Uzunca bir süredir toplumda ayrışma var.
Bu ayrışma son yıllarda iyiden iyiye arttı.
Eskiden mesele olmayan, üzerinde durulmayan, normal karşılanan siyasi düşünceler, yaşanan bu süreçte her şeyin önüne geçti.
Akrabalar birbirlerini dışladı, komşular birbirinden uzaklaştı, sokakta, sosyal medyada aynı düşünceyi savunan insanlar birliktelikler oluşturdu.
Kamplaşma öylesine kalın çizgilerle birbirinden ayrıldı ki hemen her şey siyasi düşünceye endekslendi.
İnsanlar, kendi düşünceleri doğrultusunda yanlış’a “yanlış” demeyi, doğru’ya “doğru” demekten imtina eder hale geldi.
Pek çok insan, kendi düşüncesinin yanlışı içinde “doğru”, karşısında olduğu düşüncenin doğrusu içinde “yanlış” arar bir konuma geldi.
İşte bu ayrışma, bu kamplaşma ve bu birbirini öteleme durumu, yapılacak referandum açısından tepe noktasına ulaştı.
Referandum’da “Evet” demeyi düşünenlerin, “hayır” diyecek olanlara tahammülü kalmadı.
Referandum’da “Hayır” demeyi düşünenlerin, “Evet” diyecek olanlara karşı Sıtkı sıyrıldı.
öyle bir hale geldi ki bu mesele…
Bu ülkeye dışarıdan müdahale edecek herhangi bir ülkeye, bir dış güce, herhangi bir mihraka gerek bile kalmadı.
öylesine insanları ayrıştırdı ve birbirini ötekileştirdi ki bu süreç…
Eğer biz eski fabrika ayarlarına dönmez isek…
Akalımızı başımıza toplayıp bu son derece tehlikeli sürece son vermez isek…
Ve…
Biz bu sürecin geriye dönülmez bir konuma gelmesi için aynı katkıyı vermeye devam eder isek…
Bu ülke topraklarında gözü olanların bundan böyle herhangi bir girişimde bulunmasına adeta ihtiyaç kalmayacak…
Zira…
Onların bu topraklar için yüzyıllar boyu isteyip de yapamadığını biz zaten bu gidişle en alasından yapacağız…
.....
Gülelim mi? Ağlayalım mı?
Yer Osmangazi üniversitesi öğretim üyeleri yemekhanesi.
öğretim üyeleri her öğlen olduğu gibi yemeklerini alıyor ve başlıyorlar yemeğe.
O sırada öğretim üyelerinden birinin aldığı çorbanın içinden yabancı bir cisim çıkıyor.
Başta ne olduğunu anlayamıyor.
Yanında bulunan diğer öğretim üyeleriyle birlikte çorbanın içinden yabancı cismi çıkartıyorlar dışarıya.
Bir de ne görsünler? çorbanın içindeki yabancı madde, ameliyat eldivenine ait bir parmağın bir parçası…
Yemek yenmiyor tabii…
öğretim üyesi yemekhanenin sorumlusuna götürüyor tabağı olduğu haliyle.
Soruyor “bu ameliyat eldiven parmağının bu çorbanın içinde ne işi var?” diye.
Görevli “Olur hocam böyle şeyler” diye geçiştirmek istiyor.
öğretim üyesi “nasıl olur yahu? Biz bunu yiyoruz” diye çıkışınca da, görevli “O zaman bir şikâyet dilekçesi yazıp verin” diyor…
Yer üniversite öğretim üyeleri yemekhanesi.
öğretim üyesinin çorbasından çıkan ameliyat eldiveni…
Ne diyeceğimizi bilemedik…
Gülelim mi? Ağlayalım mı?
......
Oradan…Buradan…
Köylünün biri, sürekli tarlasına zarar veren ve tarlayı perişan edenin ne olduğu anlamak için, bir plan yapar. Bir kuytu köşeye çekilir ve gece gündüz beklemeye karar verir. Akşam karanlığı yeni çökmüştür ki; bir hışırtı duyar ve dikkat kesilir. Bir de bakar ki kocaman bir ayı. Tarladaki ekinden koparıyor, kokluyor beğenmediklerini atıyor, beğendiklerini karnını doyuruncaya kadar yiyor. Köylü çok şaşırıyor ve emin olmak için, bir akşam daha bekliyor. Ertesi akşam yine aynı ayı, aynı şekilde geliyor ve ekinleri koparmaya başlıyor. Köylü dayanamıyor, tüfeğini doğrulttuğu gibi ayı orada vurup öldürüyor. Olay resmi makamlara intikal ediyor... Hakim duruşmada soruyor:
- Evladım! Sen av yasağı olduğunu bilmiyor musun? Bu hayvanlar koruma altında. Nasıl bu hayvanı öldürürsün? Yasalara göre; tutuklanman ve 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılman gerekiyor.
Köylü çok şaşırıp, hakime soruyor:
- Nasıl olur hakim bey bu hayvan benim bütün tarlamı mahvetti. Hatta bana da saldırdı. Ben de onu öldürdüm!
Hakim:
- Vallahi evladım! Bu kanunu ben yazmadım. Bunu meclistekilere soracaksın ben sadece uyguluyorum.
Köylü bir kez daha şaşırır ve şöyle der:
- Bu ayının da mecliste adamı varsa pes doğrusu!
***
Diktatör bir akşam bar içeri girer. Tezgâhtara yaklaşır. Hafif içkili bir adamın yanına çöker. Oradan buradan konuşurlarken sorar:
- Böyle her gün içmek için ne kadar kazanıyorsun?
Sarhoş:
- Günde 2 bin lira.
- Peki kemerleri biraz sıkalım diye ücretleri azaltıp, koşulları ağırlaştırsak, ne kadar kazanırsın?
Sarhoş:
- 4 bin lira.
- Peki biraz daha sıkarsak kemerleri?
- O zaman 5 bin liraya para demem.
Diktatör:
- Bu ne biçim iş. Köküne kadar sıkarsak?
- O zaman muhakkak 10 bin lira kazanırım!
Diktatör iyice şaşırıyor, adamın ne iş yaptığını da çok merak ediyor.
- Şeytan mısın, nesin? Ne iş yapıyorsun?
- Mezarcıyım!...
***
Adamın biri yolda giderken, birden ayağı kayıp düşmüş. Arkasından gelen adam, kalkmasına yardım etmiş. Düşen adam teşekkür ettikten sonra:
- Sizin bu iyiliğinize nasıl karşılık verebilirim? demiş.
- Vallahi ben şimdiki iktidar partisinin bir üyesiyim. İlk seçimlerde bizim partiye oy verirseniz, ödeşmiş oluruz...
Adam ters ters bakmış karşısındakine:
- Beyefendi... Beyefendi... demiş.
Ben düşünce k...çımı yere vurdum, kafamı değil!...
.....
Biraz da gülmek lazım
Büyük şirketlerden birinin patronu, bilgisayar sistemleriyle ilgili önemli bir arızanın acilen giderilmesi için bilgisayar mühendislerinden birinin evine telefon eder.
Karşı taraftan fısıldayan bir çocuk sesi
- "Alo" der. Patron sorar:
- "Baban evde mi?" çocuk fısıldayarak cevap verir:
- "Evet".Patron sorar:
- "Onunla konuşabilir miyim?" çocuk fısıldayarak cevap verir:
- "Hayır".Patron şaşırarak:
- "Peki annen evde mi?".çocuk fısıldayarak:
- "Evet".Patron:
- "Peki onunla konuşabilir miyim?".çocuk yine fısıldayarak:
- "Hayır".Patron şaşkın:
- "Orada başka kimse var mı?"
- "Evet" der çocuk fısıldayarak.
- "Bir polis memuru var".Mühendislerinden birinin evinde polisin ne işi olduğuna anlam veremeyen adam sorar:
- "Memur beyle konuşabilir miyim?"
- "Hayır" der ufaklık, şu anda meşgul".İyice meraklanan patron:
- "Neyle meşgul?" çocuk fısıldayarak cevaplar:
- " Annem babam ve itfaiyeci amcalarla konuşuyor"
Meraklanan ve endişelenen patron, telefondan gittikçe artan bir gürültu duyar:
- "Bu ses de ne?.." diye sorar.
- "Helikopter" der çocuk, hala fısıldayarak.Panikleyen patron:
- "Neler oluyor orada" diye sorar.çocuk hala fısıldayarak:
- "Arama kurtarma timi geldi".Patron endişeli ve neler olduğunu bilememenin kızgınığı içinde:
- "İyi de neyi arıyorlar...?".Küçük çocuk hala fısıldayarak ve kıkırdayarak cevap verir...
- "BENİ..."