7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

ŞİİR VE KIŞ

Uzun kış gecelerinde lapa lapa kar yağardı. Sokak lamlarının solgun sarı ışıklarının etrafında kar taneleri, telaşsız, acelesiz birbirleriyle oyunlar oynayarak soğuk toprağın üstünde yığınlaşırdı. Kar, Cenap Şahabettin’in tasvirinde anlattığı benzetmelerle gönül dünyamıza güler yüzlü bir konuk gibi düşerdi:
‘’ Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.’’
    Kış; fırtınası, boranı ve soğuğuyla büyük bir mücadelenin beyaz saçlı bir savaşçısı olarak baharda geleceği müjdelenen mutluluk ve huzuru hazırlamaya çalışırdı. Çünkü bahar, az olanın çoğaldığı, zayıf olanın da güç kuvvet kazandığı bir mevsimdi. O gelişi tabiat, nevruz çiçekleriyle insanlar türkülerle karşılardı.
   Tanpınar;
‘’Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.’’
    Kemalettin Kâmi, bütün zorluk ve kısıtlamalarına rağmen kışın güzelliklerini görebilen şairdir:
‘’Diyorlar ki, mevsimlerin en güzeli yazdır,
Bence kışın yanakları daha beyazdır;
Ülüşleri daha oynak, daha dalgalı,
Sarar beyaz kollarıyla her çıplak dalı.
Ne yazık ki;
Dokunmadan ellerinin serinliğine
Dalınamaz gözlerinin derinliğine.’’
   Ahmet Muhip Dranas, ‘’eski Anadolu’da kar altında unutulmuş güzel şarkılar için bir ses’’ aramaktadır:
‘’Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan’’
  Sezai Karakoç, karı anlamak için okuyucuyu düşünmeye sevk etmektedir:
‘’Karın yağdığını görünce
Kar tutan toprağı anlayacaksın

Toprakta bir karış karı görünce
Kar içinde yanan karı anlayacaksın’’
   ‘Yahya Kemal, vatandan uzakta geçirdiği kıştan zevk almadığını belirtir:
‘’Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,
Bir erganun âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.’’
  Cahit Sıtkı Tarancı, karmaşık duygu ve düşünceler karın yağışını içinde tasvir eder:
‘’Esiyor tane tane yine beyaz bir rüzgâr.
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu,
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?
Yağan beyaz bir sükût, bir mahşerdir sanki kar!
Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.’’
   Kış, çoğu kez, üşüyen, çaresiz ve yoksul çocuklarla beraber anılır. Nüzhet Erman, ‘’Binlerlerce köy var kar altında uyumaktadır.’’ derken bu gerçeği ifade eder. Mehmet Akif Ersoy, kış günü bir çocuğu görünce insanlığından utanır:
‘’Cılız bacaklarının dizden altı çırılçıplak…
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sade bir çember.’’
    Bizim de yüreğimiz kış günü ayakları üşüyen bir çocuğu görünce ezgilenmişti:
Hani senin ayakkabın, çorabın?
Ayakların mosmor, küçücük parmakların!..
Annen, baban yok mu senin?
Allah bilir evinizde
Odunla kömür de yoktur!
Ya sıcacık bir tas çorba...
Sus ağlama çocuk,
Büsbütün çaresiz kalıyorum.
Al sana kalbimi veriyorum.
İster çorap
İster pabuç yap.
  Faruk Nafiz Çamlıbel, kara kışta telef olan kuşlara acır, onların ölümüne dayanamaz:
‘’Bir kuş tanıyordum ki, baharda
Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da
Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi.
Bir gün camı açtım ki, ufuk bir kara perde,
 Sahrayı beyazlar bürümüş, yollar uyuşmuş,
Gördüm ki gurbet kuşunun gezdiği yerde
Cansız bir avuç tüy yatıyor…Baktım o kuşmuş!’’

     Divan şiirinde, kasidelerinin nesîb bölümünde kış ayları ve özelliklerinden söz eden bölümlerine şitaiyye denir. Kış, kar, soğuk, buz;  kışta kalan gül bahçeleri serviler, av merasimleri, saçaklardan sarkan buzlardan bahsedilir. Şitâiyyeler Osmanlı kültüründe tabiatın şiire aksini, insanlara etkilerini ve divan şiirinin hayatla irtibatını ortaya koyması bakımından önemli kabul edilmektedir. İnsanların tabiatta gördüğü güzellikleri aksettirmesi, şairlerin tabiatı çeşitli hallere dönüştüren zaman kavramını algılama biçimini göstermesi ve şairane yorumları içermesi yanında şitâiyyeler, Osmanlı şehir toplumunun kıştan ve tabiattan nasıl etkilendiğini, bu mevsimde yaşayış biçiminde meydana gelen değişiklikleri ifade etmesi bakımından birer belge niteliğindedir.
Nedim’in ‘’Kaside-i Şitâiyye Der-Zımn-ı Medh-i Pâdişâh-ı Cihân’’ından bir bölüm şöyledir:
‘’Ahmed Hân ve Vasf-ı İbrahîm Pâşâ
O rütbe etdi bu keskin soğuk zemîne eser
Miyân-ı cûyda gömgök kesildi nîlûfer
Başında kar saçağı sarık arkada sâde
Nice gezer bu soğuklarda bilmezem ar‘ar
Şitânın etdiği bîdâdı mülk-i gülşende
Efendi binde birin söylesem dolar defter’’
Ayağı donmadı mı havzın evvelâ başdan
Ya düşmedi mi çenârın eli çemende meğer ‘’
       Kış mevsimi, sanki baharın kıymetini bilmek için vardır. Çevre sorunlarının çözümsüzlüğe doğru gittiği bir dünyada, iklimler de değişime uğradı. Artık hiçbir mevsimi özellikleriyle yaşama imkânımız kalmadı. Bu gidişle galiba mevsimler üzerine yazılmış şiirle avunacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi