Adalet ve Hukuk Aynı Şey mi?

Medyanın haber manşetlerine bir göz atmak bile, toplumumuzda adalet ve hukuk kavramlarının ne denli birbirine karıştırıldığını ortaya koymak için yeterlidir. Meslekten uzmanlığı olanların da bu karışıklığa düşmeleri pek şaşırtıcı değildir. Sonuçta bu ikili konusundaki karışıklık, toplumun ciddi düzeydeki bir genel kültür sorunudur.

Adalet, en genel anlamıyla hak edene hakkının verilmesi, eşitlerin eşit, eşit olmayanların farklı muamele görmesi ilkesine dayanan ahlaki ve felsefi bir idealdir. Bu çerçevede adalet, evrensel bir iddiaya sahiptir; zamana, mekâna ve kültüre göre farklı yorumlanabilir; yazılı olmak zorunda değildir; vicdan, etik, ahlak ve toplumsal değerlerle ilişkilidir. Platon’dan Aristoteles’e, Farabi’den İbn Haldun’a ve Kant’a kadar birçok düşünür adaleti, iyi düzenin ve doğru olanın temel ölçütü olarak görmüştür.

Adaletin bu tanımı karşısında hukuk nedir? Hukuk ise belirli bir toplumda yetkili organlarca konulmuş, yazılı veya yazısız kurallardan oluşan, uyulmaması hâlinde yaptırım içeren, kurumsallaşmış bir normlar sistemidir. Bu çerçevede hukuk somuttur, uygulanabilir ve denetlenebilir, devlet gücüyle desteklenir. Hukuk, adaletin kurumsal ifadesi olmaya çalışır; fakat her zaman adil olmak durumunda / zorunda değildir.

Adil olmayan hukuk mümkün müdür? Tarihe baktığımızda karşılaştığımız örnekler bu soruya açık bir şekilde evet cevabını verir. Örneğin köleliği meşrulaştıran yasaların, ırk ayrımını hukuki norm hâline getiren düzenlemelerin, kadınların oy hakkını dışlayan hukuk sistemlerin, otoriter rejimlerin yasal ama adaletsizuygulamalarının yeterli örnekler olduğunu görebiliriz. Bu örnekler, hukukî olanın her zaman adil olmadığını, ama çoğu zaman yasal olduğu için meşruymuş gibi sunulduğunu gösterir. Her adaletsizlik hukuksuz değildir; her hukuksuzluk da adaletsizlik değildir.

Bu noktada bir soru daha sorabiliriz. Hukuk adaletin garantisi midir? Tarihin de kanıtladığı gibi; hukuk, adaletin garantisi değildir; ancak onun en önemli aracıdır. Çünkü adalet tek başına soyut kalırsa uygulanamaz; hukuk olmadan adalet kişisel vicdana indirgenir; hukuk, adaleti genelleştirir ve öngörülebilir kılar. Ancak hukuk, gücü elinde tutanların çıkarlarına hizmet edecek biçimde kurgulanır ve uygulanırsa adaleti korumak yerine, eşitsizlikleri kalıcılaştıran bir mekanizma hâline gelir. Bu nedenle hukuk sistemlerinin demokratik meşruiyet, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkelere dayanması hayati önemdedir.

Adalet, sadece bireysel değil, yapısal bir meseledir. Hukuk eşit uygulanmıyorsa, yargı bağımsız değilse, hukuk güce göre işliyorsa orada hukuk vardır ama adalet yoktur. Bu noktada adalet, yalnızca mahkeme salonlarında değil; eğitimde, ekonomide, istihdamda, kültürel temsilde de aranmalıdır.

Bir kez daha sorarsak adalet ve hukuk aynı şey midir? Felsefeden sosyal ve tarihsel uygulamalara kadar karşımıza çıkan tüm örnekler bu soruya “Hayır” cevabını vermektedir. Adalet ve hukuk aynı şey değildir. Adalet, insanlığın ahlaki pusulasıdır. Hukuk ise bu pusulayı toplumsal düzene tercüme etmeye çalışan bir araçtır. İdeal olan, hukukun adalete yaklaşmasıdır; tehlikeli olan ise hukukun adaletin yerine geçmesidir. Adalet olmadan hukuk, zorbalığa; hukuk olmadan adalet, keyfiliğe dönüşür.

Yaşam Haberleri