2012 yılının başında yazmışız iyi mi?

"Eskişehir’e yeni Stadyum yapma karşılığında Atatürk Stadyumu ve çevresinin olduğu bölge ile, Vilayet Fidanlığı isteniyor.Büyük bir çoğunluğun karşı çıkmasına rağmen bu muhtemelen yapılacak.Atatürk Stadyumu ve çevresi...

"Eskişehir'e yeni Stadyum yapma karşılığında Atatürk Stadyumu ve çevresinin olduğu bölge ile, Vilayet Fidanlığı isteniyor.
Büyük bir çoğunluğun karşı çıkmasına rağmen bu muhtemelen yapılacak.
Atatürk Stadyumu ve çevresi TOKİ verilecek.
TOKİ de buraya bir güzel rant mekanları yerleştirecek.
Sonra ne olacak?
Bunun gibi cazip yerler aranmaya başlanacak kent merkezinde.
Öyle çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Çünkü...
Stadyumun karşı tarafına geçmeniz yeterli.
Çünkü...
O bölgede Okullar ve okullara ait geniş arsalar var.
Hepsini topladığınızda TOKİ nin bile iştahını kabartacak araziler bunlar.
Yani...
Sıra Okullar bölgesine geliyor.
Çok kısa bir gelecekte TOKİ çıkıp;
-"Size okullar kampusu yapayım, karşılığında burayı bana verin" diyecek...
Bizimkiler de...
-"Aaaa Bedava okullar yapacakmış. Hemen verelim" diye bayram edecek.
Sanki Devlet, okul binalarını karşılığını almadan yapmıyor ya...
Artık Stadyum meselesi netleşti.
Tıpkı söylediğimiz gibi mevcut Atatürk Stadyumu TOKİ ye verilecek ve TOKİ Eskişehir'e, Sazova bölgesinde yeni bir Stadyum yapacak.
Mevcut Atatürk Stadyumunun yerine ise, AVM, Otel ve benzeri rant merkezleri yerleştirecek.
Tabi bu olurken, göz ister istemez karşı taraflara, yani okulların bulunduğu alanlara kayacak.
Biliyorsunuz, İstanbul ve Ankara, şehir merkezinde ki tüm okulların şehir dışına çıkartılması kararı aldı.
Kampus okullar yapılacak ve tüm okullar o kampuslara taşınacak İstanbul ve Ankara'da.
Peki, taşınacak olan şehir merkezinde ki o okulların yeri ne mi olacak?
Byük ihtimalle...
Tıpkı Atatürk Stadyumu örneğinde olduğu gibi TOKİ ye verilip, raht merkezleri yaratılacak.
Göreceksiniz bakın...
İstanbul ve Ankara'dan sonra muhtemelen sıra Eskişehir'e gelecek.
Söz konusu bu yazıyı yılın başında yazmışız.
Yani tam bir yıl önce.
Bu gün yazdığımız noktaya gelindi.
Okul kampüsleri oluşturma girişimleri başladı.
Tüm oklar bu kampüslere taşınacak.
şehrin ortasında ki okulların yerleri de ne olacak?
İsterseniz biz söylemeyelim, siz tahmin edin...
........
CHP de itina ile senaryo yazılır...
Büyükerşen geçtiğimiz günler içinde Ankara'ya gitti.
Gitme nedeni, Kentsel Dönüşüm konusunda düzenlenen bir konferansa katılmaktı.
Büyükerşen'in konferans için Ankara'ya gitmesiyle birlikte anında senaryo da yazılıvermiş.
Böyle senaryoların çıkmasını bekleyen CHP çevresi de, yazılan senaryoyu anında vizyona koymuş.
Senaryoya göre...
Büyükerşen, konferans için gittiği Ankara'da Meclise de uğramış.
Mecliste Genel başkan Kılaçdaroğlu ile görüşmüş.
Nedense görüşme, 7-8 dakika sürmüş.
Çünkü Büyükerşen Kılıçdaroğlu'na, Odunpazarı adaylığı için bir kadın, Tepebaşı adaylığı için bir meclis üyesi ismini önermiş.
Kılıçdaroğlu da, "Daha bir yıl var. Bu mesele şimdi konuşulacak bir mesele değil" demiş.
Bunun üzerine görüşme de başlamadan bitmiş...
İlginçtir...
Bu senaryo doğru gibi anlatılıyor.
Dahası...
Doğruymuşçasına da inanılıyor.
Şimdi kalkıp diyeceksiniz ki;
-"Sen nereden biliyorsun? Yanlarında mıydın?
İyi de...
Bu senaryoyu yazanlar görüşme sırasında yanlarında mıydı?
Bunu kimsenin sorduğu bile yok...
........
Eskiden böyle olurdu maçlar...
1.İyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.
2. Maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.
3. Maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.
4. Hava kararınca, ezan okununca, anne-baba çağırınca maç biterdi.
5. Üç korner bir penaltıydı.
6. Topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.
7. `Frikiklerde açıl biraz` denince `Burası Ali Sami Yen mi` şeklinde cevap verilirdi.
8. Takımlar kurulurken ilk oyuncuyu seçme hakkı, adım almayı iyi bilenindi.
9. Kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe `Açılsana 3 kere sektirdim` derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.
10. Top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes `İşe işe!` diye bağırırdı.
11. Penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. Eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.
12. Abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.
13. Topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.
14. Ama genelde topun sahibi olmasada, Takımdaki en büyük kişi liderliği üstlenirdi...
15. Klişe laflar vardı: `At bakayim abinin kıllı göğsüne!`
16. Elin avantajı olmazdı.
17. Bel üstü gol sayılmazdı.
18. Taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.
19. Maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.
20. Maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak Algida Max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu.
21. Pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.
22. Frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... Büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.
23. Top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. Topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.
24. Gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. Golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.
25. Varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.
26. Oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.
27. Penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. Ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "Merak etme olm, teknik vuracam."
28. Sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. Kalecilik sırası "Sonum bir Allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.
29. Dizde veya ayak ucunda top sektirerek de sıra belirlendiği olurdu (genellikle 9 aylık veya 21 aylık gibi oyunlarda). Bu durumlarda ilk sektirmek isteyen "Birim bir Allah, kırmızı bayrak, yeşil kitap" derdi.
30. Kaleci oyuncu kavramı vardı. Takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.
31. Eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "Adamın devam ediyor." derdi.
32. Milli birlik ve beraberliğimiz mahalle maçlarında başlamıştır. Önce maçlar yapılır... Centilmenlik skora yansımazsa sopalar, taşlar konuşurdu.
33. Atan alır spor vardı. Eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.
34. Mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. Aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.
35. Skor ne olursa olsun akşam saati yaklaştığında "Golü atan kazanır." kuralı işlerdi.
36. Maçlardan sonra su sırasına girmek ayrı bir davaydı ve mutlaka koşa koşa gidilirdi. Genellikle yaşlı amca veya teyzeler, zemin katta oturanlar bu işin acımasız kurbanlarıydı.
37. El kasti değilse (bunu da o zamanlar nasıl ayırıyorsak hiç anlamış değilim) o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değil ki oğlum, gol olmaz." denirdi...
38. Eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vücut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.
39. Kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. Karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.
40. Para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.

Haberleri