AK parti Eskişehir'de ne yapar?

AK parti 2004 yılında Eskişehir'de Büyükşehir Belediyesini kaybetti.
AK Parti 2009 yılında Büyükşehir Belediyesi ile birlikte Tepebaşı Belediyesini kaybetti.
AK Parti 2014 yılında Büyükşehir ve Tepebaşı Belediyesi ile birlikte Odunpazarı Belediyesini de kaybetti.
AK Parti 2014 yılında Büyükşehir ve merkez iki ilçenin dışında, elinde olan 2 ilçeyi daha kaybetti.
Bunun dışında...
AK parti, Büyükşehir, Tepebaşı ve Odunpazarı ile kaybettiği Han ve Mahmudiye belediyelerinin haricinde kazandığı 10 ilçede bir önceki seçime göre önemli derecede oy kaybetti.
Sonuç olarak...
Zaman zaman bize soruyorlar "Önümüzdeki seçimlerde ne olur?" diye.

Hatta...
-"Bu defa AK parti Belediyeleri alır mı?" diye de soru yöneltiyorlar.
Her defasında aynı şeyi söylüyoruz...
AK parti her seçimde, elindekileri kaybediyor.
Her seçimde oy kaybı yaşıyor.
Demek ki sonucu değiştirecek yeni bir şey söylemiyor.
Eğer bu defa da yeni bir şey söylemeyecekse, partinin bu kronolojik düşüşü devam eder.

Kısacası...
Bir dahaki seçime, elindeki ilçeler de bir bir gider.
O yüzden AK parti'nin Eskişehir'de yeni bir şeyler yapması, yeni bir şeyler söylemesi lazım.
Eskide kalmış kafa ve düşünce ile yeni bir şeyler üretilir mi?
Bunu da göreceğiz bakalım...

***

Siyaset bu işte...

Uydurulan ve yakıştırılan hikâyeler diktatörün kulağına kadar gelmiş.
Gizli polis şefine bu hikâyeleri kimin uydurduğunu bulmasını söylemiş.
Polis şefi aramış taramış, ülkeyi altüst etmiş ve sonunda yaşlı bir adamı bulmuş.
Adamı diktatörün huzuruna çıkarmışlar.

Diktatör sormuş:
"Bu hikâyeleri sen mi uyduruyorsun?"
"Evet."
"Uydurduğun hikâyelerle benim itibarımı ve şöhretimi sarstığının farkında değil misin?"
"Farkındayım ama, ne yapayım ki mesleğim!"
"Peki, sen her seçimde bu milletin beni yüzde 99,99 oy oranıyla seçtiğini bilmiyor musun?"

Yaşlı adam derhâl ellerini havaya kaldırarak itiraz etmiş:
"İşte bu hikâyeyi ben uydurmadım!"
Yönetenler her zaman halkın tamamının kendisine destek verdiğini zanneder ve bir kişinin eleştirisine bile tahammül edemez.

HHH
Bölükbaşı Meclis'in merdivenlerinden iniyormuş. İsmet paşa yetişmiş ardından ve iki basamak kala elini atmış Bölükbaşı'nın boynuna.
İsmet Paşa elini Bölükbaşı'nın boynunda görenler, ortaklık ve samimiyetin resmi olarak yorumlamışlar durumu ve Bölükbaşı'na sormuşlar; omzuna İsmet Paşa kuşu kondu, hayırlı olsun vezninde.
"Bu iş, ne iştir Bölükbaşı?"
Bölükbaşı muzipçe:
"İsmet paşa boynuma ip ölçüyor! Anlamadınız mı?"
Siyasette dostluk da düşmanlık da ebedi değildir ama nedense her ikisi de yadırganır.

HHH

Türkiye'ye gelip DTP'nin başına geçtikten sonra halka hitaben ilk konuşmasını yapan Mehmet Ali Bayar:
-Sizin için bir şey istiyorsam namerdim." demiş..
Kalabalıktan bir uğultu yükselmiş..
Bayar durumu çabuk toparlamış:
-Kusura bakmayın..'Siyasette başarılı olmak için Demirel'in yaptığının tam tersini yap..' dediler de...
Siyasette her zaman rakibin yaptığının tersini yaparak iktidar olunmaz.
HHH
Bir çocuk, politikacı olan babasına sormuş;
-"Babacığım, politikada vatan haini kime derler?
-Bizim partiyi bırakıp başka partiye gidene oğlum..
- Peki, başka partiyi bırakıp sizin partiye gelene ne derler?
- Vatan evladı derler oğlum, vatan evladı...
Siyasette aslında herkes eleştirdiği rakibi kadar defoludur.
HHH
Nasrettin Hoca cenaze alayının başında ve tabutun yanında yürümekteymiş. Birden tabutun kapağı aralanmış, defnedilecek kişi başını kaldırıp, Hoca'ya yalvarmaya başlamış,
- Hoca ben ölmedim, bir baygınlık geçirdim... Ama beni öldüm sandılar, yıkadılar, duamı ettiler, namazımı kıldılar, şimdi beni diri diri gömecekler. Durdur şu cemaati, beni kurtar!
Nasrettin Hoca şöyle bir etrafa bakmış. Sonra tabuttan başını kaldırıp, kendisine yalvaran adama dönmüş,
- Kardeşim, bu kadar kalabalık cemaate benim laf anlatmam mümkün değil, sana Allah rahmet eylesin!
Siyasette, siyasetçiler bildiklerinin ancak onda birini söyler...

***

CHP'li her
Belediye Başkanı...

-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, başkanlık yaptığı yerde kendisini partinin üzerinde görür.
-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, kerameti kendinde görüp "Ben olmasam CHP kazanamazdı" havasındadır.
-CHP'li ne kadar Belediye başkanı varsa, kendisini seçilmiş sultan sayar.
-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, bulunduğu yerde CHP örgütlerini ele geçirmek ister.
-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, kendi krallıklarını kurar.
-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, partiye ayar verir.
-CHP'li ne kadar Belediye Başkanı varsa, parti ile ilgili her türlü dizaynın kendisi tarafından yapılacağı hakkını kendisinde bulur...
Tüm bu anlattıklarımız aslında yanlış gibi gözükse de doğrudur.
Zira...
Seçilmişlikleri, görevleri ve imkanları nedeniyle Belediye Başkanlarının kendisini parti üzerinde görmesi, "Ben olmasam parti kazanamazdı" diye kerameti kendinde bulması, görev yaptığı yerleşim yerinde sultanlığını ilan etmesi, parti örgütlerini ele geçirmek istemesi ve hatta partiye ayar vermesi gücün getirmiş olduğu bir zehirlenme sonucu ortaya çıkan durumdur.
Burada asıl yanlış olan...
Kendisini partinin üzerinde gören, kerameti kendinde bulan, sultanlığını ilan eden, partiyi hem dizayn etmeye kalkıp hem de partililere ayar veren belediye başkanlarına parti yönetimi tarafından ses çıkartılamıyor olmasıdır.
O yüzden Belediye Başkanlarına bu yaptıkları yüzünden kimsenin kızma hakkı yoktur.
Çünkü...
Belediye Başkanları, başkanlık yaptıkları şehirde, hemen her alanda olduğu gibi partisinde de baskıcı gücünü sonuna kadar kullanmayı ister.
Bu durumun yarattığı sıkıntının eğer hesabı sorulacaksa, bu hesap, belediye Başkanlarına "Burada dur bakalım!" diyemeyen, "partiyi sizler değil bizler yönetiyoruz" demesi gereken parti yönetimidir.
Sonuç olarak...
İktidara gelmenin yolu belediyelerden geçer.
Bu, AK parti'yi 13 yıldır belediye kadrolarının yönettiği gerçeği ile ortaya çıkmış bir durumdur.
Ancak...
İktidara gelememenin de yolu yine belediyelerden geçer ki, galiba bu da CHP'yi tarif eden bir durum olarak çıkıyor karşımıza...