Kaynağı ve nedeni ne olursa olsun, yarattığı enformasyon veya dezenformasyon yoluyla da olsa; küresel salgının bize hatırlattığı bazı gerçekler var. Küreselleşme denen çok boyutlu olgu, kapitalizmin olağan bir unsuru olan krizleri de daha küresel hale getirmeye başladı. Dünya pazarlarının bütünleşmeye başlaması ve finansın daha akışkan ve küresel hale gelmesi ile önceki dönemlerde yerel veya bölgesel olarak ateşi söndürülebilen krizler, artık küresel boyuta taşındı. Bölgesel savaşlar, çatışmalar ve terör krizlere eklemlendi. Bu nedenle kapitalizmin ekonomik beklentilerini karşılamaya devam edebilmek için bu konudaki önlemlerini küresel paydaşlarla küresel boyutta ele alması gerekiyor. Ama mevcut durum fazlaca umut vermiyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan ve o zamanın ‘aklıyla’ küresel problemleri çözmeye ‘aday’ uluslararası örgütlerin birlikte iş yapma modellerinin eskimiş ve meşruiyetlerinin ortadan kalkmakta olduğu ise bir başka gerçek olarak duruyor. Gelişmiş ülkelerin dışa bakan, ön yüzünde yer alan uluslararası angaje ve güdümlü kuruluşlar ise az ve orta düzeyde gelişmiş ülkelerde uygulattırdıkları politikalarıyla krizleri çeşitlendirme ve yaygınlaştırma dışında başkaca bir amaca hizmet etmiyorlar.
20’nci yüzyılın son çeyreğine kadar hüküm süren Sanayi Toplumu’nda kapitalistin kârının ana kaynağı emek idi. Bunu bugün bile işgücü yoğun sektörlerde görmeye devam ediyoruz. Her dönemde üretimin faktörleri arasında sermaye, toprak ve emek sayılmakla birlikte; Sanayi Toplumu’ndaki ana birikim kaynağı, işgücünün yarattığı artı değer idi. Buradan sağlanan getirinin bir bölümü sermaye birikimini sağlıyor ve değişik amaçlarla tekrar yatırıma dönüyordu.
Sanayi Toplumu’nun birincil sorunu, belli ölçüde kaliteye de bağlı olarak üretimin artırılması idi. çünkü üretim, özellikle yetersiz teknolojik altyapı nedeniyle kısıtlamalara uğrayabiliyordu. 20’nci yüzyılın son çeyreği; başta bilişim, iletişim ve lojistik alanlarında olmak üzere bilim ve teknolojideki gelişmelerle daha fazla üretimin önünü kesen engelleri ciddi anlamda aştı. Böylece tek kutuplu dünya ekonomisinin sorunu, üretim olmaktan çıkarak satmak ve tüketilmesini sağlamak ve daha fazla miktar ve çeşitlilikte tükettirmek haline dönüştü. Bu olguyu, kapitalizmin bu çağda sadece miktarsal anlamda mal ve hizmet değil, aynı zamanda yeni ‘çeşitler’ olarak ‘yeni ihtiyaçlar da ürettiği’ şeklinde tanımlıyorum.
Bu süreçte; birim ürün veya hizmette emek oranı düşerken, metanın içerdiği bilgi (bir başka deyişle; teknoloji) faktörü oranı artmaya başladı. Böylece teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde artan ve yaygınlaşan üretime bağlı olarak mal ve hizmet fiyatları aşağı inerken, emeğin azalması nedeniyle işletmenin elde ettiği artı değer de (kârlılık da) azaldı. Bir diğer söyleyişle; iş sahibi, eskiye oranla aynı kârı elde etmek için daha fazla ürün satmak zorunda kalmaya başladı. Ayrıca bütünleşen pazar nedeniyle küresel rekabetin olumsuz etkilerine de maruz kaldı. Bu durum, kapitalizmin ‘daha çok kâr için daha çok üretim’ çılgınlığını yeni bir boyuta taşıdı. çünkü artan üretim karşısında tüketimi aynı düzeyde artırmak her zaman mümkün değildi.
Tüketimin artmayışının ana nedenleri arasında ise adaletsiz gelir dağılımı ve dünya zenginliklerinin giderek daha küçülen bir azınlığın eline geçmesi gibi unsurlar etkili oldu. özetle; birim üretimde emeğin azalması ve kullanılabilir bilginin (teknolojinin) oranının artması ve bunun ürün fiyatını düşürücü etki yapması, kapitalizmin 1980’li yıllardan sonra yaşamaya başladığı yeni bir durum olarak ortaya çıktı. Sürekli düşen fiyatların yarattığı emtialaşma sürecinin ana kaynağı sözünü ettiğim bu olgudur.
Ekonomik, sosyal, kültürel veya sağlıkla ilgili olsa bile krizin varlığı, kapitalizmin doğasının olağan bir unsurudur. Mevcut ve muhtemel krizlerin farklılığı ise küreselleşmenin boyutlarından dolayı yaygınlaşma ve çeşitlenme eğiliminden kaynaklanıyor. Herhangi bir dönemde kapitalizmin daha fazla kazanmasına neden olan küreselleşme, bir başka dönemde kapitalizmi kendi silahı ile vuruyor. 1 Mayıs’ın Emek Bayramı olmanın ötesinde bize hatırlattığı budur.