AKLISELİM DÜŞÜNMEK

Jandarma Genel Komutanlığı, tarafından yayımlanan faaliyet raporunda, ülke bütünlüğünün parçalanmasına yönelik tehditlerin; içte ve dışta artan yoğunlukta, güç kazanma çabası karşısında, değişen güvenlik algılamaları...

Jandarma Genel Komutanlığı, tarafından yayımlanan faaliyet raporunda, ülke bütünlüğünün parçalanmasına yönelik tehditlerin; içte ve dışta artan yoğunlukta, güç kazanma çabası karşısında, değişen güvenlik algılamaları temelinde, iç güvenliğin sağlanması ve korunması öncelik kazanmıştır." ifadeleri yer aldı.
Raporda da belirtildiği gibi, Küreselleşmenin getirdiği dinamik ortam; ülkelerin, iç ve dış güvenlik ayrımının belirsizleşmesi ve güvenlik paradigmalarının değişmesi neticesinde, kamu düzeni ve yasal kurumların da içerisinde olduğu, ulusal güvenliğe yönelik tehditler farklılaşmış, terörizm, ayrılıkçı hareketler, etnik ve dini çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması, uluslararası organize suçlar ve siber terörizm gibi asimetrik tehditler, yeni parametreler olarak ortaya çıkmış ve güvenlik algılamalarını, büyük ölçüde değiştirmiştir.
Ülkemizde, bu tür gelişmelere karşısında, AK Parti iktidarı, özellikle de Başbakan Sayın ERDOĞAN, PKK terörünü bitirmek için atağa geçti. Kamuoyunda olumlu hava yaratmak için de ciddi bir çalışma var ama Oslo ve İmralı görüşmelerinde, ne gibi vaatlerde bulunuldu, hala bilen yok.
Elbette ülke de barış, herkesin ortak arzusudur. Ancak belirsizlik karşısında, muhalefet kaygılıdır. Özellikle de MHP Lideri Sayın BAHÇELİ, " Ülkemiz, AKP tarafından sürüklendiği uçurumun kenarında, üzerinde derin ve karanlık senaryoların, test edildiği kobay bir ülke durumuna düşürülmüştür." sözleri karşısında, kaygı duymamak mümkün mü?
Sayın BAYKAL, "Ulus devlet, bireyin niteliklerine göre kurulan bir devlet değildir. İnanç ve etnik kimlik üzerine, bir yapı kurulmaz. Ulus devlet, hepsini kapsar. Ulusu kaldırdığınızda aşiretçilik, etnik kimlik, inanç kimlikleri olarak ortaya çıkar. Bu durumda, etnik siteye dayalı bir yapının geçerliliği olmamıştır. Lübnan'ın durumu ortadadır. Ulusal kimlik korumalı, " sözleri ile bir gerçeği kamuoyu ile paylaştı.
Ayrıca Yurtta sulh, cihanda sulh, halkımızın ortak hedeftir. Ancak geçmişten gelen güvensizlik duygusu, PKK ve yandaşlarının istekleri, şüpheler üretiyor: Haklı olarak Türk kamuoyu, "Devlet ne verdi de PKK anlaşmaya razı oldu? Bölünmeye mi gidiyoruz? PKK silâh bırakacak mı? Sınırlar değişecek mi?" gibi endişeler var. Üç aşamalı olduğu söylenen sürecin, birinci aşaması hakkında açıklamalar yapılırken, 2.ve 3. aşamalar hakkında ve halkın kaygılarını giderici hala inandırıcı bir açıklama yok.
Halkımız kaygılarında haklıdır. Nitekim Kürdistan Post gazetesi yazarı Zülküf Azew, "Kürtler yeryüzünde sömürgecisiyle ortaklık kurmak isteyen tek ulus konumunda. Oysa geçtiğimiz 10 yıl içinde, Kürdistan'ın, güneyi özgürleşti, Batı Kürdistan'da çok önemli olanaklar ortaya çıktı, pek çok Batı Kürdistan kenti özgürleşti. Sıranın İran üzerinden, Doğu Kürdistan'a gelmiş olduğu neredeyse kesin" dedi.
Çağımızda, demokrasi demek, etnik kimliklerin hukuki bir kimlik kazandığı bir yapılanma demek değildir. Dünyada, hiçbir uluslararası temel belgelerde, siyasi kimliklerin, etnik kimliklere dayalı olması kabul görmez. Ancak batı ülkeleri, etnik kimlikleri kullanarak, ülkeleri ve bölgeleri yeniden şekillendiriyor.
Aslında batılı ülkeleri, geçmişte de pek çok senaryoyu gündeme getirdiler. Nitekim Osmanlı Devleti'ni, fikri ve fiziki bakımdan bölmek isteyen, batılı güçler, Kürdistan ve Lazistan gibi sözde, eyaletler adı altında yeni bir coğrafi bölge ve suni bir kimlik oluşturmanın tertibine soyunmuşlardır. Ancak bu uzun sürmemiş, söz konusu idari düzenlemenin sakıncaları anlaşılınca, hemen yürürlükten kaldırılmıştır.
Elbette bu tür senaryolar, dün vardı, bugünde var, gelecekte de olacaktır. Önemli olan bu tehlikeleri zamanında tespit etmek, gerekli tedbirleri almaktır. Çünkü Türk devlet geleneğinde, millet ve devlet bekası, her türlü mülahazanın üstünde ve önündedir.
Ülkemizdeki gelişmeler karşısında, aklıselim düşünen kesimler de var. Nitekim 31 Baronun yayınladığı bildiride, "Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan herkes aynı vatan toprağını, bin yıldır paylaşan, ortak değerlere sahip, müşterek aileler kurmakta sakınca görmeyen, her türlü tahrike rağmen, toplum tabanında çatışmaya girmemiş, toplumsal barışı gerçekleştirmiş, bu toprakların vatandaşları ve Türk Devletinin eşit ve şerefli üyeleridir. Hiç kimse, ya da hiçbir güç, bu topraklarda yaşayan insanların, birlikte yaşama iradesini bozamaz." tespitine katılmamak mümkün mü?
Ayrıca Anayasa'nın, 66/1.madde hükmüne göre, "Türk devleti' ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür". Türk milleti, bir ırkı değil, bu ülkedeki tüm vatandaşları ifade etmektedir ve bu topraklar üzerinde yaşayan, bütün insanları kucaklayan bir kavramdır. Türklük kavramı, etnik ve biyolojik değil, sosyolojik ve kültürel bir kavramdır. Irka aidiyeti değil, ülkeye ve Türk Milletine, mensubiyeti ifade eder. O nedenle de iktidar ve muhalefet, olaylar karşısında, aklıselim düşünmek zorundadır. Aksi halde arzu edilmeyen gelişmeler, bugünleri aratır. Kaos da kaçınılmaz olur.

Haberleri