İnsanların aynı konuda, dün söylediği ile bu gün söylediğinin birbirini tutmuyor olması, aslında çok da takıntı yapılacak bir durum değil benim için.
Zamana ve şartlara göre düşünce ve söylemler elbette değişebilir.
öyle ya!
Dün "Doğru" dediğiniz bir konu, o günün şartlarında belki gerçekten doğrudur ama o günün doğrusu bugün için "yanlış" hale pek tabi gelebilir.
Ya da…
Belki, o gün doğru olarak kabul ettiğiniz bir meselenin geçen süreç içinde yanlış olduğunu idrak etmiş de olabilirsiniz.
O yüzden…
Dün söylediklerinin bu gün tam tersini söyleyen, dün gösterdiği davranışın bu gün tam tersini gösteren insanlara çok da kızmayız.
Hele hele, dün söyledikleri ve yaptıklarının bu gün tam tersini söyleyen ve yapan insanlara "Hain-çıkarcı-İşine geldiği gibi davranıyor" muamelesi falan da asla yapmayız.
Tabii bir şartla:
Yani, dün söyledikleri ile bu gün söyledikleri arasındaki tutarsızlığı, mantıklı bir biçimde izah edebilmesi şartıyla.
Yani…
Süreç içindeki söylem ve davranışları arasındaki tutarsızlığın makul gerekçelerini ortaya koyabilmesi şartıyla..
İşte son güne kadar A partisinden aday olmayı bekleyip, olamayınca B partisine geçip o partiden aday olanlara bu yüzden kızıyoruz…
Ortaya mantıklı bir gerekçe koyamadıkları, dün ile bugün söyledikleri arasındaki farkı makul şekilde izah edemedikleri için eleştiriyoruz.
Hatta…
Siyaseti makam için yaptıklarını bu kadar aşikar biçimde ortaya koydukları için, illa aday olmak istedikleri için, kazanamayacağını bile bile sırf kendisini aday yapmayan partisine seçim kaybettirmek amacıyla başka partiden aday oldukları için kızıyoruz…
.....
Köye dönüş yolunu açmak…
Eski köyleri hatırlayan vardır…
Okulu, Sağlık Ocağı, Karakolu olan, en az bir tane de olsa, Bakkalı, Fırını, Camisi, Değirmeni, çeşmesi, Merası, köy kahvehanesi olan, hatta yakınlarında bir akaryakıt istasyonu bulunan köylerden bahsediyoruz…
Beyaz eşyadan tutun da çanak-çömleğe, halı ve giysiye kadar her türlü malın araçlarla getirilip meydanında satıldığı, çocukların gün boyu sokaklarında oynayıp, su motoru ve traktör sesinin yine gün boyu eksik olmadığı köylerden…
Hatta…
Tarla-bahçe işlerinin bitmesi ve akşamın çökmesiyle birlikte, yenilen yemeğin hemen sonrasında kadınların bahçelerde, erkeklerin ise kahvehane önünde toplanıp sohbet ettiği köylerden.
O köylerden bugün eser dahi yok…
O köylerde artık birkaç yaşlı ailenin dışında kimse yaşamıyor.
Hepsinin düzeni köyde bomboş vaziyette duruyor ama kendileri şehirde yaşıyor.
İnsanların yaşamadığı o köylerde artık Okul da, Sağlık Ocağı da, Karakol da yok…
Motor ve Traktörlerin de, sokakta oynayan çocukların da sesi duyulmuyor artık.
O cıvıl cıvıl köylerin üzerine ölüm sessizliği çökmüş.
Köyünü bırakıp şehre gelenler ise şehrin var olan sıkıntısını daha da arttırmış.
Bir taraf yok olmuş süreç içinde, diğer taraf ise içinden çıkılamaz hale gelmiş anlayacağınız.
xxx
Yapılacak tek şey; fabrika ayarlarına dönmek. O eski köyleri yeni haliyle yeniden kazanmaktır…
Aslına bakacak olursanız, Ecevit’in Köy-Kent projesi bu anlamda kıymetli bir projeydi…
O eski köy vaziyetini yeniden sağlama yolunda önemli bir uygulama olabilirdi.
Destek görmedi, umursanmadı, alay edildi…
İlk modelinin uygulandığı köyden kendisine oy dahi çıkmadı…
Hâlbuki ülkenin kurtuluşu adına yapılabilecek en önemli yol haritası olabilirdi.
Düşünsenize: böylesine bir proje ile şehirde yaşayan 40-50 bin kişiyi köyüne döndürebilseniz, ne tarımla ilgili bir probleminiz olur ne de gıda ve hayvancılık ile ilgili yaşayabileceğiniz bir sorununuz kalır.
öte yandan, köye dönüşün gerçekleşmesiyle, şehirlerde ne trafik, altyapı, kanalizasyon, imar sorununuz olur ne de, ulaşım, su ve hayat pahalılığı gibi sıkıntınız.
Bir taşla 25 kuş vurmanın hayata geçmesidir aslında köylere dönüşün yolunu yeniden açmak…
O eski köylerin, Okulu, Sağlık Ocağı, Karakolu ve diğer unsurlarıyla yeniden canlanmasındadır kurtuluş.
xxx
Büyükşehir belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in, köylerde az sayıda kalan üreticiye ücretsiz Dut, Marul, Domates fidesi dağıtması, üreticilerden süt toplayıp, bu sütlerin şehirde satılmasına aracılık etmesi bu anlamda son derece kıymetlidir.
Her belediyenin örnek alması, daha da çeşitlendirmesi ve mutlaka hayata geçirmesi gereken bir uygulamadır yaptığı aslında.
Hatta devlet çıkartacağı kanunla, “ köylere dönüşün yolunu açma “ görevi belediyeler için bizzat mecbur hale getirmelidir…
xxx
Not- Bu arada, Yılmaz Büyükerşen’in hayata geçirdiği, çiftçi ve köylüye can vermeyi amaçlayan bu önemli projesini hemen her ortamda anlatmak yerine, Kıbrıs’tan, Ukrayna’dan, Süleyman Şah türbesinden falan bahsetmesine hiçbir anlam veremiyorum. Türkiye’nin belediyeciliği ile örnek gösterdiği Büyükerşen’in, uyguladığı güzel belediyecilik örnekleri yerine alakasız konuları anlatmasının doğru olduğunu da düşünmüyorum…
.....
Bir fotoğraftan seçim galibiyeti falan çıkmaz…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK parti Odunpazarı adayı Volkan Doğan’ın afişinin önünde ki bir çöp kutusunu karıştıran kadın fotoğrafı…
çekildiği andan itibaren önce sosyal medya üzerinde paylaşılan, ardından gazetelerde yer bulan, en son CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında gösterdiği fotoğraftan bahsediyoruz.
Bir anda gündem oldu…
Bir tara bu fotoğraf üzerinden “İşte ülkenin geldiği son durum” yorumları yaparken, diğer taraf kadının varlıklı olduğunu, kendisi için değil, hayvanlara yiyecek vermek için çöpü karıştırdığını ispat etmek uğraşına düştü.
öncelikle şunu söyleyelim ki, gazete olarak ne söz konusu fotoğrafı kullanıp haber yapma gereği duyduk, ne de fotoğraf ile ilgili gelişmelere gazetemizde yer verme gereği hissettik…
Zira…
Bir kadın yiyecek için çöpleri karıştırıyorsa, bu durum ülkenin batmış olduğunu göstermez.
öte yandan…
-“Fotoğraf tamamen yalan” diyenlerin “ülkede bu durumda olan hiç kimse yok” ısrarında bulanmaları da, her kurulan Pazar sonrası birçok insanın o pazarda atılan sebze ve meyveleri toplayıp yemek için topladığı gerçeğini değiştirmez.
Kısacası…
Bize göre fotoğraf üzerinden yaşananlar son derece boş işler…
O yüzden…
Her iki taraf da fotoğraf üzerinden algı yarattığını zannedip “nasıl gol attık” falan diye havalara girmeye kalkmasın…
Zira…
Söz konusu fotoğraftan seçim galibiyeti de başkanlık da çıkmaz…
.....
Herkes her şeyin uzmanı olmuş…
Dün bir resmi kuruma düştü işimiz.
Kurumda çalışan bir memur bir yandan biriyle konuşuyor bir yandan da bizim işimizi hallediyor.
O sırada konuşmalara kulak kesiliyoruz istemeden…
Adam: “40 bin lira bankadan kredi aldım. ödeyemedim. Bu gidişle ödemem de mümkün değil”
Memur: “üzerinde görünen maaş ya da ev falan var mı?”
Adam: “Emekli maaşım var. Bir de üzerimde evim”
Memur: “Emekli maaşına zaten haciz falan gelmiyor merak etme. Fakat biran önce tanıdığın ve güvendiğin birine evin değerinden biraz fazla oranda bir senet ver. O da senedi işleme koydurtsun. Böylece hiçbir alacaklı evine dokunamaz. çünkü birinci sırada o yer alır”
Adam: “öyle yapayım değil mi?”
Biz duyduklarımız karşısında şaşkınlık içindeyiz…
Düşünsenize, insanlar aldıkları borcu ödememenin yollarını da artık öğrenmiş.
Doğru olup olmadığı kafamızı kurcalıyor.
Arıyoruz bir Avukat arkadaşımızı ve olayı anlatıp “doğru mu?” diye soruyoruz…
-“Bu d bir yöntem sonuçta ama o iş öyle söylendiği kadar kolay değil. öncelikle bunun için 10-15 bin lira bir masraf çıkar. Banka, senedin kasıtlı verildiğini bir şekilde ortaya çıkartabilir. En geç 2 yıl sonra banka evin satışını isteyebilir. Anlayacağın evinden de olabilir vs.” dedi…
Vallahi şaşırdık!
Herkes her şeyin uzmanı haline gelmiş…