1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Onlar çocuklarını gönderir mi?

Eskişehir’de bulunan 3 üniversite, salgın nedeniyle ortak karar ile “Uzaktan eğitim verme” kararı aldı.
Bunun üzerine…
üniversite öğrencilerine yönelik sektörlerde faaliyet gösteren esnaflar ile onlara destek veren bazı mesleki oda başkanları, bu kararın kendilerini bitireceğini söyleyerek “üniversitelerin kararı yeniden gözden geçirilsin” açıklaması yaptı.
Hatta…
Faaliyetleri tamamen öğrencilere yönelik olan Bağlar Caddesi’ndeki esnaflar, bir Alışveriş merkezi önünde toplanıp; “Eğer öğrenciler Eskişehir’e gelmezse kepenklerimizi kapatmak durumunda kalacağız.” Diyerek, üniversitelerin bu kararından vazgeçmesini ve yüz yüze eğitim modeline dönmesini talep ettiler…
***
çocuğu Eskişehir’de üniversite eğitimi alan, kendisi ise ailesiyle birlikte başka şehirde ikamet eden bir okurumuz, üniversitelerin aldığı “Uzaktan eğitim” kararı sonrası esnafın ve esnaf temsilcisi oda başkanlarının bu karara karşı çıkan açıklamalarını okumuş gazetemizde.
Yazdığı bir mail ile düşüncelerini aktarmış…
öncelikle, Eskişehir’deki üniversitelerin almış olduğu “Uzaktan Eğitim” kararını doğru ve olumlu bulduğunu söylemiş mailinde.
Ardından…
-“ Ben çocuğu Eskişehir’de yüksek öğrenim gören bir babayım. Eğer Eskişehir’deki üniversiteler yüz yüze eğitim kararı almış olsalardı bile, bu salgın ortamında çocuğumu Eskişehir’e göndermeyi hiç düşünmüyordum. Zira ocuğumun sağlığı her şeyden önemli gelir. Eğitim gecikmeli olsa da alınır ama sağlık bir gitti mi bir daha geri gelmesi mümkün olmayabilir. Ben çocuğum için böyle bir risk kesinlikle almam” demiş…
***
Sonrasında;
Yaşanılan salgın sürecinin herkes ve her sektör için zor bir süreç olduğunu da söylemiş yazdığı mailde.
öğrenciler gelmeyeceği için Eskişehir’deki, özellikle öğrencilere yönelik sektörlerde faaliyet gösteren esnafa hak verdiğini özellikle belirttikten sonra ise şunları söylemiş;
-“Esnaflar elbette ekonomik anlamda kaygı yaşıyorlar. Haklılar.  Ama biz de öğrenci aileleri olarak daha önemli bir kaygı olan yaşamsal bir kaygı yaşıyoruz. çocuğumuzun yabancı bir şehirde tek başına bu salgın sürecini yönetemeyeceği endişesini taşıyoruz. Düşünsenize; yurtta kalan bir çocuk yakalansa bu virüse, hepsine yayılma olasılığı bir hayli yüksek. O yüzden esnaflar ve esnaf temsilcileri eğer bu süreçte ayakta kalmak istiyorsa, bunun yolu öğrencilerin sağlığını hiçe sayıp, Eskişehir’de harcayacağı para üzerinden değil, devletten yardım olarak talep etmeli”
***
Göndermiş olduğu mailinin sonunu ise şöyle bitirmiş çocuğu Eskişehir’de üniversite öğrenimi alan baba;
-“Uzaktan eğitim olmasın. üniversiteler yüz yüze eğitim kararı alsın ve üniversite öğrencileri Eskişehir’e gelsin. Yoksa biz batarız diyen esnaflar ile o esnafları destekleyen mesleki oda başkanlarına soruyorum? Kendi çocuklarını bu salgın ortamında başka şehirlere gönderirler mi? sırf o şehrin esnafı para kazansın diye, kendi çocuklarının yaşamını tehlikeye atıp, böyle bir endişe yaşamayı göze alırlar mı?”
***
Sonuç olarak;
Eskişehir’deki üniversiteler salgın nedeniyle uz aktan eğitim kararı aldı.
Bu karar, öğrencilerin Eskişehir’e gelmeyeceği anlamı taşıyor.
Bu karar ayrıca, öğrenciler Eskişehir’e gelmeyeceği için özellikle öğrenciye yönelik faaliyet gösteren esnafın mahvolacağını da gösteriyor.
O yüzden esnaf ve o esnafları destekleyen oda başkanları, üniversitelerin uzaktan eğitim kararından vazgeçmesini, öğrencilerin Eskişehir’e gelerek yüz yüze eğitim görmesini istiyor.
-“Aksi takdirde bu işyerleri batacak” diyor.
***
öte yandan…
öğrenci aileleri ise tam tersine, üniversitelerin aldığı uzaktan eğitim kararını destekliyor.
-“çocuklarımızın sağlığı her şeyden, özellikle de esnafın kazancından daha önemli. çocuklarımız bizim en değerli varlığımız. Onların yaşamını bu salgın ortamında tehlikeye atıp, endişe içinde yaşayamayız” Diyor.
***
Bu durumda…
Ailelere hak vermemek elde değil.
Sonuçta çocuklarının sağlıkla ilgili yaşayabilecekleri bir endişe taşıyorlar…
Esnaf da elbette haklı… 
Neticede öğrencilere yönelik bir faaliyet gösteriyorlar.
Ancak…
-“burada en haklı kim?” diye soracak olursanız, kesinlikle ailelerin daha haklı olduğunu söylemek durumundayız.
Zira…
Esnafın işyerleri ile ilgili taşıdıkları endişeleri ve isteklerini, öğrencilerin sağlığını tehlikeye atacak şekilde değil de, devletin kendi sektörlerine yapacakları ayrıcalıklı yardım sağlama yönünde kullanmaları daha doğru bir istek olsa gerek!


.....


Herkes aynı davranış içinde aslında…


Ortada yaşanılan bir salgın var.
Bu salgın da, yaşa başa bakmadan insan hayatını resmen tehdit ediyor.
Hal böyleyken bir de bakıyorsunuz, herkes tedbirsizlikten yakınıyor.
öyle ki;
Tatile giden adam, tatil yaptığı beldeden mitinglerde düzenlenen kalabalığı eleştiriyor.
Mitinglere gidip, insanlarla iç içe duranlar ise, tatil yapan insanları eleştiriyor sosyal medyadan.
çarşı-Pazar gezmesine bir an bile ara vermeyenler, düğünlerin niçin yapıldığını soruyor.
Düğünlerden eksik olmayanlar ilginç bir şekilde cafe ve çay bahçelerinde oturanları eleştiriyor.
En ilginci ise;
İnsanlar, yeterli önlemi almadığı için devlet kurumlarını eleştiriyor.
Devlet kurumları da aynı şekilde yeterli önlemi almadığı için vatandaşları suçluyor.
Kısacası…
Ortada bir salgın var.
Bu salgın topyekun tedbiri gerektiriyor.
Hemen herkes bu tedbiri bir şekilde deliyor ama kendinden başka herkesi tedbir almamakla suçluyor.
Sonuç;
Hastanelerde yer kalmıyor, insanlar yoğun bakımlarda can çekişiyor, birçokları da ölüyor…
Ne yazık ki ülke olarak salgınla bu şekilde mücadele ediyoruz!
Ettiğimiz mücadele de, sonuçlarını her geçen gün artan vata ve hasta sayıları ile önümüze koyuyor!


.....


Yalanı bile güzel…


İlçelerden birinde Mehmet Ağa il Genel Meclisi üyeliğine aday oluyor.
Gireceği seçimde de kazanacağına kesin gözle bakıyor (Her adayın olduğu gibi)
Başlıyor seçim hazırlıklarına.
önce ayakkabıyı götürüyor tamirciye.
Tamirci, ayakkabı üzerine kimin olduğunu belirten bir kağıt yapıştıracak ya…
Soruyor “İsim ne yazalım?” diye…
Bizimkisi;
-"Encümen Mehmet yaz" diyor, seçilmiş edasıyla.
Her neyse, seçim yapılıyor ve bizimkisi seçimi kaybediyor.
Gururuna yediremediği için de, tamire verdiği ayakkabıyı almaya bir türlü gidemiyor.
Ayakkabı tamircisi, bakıyor günlerdir ayakkabıyı alan yok.
çağırıyor çırağını ve "Git kahveye, sahibini bul ve ver" diyor.
çırak alıyor ayakkabıları, gidiyor kahveye.
Başlıyor bağırmaya "Encümen Mehmet ağa… Encümen Mehmet ağa!" diye.
O sırada Mehmet ağa oturduğu masada sesini bile çıkarmayarak;
-"Ulan yalanı bile güzel. Bir daha bağır" diye geçiriyor içinden…
Not- şu sıralar pek çok kişi, yaşanan salgına rağmen erken seçim hayaliyle yaşıyor…
Şu sıralar pek çok kişi, “yalanı bile güzel” diyerek, istedikleri koltukların düşünü kuruyor…
Şu sıralar pek çok ikinci kişi, “birinci adama bir şey olur da birincinin yerine gelir miyim” diye düşünüyor…


.....


BİRAZDA GüLMEK LAZIM


Adam evlenir, 10 sene geçer çocuğu olmaz. Yurtdışına göreve gider. Hanımından gelen mektupta hamile olduğu yazılıdır.
Yurda döndüğünde ise hanımı doğurmuştur ama çocuk zencidir.
Hanımına sorar: "Hanım ne sizin sülâlede ne de bizim sülâlede zenci değil, esmer bile yok; bu iş nasıl oldu?"Hanım "çocuğu doğurduktan sonra sütüm gelmedi mecburen bir sütannesi tuttuk, onun sütünü emdi.
Sütanne zenciydi herhalde bu yüzden böyle oldu" der.Adam ikna olmuşa benzer ama içinde yine de ufak bir kuşku vardır ve "bunu bilse bilse annem bilir" düşüncesiyle annesine sorar.
Anne "Olmaz olur mu oğlum, tabii ki olur" der.
Seni doğurduğumda benim de sütüm gelmemişti ve inek sütüyle beslemiştim.
Bak boynuzların çıkmaya başlamış bile!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi