne güzel bir hediye aldım."
Delikanlı yutkunarak:
"Saçlarını mı kestirttin?" diye tekrarladı.
"Evet, kestirdim ve sattım. Sana hediye almak için ."
Gözleri buğulanan delikanlı, cebinden bir paket çıkardı.
"Saçını kestirmenin veya başka bir şeyin sana olan sevgimi azaltacağını düşünme" dedi. "Ama şu paketi şu paketi açınca niye bu kadar şaşkına döndüğümü anlayacaksın."
Beyaz parmaklar heyecanla paketin ipini çözdü. Paket açıldığı zaman ilk sevinç feryadı az sonra ümitsiz gözyaşlarına döndü.
Çünkü pakette, harikulede bir fildişi saç tarağı vardı. Genç kız, bunu bir mağazanın vitrininde uzun bir zamandır seyretmiş ve hep böyle bir tarağı olsun istemişti.
Şimdi, tarağı göğsünün üzerinde sıkarak şaşkın ve zavallı bir halde şu sözleri tekrarlıyordu:
"Jim merak etme, saçlarım o kadar çabuk uzar ki..."
Sonra, birden sıçradı. Aldığı hediyeyi masanın üzerinden alıp heyecanla nişanlısına uzattı.
"Ne güzel değil mi? Saatini çıkar da bak. Bu zincir ona ne güzel yakışacak."
Delikanlı ümitsizlikle cevap verdi:
"Sevgilim, şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Çünkü sana bu tarağı alabilmek için saatimi satmak zorunda kaldım."