1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Sanki kulaktan kulağa oyunu mubarek!

 


 


AK parti lideri Erdoğan parti teşkilatlarını uyarırken ne diyor?


-“Halkın tepkisini çeken her türlü tavırdan, davranıştan, lüksten, şatafattan, kibir, gurur ve çekişmeden uzak durmalıyız. Gönüller kazanmalı, her kesime ulaşmalı ve icraatlarda ayrım yapmayarak tüm kesimleri gözeten çalışmalar yapmalıyız. Bize yeni ömer’ler, Ayşe’ler lazım”


xxx


CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu parti teşkilatlarını uyarırken ne diyor:


“Belediye başkanları, ilçe başkanları kavga etmesin…


Kavga ediyorlarsa haklı-haksıza bakmaksızın görevi bıraksınlar!


Kavgayı bir kenara bırakın, kırgınlıkları bir kenara bakın.


İlla kavga edecekseniz Türkiye demokrasiye kavuştuktan sonra edin.


Türkiye’nin umudu biziz. Canla başla çalışın…


Partide yer alan isimler parti militanıdır. Militan gibi çalışın. Kapı kapı dolaşın. Mahallenin, sokağın durumuna göre propaganda yapın! İlçesinde seçim kazanacağına inanmayan varsa bıraksın gitsin.”


xxx


Peki, her iki partide de, yani AK parti ve CHP’de aşağıya inildikçe bu en başta olan simlerin söylediklerine uyuluyor mu?


Biz Eskişehir’e baktığımızda her iki partide de bu söylenenlere uyulduğunu pek göremiyoruz.


Hatta.


Her iki partide de tam tersine davranışlarla sık sık karşılaşıyoruz.


O yüzden…


Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman “teşkilatlara uyarı” anlamında söylediği sözleri biz her defasında, çocukların oynadığı “kulaktan kulağa” oyununa benzetiriz.


Şu herkesin bildiği, en başta olan, yanındakinin kulağına bir şey söyler, sıradaki herkes kulağına söyleneni, yanındakinin kulağına aktarır, fakat en başta olanın söylediği ile en sondakinin duyduğu arasında hiçbir alaka olmadığı ortaya çıkar…


 


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


 


 


Siz başka bir şey bilmez misiniz Allah aşkına?


 


Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in Heykel merakı var.
Kendisi de bizzat Heykel yaptığı için bu merakı şehre yansıdı.
Büyükşehir belediye Başkanlığı yaptığı süre boyunca şehir merkezi heykellerle süslendi.
Bu durum Eskişehir’in "Heykeller Şehri" olarak anılmasını da sağladı.
Yapılan ve şehir merkezinin çeşitli yerlerine konulan Heykelleri beğenen kadar, eleştirenler de oldu.
Genellikle iktidar partisi yöneticileri, Büyükerşen’e heykeller üzerinden büyük eleştiriler yönelttiler.
-"Sokak ve mahalleler pislik içinde, şehir heykellerden geçilmiyor" dediler çoğunlukla.


Dahası…
Dikilen Heykellerin Türk ve İslam geleneklerini yansıtmadığını ileri sürdüler.
Büyükerşen her ne kadar;
-"Konulan Heykeller arasında Mal Hatun, Osmangazi, Yunus Emre heykelleri de var. Onları niye görmüyorlar" dese de, ikna olmadı eleştirenler.
Heykeller üzerinden eleştirilerini devam ettirdiler.


İş öyle bir hale geldi ki, heykeller AK Partililerin yıllardır vazgeçemediği,  adeta eleştiri sloganı oldu.


Yağmur yağdığında “Her yer çamurdan geçilmiyor, belediye heykellerle uğraşıyor” dediler.


Trafik tıkandığında “Arabalar yollarda kalıyor, belediye şehri heykellerle donatıyor” dediler.


Duraklar kalabalık olduğunda “Bırakın heykel yapmayı da vatandaşın sorununu çözün” dediler.


Sonuç olarak, var olan bir sorunu eleştirmek için, işin içine ne yapıp edip bir şekilde  heykelleri soktular.


özellikle sosyal medya üzerinden, hemen her konuda muhalefeti heykel üzerinden yapanların çoğu, aynı sosyal medya sayfalarından,  AK partili Burhan Sakallı’nın çankaya tepesine koyduğu Don Kişot heykeli ile çekilmiş fotoğraflarını koymayı ihmal etmiyordu…


Demek k heykel’e karşı değildiler…


Sadece Büyükerşen’in yapmasına ve yaptırmasına karşıydılar.


Muhalefetleri heykel eleştirisinden bir adım öteye gidemedi.


20 yıldır “heykel de heykel” dediler.


20 yıldır heykellere karşı seçim kazanamaz hale geldiler…


Dün şöyle bir sosyal medya baktık.


AK partili bazı isimlerin yağan kar üzerinden “Heykelleri bırak da şu karları temizle” gibi, ya da su zammı ile ilgili “Yeni heykeller için para lazım galiba?” gibi paylaşımları gördük.


Anlayacağınız, heykel endeksli aynı alışkanlık tüm hızıyla sürüyor.


Alışkanlık değişmedikçe, heykeller karşısında seçim kaybetme de değişmiyor…


,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,


 


Cevap yazmaya bile utandık!


 


 


 20’li yaşlardaki genç iyi bir eğitim almış.


İyi de bir üniversiteyi dere­ceyle bitirmiş.


Yüksek lisansını yapmış, bu arada sosyal faaliyetlerden tutun da çeşitli araştırmalara kadar eğitim hayatında aktif olmuş.


İş görüşmesine gidiyor bu genç…


Firmanın sorumlusuyla otu­ruyor masaya.


İşe alınmasına karar ve­recek olan yetkili daha soru sormaya fırsat bulmadan, çocuk soruyor ilk soruyu:


-“Firmanız bana hangi imkanları sunacak?”


Firma sorumlusu, yemektir, servistir, ikramiyedir, dolgun maaştır gibi imkanları sıralar­ken, çocuk kesiyor sorumlu­nun sözünü;


-“O’nu sormuyorum. Sizin firmanız bana mesleki de­neyim, donanım ve prestij açısından ne katacak? Ne fayda sağlayacak? Eğer burada çalışmayı kabul edersem, bu beni meslek­leğimde hangi konumlara getirecek?”


Firma sorumlusu, soruya dili döndüğünce cevap vermeye çalışıyor.


Görüşme sonrası genç elini sıkıyor firma görevlisinin…


Ayrılırken de “Ben sizi ara­yacak ve kararımı bildirece­ğim” diyor…


xxx


Bu elbette bizim ülkemizde yaşanan bir durum elbette değil.


Ama birçok ülkede, iyi eğitim almış, eğitimiyle ilgili konuda donanım sahibi olmuş ve üzerinde çeşitli meziyetler barındıran gençlerin, yaşadık­ları ülkede, özellikle iş baş­vurusu sırasında göstermiş olduğu davranış bu şekilde.


Firma, işe alacağı insandan azami derecede yararlanmak isterken, işe alınacak olan insan da, haklı olarak firmanın kendisine ne katabileceğinin hesabını yapıyor.


Kısacası…


O ülkelerde, bizim ülkemiz­de olmayan ya da çok nadir olan bir işleyiş mevcut.


xxx


Şimdi bunu niçin yazma gereği duyduk.


Efendim! Hemen hemen her gün mail kutumuza bir ya da birkaç iş başvurusu düşüyor.


Dün de bunlardan biri geldi.


Baktık CV’sine…


Anadolu lisesini bitirmiş. İyi bir üniversitenin iyi bir mü­hendisliğini de aynı şekilde, yüksek not ortalaması ile tamamlamış.


İyi derecede bir yabancı dil, orta seviyede ikinci yabancı dil biliyor.


Bildiği bilgisayar programla­rını sıralamış ki, hepsi de iyi programlar.


Altına şunu ilave etmiş:


-“İşyerinizde bana uygun bir pozisyonunuz varsa, buna talibim!”


Maaş talep aralığına 2500 tl yazmış.


Yani asgari ücretin biraz üzerini…


Okuyunca CV’yi, önce diğer ülkelerde uygulanan ve yukarıda yazdıklarımız geldi aklımıza…


İnanın, göndermiş olduğu maile cevap olarak “biz sizi ararız” yazmaya bile utandık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi