Türkiye' de, AKP iktidarı döneminde, ilginç olduğu kadar dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor. Nitekim Avrupa Birliği son ilerleme raporunda, "Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında, kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanuna dayanılarak yargılamalar ve mahkûmiyetler devam etmektedir. Bu yasal belirsizlik nedeniyle gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, akademisyenler ve diğerleri soruşturulma, kovuşturulma, yargılanma, mahkûmiyet ve hapsedilme riski altındadırlar ve bu nedenle otosansür yapmak zorunda kalabilirler" diyerek eleştiride bulundu.
Oysa İsviçre' de, " Ermeni soykırımını inkâr etmek" suçundan insanlar cezalandırılıyor. Almanya'da, "düşünce ve ifade özgürlüğüne" sığınarak, "Hitler bir ulusal önderdir ve kahramandır" diye bağıranlar, ırkçılık suçundan yargılanıyor. Avusturya'da "kilise ve dini gruplara mensup olanlara karşı insanları tahrik edenler" 2 yıla kadar hapis cezası verili yor. Fransız Ceza Kanunu "Kamuya açık yerlerde veya bölgelerde her türlü ayaklandırıcı söz ve şarkıları bağırarak söyleyenlerin, 10 günden 1 aya kadar hapisle cezalandırılmasını" öngörüyor.
Hülasa "ilerleme raporu" nda Türkiye' ye , "Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun ifade özgürlüğüne aykırıdır" deme cüretini gösteren Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı, düşünce ve ifade özgürlüğünü bir şekilde kısıtlıyor. Ancak söz konusu Türkiye oldu mu çifte standart uyguluyor.
Yine Türkiye' de, ifade ve düşünce özgürlükleri kısıtlıyor diyen Avrupa, eğitim Projelerine koyduğu " SOCRATES" , "LEONARDO DA VİNCİ" ve "YOUTH" gibi isimlerle, Türk insanına, kendi değerleri ve varlığını da kabul ettirmek zorunda bırakıyor. AB' nin bu tutumu, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı değil de nedir?
Hülasa Avrupa Birliği " DÜŞÜNCE VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNDE" çifte standart uyguluyor. Kendi değerlerini korumak ve yaşatmak için her türlü kısıtlamayı hayata geçirirken, Türkiye' de kısıtlamaların kalkmasını istiyor. Hedef açık ve nettir. Türk toplumunu ayakta tutan unsurları ortadan kaldırarak, bölgesinde etkisizleştirmek veya Yugoslavya gibi parçalayarak, AB' ye üye yapmak istemektedir.
Ayrıca AB,1975 Helsinki Sonuç Belgesi' nin, insan hakları temel hak ve özgürlüklerini temel alan 7.inci maddesine yönelik bir modelle, demokratikleştirilmelerini amaçlamaktadır. Ancak ABD ve Avrupa Birliği, bu modelle tetiklediği, insan hakları, temel hak ve özgürlük istemleri ile "SOVYETLER BİRLİĞİ" savaşsız, işgalsiz ve müdahalesiz çökertilmiştir. YUGOSLAVYA' da böyle parçalandı. Irak' a da bu nedenlerle müdahale edildi. Türkiye' de, bu modelle parçalanmak isteniyor. Afganistan da durum ise ortadadır.
Maalesef Emperyalist ülkelerin, örtülü senaryolarında, evrensel kavramlar olan "DEMOKRASİ" ve "İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER" i araç olarak kullanılıyor. Oysa bu unsurların, ülkeleri parçalamak veya bölmek gibi bir misyonu yoktur
Avrupa Birliği' nin senaryoları önündeki en büyük engel Atatürk' ün düşünce ve fikirleridir. Biliyorlar ki "ATATÜRK" varlığı Türk milletinin, hatta dünyadaki tüm mazlum milletlerin teminatıdır. Ayrıca "ATATÜRK" ü, rehber edinen hiçbir Türk, bu şartlarda Avrupa Birliğine üye olmaz. Tarih buna tanıklık etmiştir.
Nitekim Bir İngiliz gazeteci ATATÜRK' le bir röportaj yapar. Mustafa Kemal'e şöyle sorar, "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" Mustafa Kemal'in cevabı aynen şöyledir : "Şartlarımızı koyarız. Kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Eğer davet gelirse düşünürüz" diyerek onurlu bir tavır sergiler.
Aslında AB' nin, bu tutumu yadırganmamalıdır. Çünkü AKP kurmayları da yurt dışında, Türkiye'yi karalamayı' gelenek haline getirdiler. Nitekim Devlet Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış da, ABD'deki Harvard Üniversitesi John F. Kennedy Yönetim Okulunda konferansta, " Türkiye'de demokratik sorun yaşayan grup ve bireyler var. Çocuklarına istedikleri isimleri koyamadılar, istedikleri dili konuşamadılar, istedikleri kitapları okuyamadılar. 'Eşit vatandaş' hissettirecek yasal düzenlemelere gitmek gerekiyor." diyerek kendi ülkesi olan Türkiye'yi, inanılmaz şekilde eleştirdi.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan da AP' de, ülkesini karalamış, "Türkiye'de Müslüman çoğunluğun da 'dini özgürlük sorunu" yaşadığını iddia etmişti.
Dengir Mir Mehmet Fırat ise New York Times' a verdiği demeçte, Atatürk devrimlerine dil uzatmıştı: "Topluma travma yaşatıldı. Bir gecede kıyafetlerini ve dillerini değiştirmeleri söylendi." demişti
Hülasa Türkiye'ye, "Hayır" demek için, her yolu mubah sayan Avrupa Birliği' nin riyakârlığı ve her alandaki çifte standardı, dün vardı bugün de var gelecekte de olacaktır. Çünkü hala "HAÇLI ZİHNİYETİ" ve "ŞARK MESELESİ" gündemdedir.
AB' DEN ÇİFTE STANDART
Türkiye de, AKP iktidarı döneminde, ilginç olduğu kadar dikkat çeken gelişmeler yaşanıyor. Nitekim Avrupa Birliği son ilerleme raporunda, "Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında, kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki...