1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Şimdi size çok güzel bir tarif vereceğim!

Başta doğalgaz ve elektrik olmak üzere gelen zamları eleştiriyoruz örneğin…
Ekonominin hiç de iyi gitmediğini söylüyoruz zaman zaman.
Eğitim’de, sağlık alanında yaşanan sıkıntıları dile getiriyoruz…
ücretlerin eridiğini, insanların ay sonunu getiremediğini, insanların alım gücünün düştüğünü ifade ediyoruz bazen.
çevreye sahip çıkılmadığını, canlıların yaşamının tehlikeye düştüğünü, çocukların geleceğinden endişe duyulduğunu zaman zaman belirtiyoruz.
İşsizliğin korkutucu boyutlarda olduğunu belirtip “Yazık oluyor bu ülkenin çocuklarına” falan gibi yorumlarda bulunuyoruz.
Yukarıda anlattığımız sıkıntılara ne zaman girsek, birilerinin “ülke savaş halinde senin uğraştığın işe bak!” tepkisiyle karşılaşıyoruz.
Ne zaman bir sorun dile getirmeye kalksak, o birileri yine çıkıp “İnsanlarımız orada canının derdinde sen neyle uğraşıyorsun?” falan diyor.
-“İyi de bunlar da sıkıntı ve insanlar bu tür sıkıntılarla yaşıyor işte!” falan demeye kalktığımızda “sen bu harekâta karşı mısın?” diye saçma sapan bir başka suçlama geliyor.
Dolayısıyla dile getirdiğiniz her türlü sıkıntının potada yok edildiği böylesine bir süreç yaşanırken, yazı yazıp bir şeyleri eleştirmenin çok da kolay olmadığı takdir edilecektir.
Aynı süreç içinde Erdoğan’ın “Bu ortamda herkes partimize katılmalı” sözlerini makul ve normal bulanların, bizim işsizlik ve zamlara yönelik eleştirilerimize “şimdi zamanı mı?” diyerek karşı çıkması da ayrı bir mesele olsa gerek.
Sonuç olarak…
Hassas, provokasyona açık ve siyaseten rahatlıkla kullanılabilecek bir süreç içinde diğer sıkıntıları dile getiremeyeceğimiz göz önüne alındığında ve köşenin de boş kalmaması gerçeği hesap edildiğinde “En azından bir işe yarayalım” istedik.
O birilerini de memnun etme düşüncesiyle! Güzel bir Kuru Fasulye tarifi hazırladık.
İşte tarifimiz:
Kuru fasulyeyi akşamdan soğuk suyla ıslatıyoruz, ertesi gün suyunu süzüp bolca yıkıyoruz.
Diğer taraftan etleri biraz sıvı yağ eklediğimiz düdüklü tencerenin içine alıyoruz ve harlı ateşte rengi dönene kadar kavuruyoruz.
Kavrulduğunda kuru fasulyeyi içine ekliyoruz.
üzerine soğan ve biberi de doğrayıp salçaları da ekliyoruz ve karıştırıyoruz.
Suyunu da fasulyelerin üzerini biraz geçecek kadar yaklaşık 4,5 -5 bardak kadar sıcak suyu ekliyoruz.
Tuzunu ve şekerini de atıp karıştırıp kapağını kapatıyoruz.
Harlı ateşte düdük ötene kadar daha sonra ise düdüğünü indirip orta ateşte 30 dk kadar pişiriyoruz.
Pişme süresi fasulyenin tazeliğine bağlı değişebilir.
30 dk dan sonra bir kontrol etmekte fayda var. Pişmemişse yeniden biraz daha kaynatabilirsiniz.
Fasulyeleri haşlamadan kullanın, bu şekilde çok daha vitaminli ve tadı da daha güzel oluyor.
Deneyin derim. Afiyet olsun (yanında turşu ya da soğan mutlaka olsun ama)


.....


Yarın yapılacak kongreye dair…


Eskişehir’in tarihsel süreci içinde zaman zaman yapmış olduğunuz bazı tahliller var.
Daha önce de bu köşede ucundan kıyısından değinmeye çalıştığımız bu tespitler çerçevesinde şöyle bir tahlilde bulunmak yanlış olmasa gerek.
Şehrin yaşamış olduğu 50 yıllık bir süreci mercek altına aldığımızda şöylesine bir değerlendirmede rahatlıkla bulunabiliriz:
Eskişehir, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan başlayarak 1950’lere kadar gelen devletin sanayi yatırımlarıyla en gözde kentler arasına girer.
Ancak…
50’li yıllardan itibaren, çevrede ki illerin özel sanayi hamlelerine ayak uyduramaz.
Bir anda, gözde şehir olmaktan hızla uzaklaşıverir.
O tarihlerden itibaren gelen iktidarlar ki, (bunların tamamına yakını sağ iktidarlardır) Eskişehir’e iktidar olanaklarını tam anlamıyla taşıyamaz.
Birçok ilin iktidar olanaklarıyla yükselişi devam ederken, Eskişehir’deki düşüş hiç durmaz.
70’li yıllarda Eskişehirlinin, Eskişehirspor ile isyanının altında da büyük ölçüde bu düşüş vardır.
Şehrinin geri kalmışlığının çığlığı, Eskişehirspor’un başarıları ile karşılık bulur.
HHH

Ama bu da uzun sürmez.
80 li yıllar geldiğinde ise, Eskişehirspor’un başarı grafiğinin düşmesi Eskişehirlinin moralini dibe vurdurur.
İktidar olanaklarından yoksun Eskişehir halkı, Eskişehirspor’un da o eski başarılarından uzaklaşmasıyla tam anlamıyla moral bozukluğu içine düşer.
İşte o yıllarda, Eskişehirlinin gurur duyabileceği, ülke genelinde "Bizim de bunumuz var" diyebileceği tek bir değer kalmıştır.
O da Anadolu üniversitesi’dir.
Eskişehir halkı, Eskişehirspor’un başarısızlığından kaynaklanan moral bozukluğu ile dört elle sarılır Anadolu üniversitesine.

çünkü…
ülke genelinde adını duyurabileceği başka hiçbir enstrümanı kalmamıştır Eskişehir’in.
üstelik…
Anadolu üniversitesi, Bozkırda kurulmuş bir eğitim kurumu olarak başarılı bir çıkış yakalamış ve başarısı kanıtlanmış olan yılların üniversiteleriyle boy ölçüşebilecek hale gelmiştir.
Dahası…
Geldiği konum sayesinde, şehrin yalnızlığı ve moral bozukluğuna da çare olmuştur.
Eskişehir halkı, Anadolu üniversitesine "Şehrimin prestijini kurtaran kurum" gözüyle bakmaya başlamış, üniversiteyi yaratan kişi olarak da Rektör Yılmaz Büyükerşen’i görmüştür.
Eskişehir’deki tanınırlığının yanı sıra…
Anadolu üniversitesi, yıllar içinde binlerce mezun vermiş, bu mezunlar Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış ve "Eskişehir" denilince hepsinin aklında kalan tek isim Yılmaz Büyükerşen olmuştur.
Yılmaz Büyükerşen, siyasete girip, aday olduğunda da, kendisi ile ilgili var olan algı değişmemiştir.
Halkın büyük bir bölümü "Anadolu üniversitesini Dünya ünlü bir marka haline getiren adam, Eskişehir’i de marka haline getirir" düşüncesiyle hareket etmiş ve sandıkta beş dönem üst üste Belediye Başkanı seçmiştir.
HHH

Kısacası…
Eskişehirli, gurur duyacağı her olayın müellifi olarak Yılmaz Büyükerşen’i görmüştür ve halen de çok sayıda kişi bunu böyle görmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak…
Yılmaz Büyükerşen ile ilgili var olan ve bir türlü de değiştirilemeyen algının arkasında yatan tek gerçek ise, süreç içinde yalnızlığa itilen Eskişehir’in ismini ne yapıp edip duyurma becerisi ve bu beceri karşısında insanların gurur duymalarını sağlama gerçeği vardır.
O nedenle…
Yılmaz Büyükerşen’in bu gün bu konumda olmasının en büyük nedenlerinden birisi de, Eskişehirspor’dur.
Zira…
Eskişehirspor o yıllarda Eskişehir halkına o moral bozukluğunu yaşatmamış olsa, şehir gurur duyacağı ikinci bir aktör arama gereği duymayabilirdi.
HHH

O yüzdendir ki, bugüne kadar Eskişehirspor’dan sürekli uzak duran Yılmaz Büyükerşen’in, her ne kadar gerekçeleri haklı dahi olsa, bu kulübe yardımcı olma borcu ve sorumluluğu var gibi görünüyor.
Borcun ödenmesi ve sorumluluğun yerine getirilmesi anlamında yarın yapılacak olan olağanüstü kongre ve sonrasındaki süreç de, büyük bir fırsat teşkil etmektedir.


....


Umarız bu tipte bir isim gelmez!


Malumunuz üzere Eskişehirspor uzun süredir yeni bir başkan arıyor.
Başkanlığın yakışacağı isimler ısrarla aday olmayacağını söylerken, parasız, pulsuz, işsiz, ciddiyetten uzak ne kadar alakasız kişiler varsa “ben adayım” diye çıkıyor ortaya…
Bu durum geçmişte yaşanmış bir diyalogu aklımıza getirdi.
Sene 1980. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün süresi dolmuş. Mecliste tur üzerine tur atılıyor.
Fakat aylarca yeni Cumhurbaşkanı seçilemiyor.
Tansiyon yükselmiş.
ülke Cumhurbaşkanı bulamıyor.
Bu durum ekonomiyi de siyaseti de olumsuz etkilemiş.
Moraller bozuk.
ülkenin geleceği ile ilgili endişe kaplamış her yeri.
Bir gün Adalet partisi Genel merkezinde toplantı var. Geç saatlere kadar süren toplantı sonrasında Başbakan Demirel parti merkezinden çıkarken karşı kaldırımda yalpalayarak yürüyen biri seslendi. “Sayın Başbakanım sizden bir ricam var”
Belli ki adam zil zurna sarhoş…
Korumalar adamın etrafını sararken, Demirel “durun” dedi. “Bakalım derdi nedir?”
Sarhoş, dili dolaşarak derdini söyledi Demirel’e:
-“Cumhurbaşkanı olmak istiyorum”
Demirel’in tepkisi:
“Yahu kardeşim daha önceleri nerelerdeydin? Aylardır seni arayıp duruyoruz bak!”
Not- Umarız yarınki kongrede bu tipteki bir isme “Tamam hadi gel başkan ol” denilmez…
Bu süreçte tıpkı yukarıdaki adam misali “Ben de adayım” falan diyenler çıktı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi