Büyük Önder Atatürk,"Türk demek, dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen kişi, her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne ve ulusuna bağlılığını öne sürerse buna inanmak doğru olmaz." demiştir.
Bu gerçek ortada iken, YÖK Genel Kurulu Mardin Artuklu Üniversitesi'nde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü açılması talebini daha detaylı değerlendirilmek üzere 10 Eylül 2009 günü yaptığı toplantıda, ana veya yabancı dil olarak kabul etmenin yaratacağı sakıncalar nedeniyle, Kürtçe' yi üniversiteye "yaşayan dil" formülüyle soktu. Dicle Üniversitesi'nin Kürtçe bölüm talebi ise "siyasi irade" gerekçesiyle reddedildi. Ancak Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Omay, Yüksek Öğretim Kurumu tarafından alınan kararla açılacak Yaşayan Diller Bölümü'nün isminin rahatsızlığa neden olacağını, halkı rencide edeceğini açıkladı. Böylece, üniversite' nin isteğinin hiçte masum olmadığı ortaya çıkmış oldu.
Ayrıca CHP Lideri Sayın BAYKAL' ın, "...Üniversitelerde ana dilde eğitim için kürsü kuralım. Milli eğitime bağlı okullarda seçmeli de olsa anadili öğretelim ve eğitim yapalım. Yani, tarihi, biyolojiyi, edebiyatı anadilde öğretelim. Uygulaması Türkiye' yi bölünmeye götürür. " sözleri AKP iktidarı tarafından dikkate alınır mı bilinmez ama Türkiye, tehlikeli bir senaryo ile karşı karşıyadır.
Ana dille Eğitimin sakıncaları, devleti yönetenler tarafından da sıkça gündeme getirildi. Nitekim TBMM Başkanı Sayın Toptan, 'Kürtçe eğitim, seçmeli ders gibi düzenlemelerin anayasada yer almasını, Türkiye için en büyük tehlike ve yanlış olarak görüyorum. O zaman Türkiye'yi paramparça ederiz' sözlerine katılmamak mümkün mü?
Başbakan Sayın Erdoğan da, Diyarbakır Barosu Başkanı, anadilde eğitim ve üniversitelerde Kürdoloji bölümleri açılması önerisine: 'Sadece Kürt kökenli vatandaşlar yok. Çerkezler, Lazlar var. Başkaları isteyince ne olacak? Bizde güzel bir laf var, atış serbest, bekâra karı boşamak kolay' cevabını vermişti.
Sayın BAHÇELİ ise "Kim, özel hayatında anadiliyle konuşmak istiyorsa konuşsun. Buna engel olacak hiç kimse yoktur. Saygı duyarız. Ancak biz, Türkçe konuşup, Türkçe söyleyip, Türkçe düşünmeye devam edeceğiz" diyerek tepki gösterdi.
Masum bir kültürel hakkın tanınması sorunu olarak Türkiye'nin önüne getirilen bu konunun, DTP ve PKK için, taşıdığı hayati önem, Türk milletinden, ayrı bir millet kimliği ve ayrı milli mensubiyet duygusu yaratılmasında, dilin temel vasıta olmasından kaynaklanmaktadır. Yine PKK, DTP ve sanal aydınlar, Kürtçe öğrenim ve yayın, bu mihraklarca Türk milletinde buluşmuş insanlarımızın, farklı milli kimlik şuuru yerleşmesinin, en etkili vasıtası olarak görülmektedir. Bu tablo Balkan Toplumlarında da yaşandı. Sonuç ise ortadadır.
TRT'nin 1 Ocak 2009'dan itibaren özel tahsisli bir kanalda Kürtçe yayınlarına başlaması, siyasi gündemin en çok tartışılan konularından birisi olmuş, AKP hükümetinin, bu tehlikeli açılımı bazı çevreler tarafından "sessiz siyasi ve zihni devrim" olarak alkışlanmıştı. Elbette kimsenin anasının dilini beşeri ilişkiler içinde öğrenmesine mani olmayan bir anlayışla meseleye yaklaşması gerekir. Ancak anadilin, kamusal alana taşınması, yazıya dökülmesi, resmiyet kazanmasına zemin oluşturulması, milli kimliğin kırılmasında kritik bir eşik olacaktır. Ayrıca dünya dil literatüründe KÜRTÇE diye bir dil yoktur. Gerçek bu iken siyasi iktidar eliyle, Kürtçe diye bir dil ve millet yaratılmaya çalışılıyor.
İktidarı bu girişimi ile de Türkiye' de bulunduğu söylenen, 35 ayrı dil ve lehçeye de televizyon kanalı kurma hakkı doğmuştur. Böyle bir ortamda, "ULUS" ve "ÜNİTER" devletin sonu olur. ABD, AB, PKK ve DTP' nin isteği de bu değil midir?
Yine Güneydoğulu bazı milletvekilleri, Başbakan Tayyip Erdoğan' a verdikleri 3 Nisan 2006 tarihli raporda, "Kürt Sorunu " ve "Özgürlüğümüzü istiyoruz" söylemleri ile bazı istekte bulundular. İstekleri arasında, "Türkiye'de Kürtçe, Türkçe ile birlikte resmi dil olması."," İlköğretimden başlayarak Kürtçe dil ve Kürt folklorik değerlerinin eğitim ve öğretiminin yapılması." da vardı. Başbakan, bu istekler karşısında ne söyledi bilinmez ama aynı istekler "Kürt Açılımı" veya "Demokratik Açılım" adı altında yeniden gündemdedir.
Türk halkı, artık gerçekleri görmelidir. Kürt açılımı, terör örgütü ve yandaşlarını muzaffer kılmaktır. Oysa çözüm; ne anadille eğitim, ne de demokratik açılımdır. Tek yol, örgütün silah bırakması ve teröristlerin de adalete teslim olmasıdır. Ayrıca demokratik hakların, "ÜNİTER" ve "ULUS" devlete zarar vermeyecek şekilde, ayrım yapmadan tüm etnik gruplara verilmesidir. Aksi halde Anadille eğitim veya yalınız Kürtlere hak verilmesi, Türkiye açısından felaket olur.
ANA DİLLE EĞİTİM TÜRKİYE'Yİ BÖLER
Büyük Önder Atatürk,"Türk demek, dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen kişi, her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir kişi, Türk kültürüne...