Ulusal bayramlar, bağımsızlığın ve ulusal egemenliğin hatırlatmaya yönelik işaret noktalarıdır. Ulusal bayramların önemi buradadır. Kutlamalar, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nice zor koşullarda kazanılmış olduğunun belleklerimizden silinmesine izin vermez, vermemelidir. Öncelikle aklen ve ruhen doğru anlamalı ve doğru kutlamalıyız.
23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM’nin) açılış günüdür. 1920 yılında açılan TBMM’nin kuruluş yıldönümlerini Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutluyoruz. 23 Nisan’ın bir diğer özelliği, çocuklara armağan edilen ve onlar tarafından kutlanan ilk ve tek ulusal bayram olmasıdır.
Ulusal kurtuluşu hatırlatması yanında 23 Nisan gibi, diğer ulusal bayramlar da ülkenin yapısal dönüşümünün mesafe taşları olarak özel öneme sahiptirler. Soysal ve ekonomik düzeninde ciddi kayıplara uğramış bir ülke ve toplumun kendisini yeni çağa hazırlamasının simgeleridir.
23 Nisan 1920’de TBMM’nin kuruluşu ile başlayan yeniden yapılanma süreci, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Bu nedenle ulusal kurtuluşa, bir yönüyle işgalci düşmanla yapılan kahramanca silahlı mücadele, diğer yönüyle sosyal ve ekonomik dönüşüm ve yeniden yapılanma mücadelesi olarak bakmak gerekir.
TBMM, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin vücut bulduğu kurumların başında gelir. TBMM’nin kuruluşu ile ilgili bu bayramın çocuklara armağan edilmesi ise çocuklara geçmişin zorluklarının hatırlatılması ve geleceğin emanet edilmesi anlamına gelir.
23 Nisan’ın önemi, ülkeyi ve toplumu ilgilendiren sosyal, ekonomik ve siyasal kararların alınmasının TBMM aracılığı ile ulusun kendisi tarafından alınacağını ifade etmesidir. TBMM’nin iç ve dış politikaların oluşması açısından önemi düşünülürse; varlığının önemi ve yapısal oluşumunun değeri açıklıkla ortaya çıkar. Eğer toplumda bazı sorunlar varsa bu durum, muhtemelen TBMM’ye de yansıyacak ve ulusal kararların oluşmasında sorunlar yaşanacaktır. 23 Nisan kutlamasının bu noktayı doğru hatırlatması gerektiğini düşünüyorum. Sanki bu konuda ulusal kurtuluş ruhunun TBMM’ye doğru yansıması anlayışını kaybediyor gibiyiz.
23 Nisan gibi özel ulusal gün veya haftaların kutlanması, genelde kahramanlık ve düşmanla silahlı mücadele üzerine kurgulanır. İşgale uğramış ülkenin bağımsızlığının kazanılmasının çok büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olduğunu düşünürsek, yaşanan silahlı savaş sürecinin önemsenmesini haklı görmek gerekir. Bu durumu, olağan bir tarih ve kültür durumu olarak karşılamak gerekir. Ama bunun ötesine de bakmak gerekir.
Osmanlı’nın bir sona doğru yaklaştığı yılları okumanın ilginç araçlarından biri, yabancı veya yerli seyyahlar tarafından yazılmış gezi notlarıdır. Bu seyahatnameler, Anadolu’nun yaşadığı yoksulluğun, sosyal ve ekonomik sorunların belgeleri gibidir. Anadolu’nun sakinleri, ulusal kurutuluş yıllarında bir yandan çok ağır koşullar altında yaşarken diğer yandan da üstün güçteki düşmanla savaşmak zorunda kalmışlardır. Daha da önemlisi; onların içinde bulunduğu o dönemki sefil durumlarının birincil sorumlusu da kendileri değildir.
İşte; 23 Nisan’ların bize hatırlatması gereken manzara bu olmalıdır. Ulusal kurtuluş süreci, bu yoksul insanları o durumlarından çağdaş yaşam koşullarına yükseltmeyi hedeflemiştir. Ulusal bayramların arkasındaki mantık, bu ülke vatandaşlarının insanca koşullarda yaşayabilmeleri olmuştur. Ulusal kurtuluşun mantığı, dün böyleydi; bugün de böyle olmalıdır.
Cumhuriyet, TBMM’nin kurulduğu günlerden bu yana (103’üncü kuruluş kutlamasının yapıldığı bu günlerde) büyük mesafeler almıştır. Ama 103 yıl içinde dünya ölçeğinde çağdaş yaşam koşullarını yakalama mücadelesi de son derecede sertleşmiştir. 23 Nisan’ın armağan edildiği çocukların, yeni bir dünya için bugüne kadar olandan çok daha fazla emek vermekleri gerekmektedir. 103’üncüsünü kutladığımız 23 Nisan’ın bana hatırlattığı budur.