1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kabahati bize de bulabilirler yani!

Daha önce de bir-iki kere yazdık geçmişte yaşanmış bu olayı.


1991 seçimleri sonrası.


Türk-iş kongresi yapılıyor. Kürsüye Başbakan süleyman Demirel’i davet ediyorlar.
Demirel daha kürsüye çıkmadan protestolar başlıyor salonda.
Meğer Demirel seçim öncesi çok vaatte bulunmuş. Bu arada işçiler için de önemli vaatleri varmış.
Kürsüye çıkınca da devam ediyor protestolar.
Salonda ki işçiler "Seçimden önce şu vaadi vermiştin niye yapmadın?" diye bağırıyorlar.
Demirel yumuşak üslubuyla bir cümle söylemeye kalkıyor, ama laf atmalar nedeniyle kesiliyor sözleri.
Birkaç denemeden sonra Demirel bakıyor ki konuşamayacak; "Tamam" diyor.
-"Ben seçimden önce bazı sözler verdim. Benim kabahatim, yapamadıklarım var" diyor önce.
Ardından da;
-"Fakat sizin sanki  hiç mi kabahatiniz yok?" deyince, salonda bulunan herkes şaşırıyor.
Şaşkın salonun bakışları altında Demirel son sözü söyleyip;
-"Bunların yapılacak şeyler olmadığını seçimden önce neden bana söylemediniz? Niçin bunların yapılamayacağı konusunda beni uyarmadınız?" deyince, önce bir şaşkınlık, ardından da  müthiş bir kahkaha kaplıyor salonu.
Protestolar kesiliyor ve konuşma sonrası alkışlar arazsında iniyor Demirel kürsüden.


xxx
Lafı getireceğimiz yerin Eskişehir olduğunu anladınız herhalde.
Seçim hatta seçimler öncesi birçok vaatler verildi Eskişehir’e.


Fakat…


Hemen her mahalli ve genel seçim öncesinde verilen vaatlerden biri yollar üzerineydi…


Hiçbir seçim öncesi olmadı ki, Kuzey ve Güney çevre yolları ile Eskişehir’in ilçe yollarının yapılacağı vaadi verilmesin.


Yapılmayan yolların vaadi adeta bir sonraki seçimin vaadi olarak miras kaldı iktidar partisine…


Hiç kimse seçim öncesi onları zorlamadı aslında…


Hiç kimse “İlla ki çevreyolları ile ilçe yollarının vaadini verin” diye baskı altına almadı.


Hiç kimse bu yolların vaadini vermesi için onlardan senet istemedi.


Ama onlar, Eskişehir’de her seçim öncesi bu vaat ile seçim çalışmalarını başlattı.


xxx


Şimdi biz arada sırada “Ne oldu verdiğiniz sözlere? Ne oldu Kuzey ve Güney çevreyollarına? Ne oldu Seyitgazi, Sarıcakaya, Alpu yollarına?” diye soruyoruz ya…


Sanki duvarlara konuşuyormuşuz gibi hiçbir cevap alamıyoruz iktidar partisi cenahından…


Yakında, iktidar partisinin bu sorulardan bıkan bir-iki aktörü çıkıp, tıpkı Süleyman Demirel gibi “Sizin hiç mi suçunuz yok? Bu yolların yapılamayacağını niçin bize zamanında söylemediniz” derse hiç hiç şaşırmayacağız…


Hatta…
Süleyman Demirel gibi onların da alkışlanma ihtimali olduğunu ciddi ciddi tahmin ediyoruz!


Neticede enteresan bir ülkeyiz!


Sözü verip de tutamayanın dağil de, tutulmayan sözün hesabını soranın kabahatli çıktığı enteresan bir ülkeyiz!


 


-----------------------------------------------------------


 


Anlamadığım nokta!


 


Almanya’da çıplak fiyatı 20 Bin Euro olan bir otomobilin anahtar teslim fiyatı, yüzde 19 KDV ile 23.800 Euro’ya denk geliyor.


Yani bizim paramızla 207 Bin liraya…


Aynı otomobilin Türkiye’deki anahtar teslim fiyatı, yüzde 220 öTV ve yüzde 18 KDV eklendiğinde, rakam 657 bin lira oluyor.


Yani…


Almanya’da 207 bin liraya alınan otomobilin aynısı Türkiye’de 657 bin liraya alınabiliyor.


Yani…


Devlet 207 bin liralık otomobilden 450 bin lira parayı vergi olarak alıyor…


Türkiye, kendi ürettiği hiçbir otomobilden, yukarıdaki örnekte belirtildiği üzere 450 bin lira para kazanamaz.


O halde…


Niçin yerli otomobil üretilir ki?


Baksanıza; devlet elin ürettiği aracın iki katından daha fazla parayı vergi olarak zaten alıyor!


 


------------------------------------------------------------


 


Bana göre…


 


Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitimde en büyük bütçenin öğretmen maaşlarına ayrıldığını söylemiş önce…


Ardından da…


-“Bütçemizde asıl yükü öğretmen maaşları oluşturuyor” demiş…


Bu bana göre; Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin  "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim."sözünden sonra, eğitim alanında,  üzerinden asırlar da geçse unutamayacak ikinci bir söz niteliğinde.


Tek fark…


Emrullah Efendi "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim."sözünü espri olarak söylemiş.


Ziya Selçuk’un ne amaçla söylediğini hala anlamış değiliz!


 


------------------------------------------------------------


 


Hiç olmazsa acil olmayan davalar ertelense…


 


Salgın nedeniyle Adliye’de bir süredir yapılamayan duruşmalar yeniden başlıyor…


Elbette gerekli tüm hijyen önlemleri alınacaktır ama bu durum ister istemez adliyeleri potansiyel virüs bulaşma potansiyeli olan yerler arasına sokuyor.


Pek çok avukat arkadaşımız sohbet sırasında, duruşmaların başlayacak olmasından dolayı endişelerini dile getiriyor.


Ek çoğu, ellerindeki çoğu dava için mazeret dilekçesi vereceğini söylüyor.


Bugüne kadar zaten belirli sayıda covit vakasının çıktığı adliyede, davaların başlamasıyla birlikte bu sayının daha da artacağını tahmin ediyor ve endişe duyuyor…


Sonuç olarak…


Adliye’de uzunca süre yapılmayan davalar görülmeye başlıyor…


Diyeceğimiz o ki, var olan endişeyi de azaltmak adına, hiç olmazsa çok da büyük önem arz etmeyen davalar, salgının etkisi yavaşlayıncaya kadar dosya üzerinden ertelenebilir…


Neticede…


Her dava, avukatları, müşteki, sanık ve şahitleriyle nereden baksanız 4-5 kişinin adliye ve mahkemeye gelmesi demek.


Günde 10 dava en az 50 kişi yapar ki, bu da “nerede çok insan orada çok virüs’e”  tekâmül eder…


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi