Aşırı Tüketimle Yaşamı Anlamsızlaştırma

Çağımızın ekonomik sisteminin önemli bulduğum bir yönü var. Sistem, sadece mal ve hizmetleri üretmiyor. Aynı zamanda ‘ihtiyaçları’ da yeniden üretiyor. Bir başka deyişle; insanlar için sürekli yeni ihtiyaç türleri geliştiriyor.

Çağımızın ekonomik sisteminin önemli bulduğum bir yönü var. Sistem, sadece mal ve hizmetleri üretmiyor. Aynı zamanda ‘ihtiyaçları’ da yeniden üretiyor. Bir başka deyişle; insanlar için sürekli yeni ihtiyaç türleri geliştiriyor. Sizi tüketmeden yaşayamayacağınıza, daha fazla harcamadan mutlu olmayacağınıza inandırmaya çalışıyor. Tüketilecek olanlar arasından seçim yapmanın ise ‘özgürlük’ olduğunu ezberletmeye çalışıyor. ‘Tüketim toplumu’ denen olgunun ruhu bu…

Son yıllarda klasik olma özelliğine sahip ürünlerin giderek azaldığını fark etmişsinizdir. Yeni kuşak mal ve hizmetlerin neredeyse tamamının ömrü son derece kısa. Bir yıl gibi bir süre içinde söz konusu ürün piyasadan çekiliyor ve unutuluyor. Yıllarca kullandığımız masa telefonları çağından 12 ayda cep telefonunu değiştirmeyi düşündüğümüz bir döneme geldik. Ekonomik durumumuzun elverdiği ölçüde; dolaplarımız, giymediğimiz elbise ve ayakkabılarla doldu. Pirincin tanesini sakındığımız bir sosyal yaşam anlayışından toplum olarak tonlarca yiyecek maddesini çöpe attığımız bir kayıtsızlık çağına vardık. Özetle; ‘tüketim’, en çok yücelttiğimiz değer oldu.

Bu çağda insanlar ‘tüketerek’ mutlu olmaya çalışıyorlar. Tüketilenler arasında ise sadece mal ve hizmetler yok. Değerler, inançlar, ilkeler ve ilişkiler de var. Tüketildikçe tüketilenin doğallığı, insan yaşamına uygunluğu ve kalitesi de azalıyor. Doğallığı tüketirken, insana uygun olmayan bir yaşam modelini biteviye yeniden üretiyoruz. Tarihten ve yaşamdan yıllar boyu uzanıp gelen anlamları yok etmeyi ‘marifet’ sayar olduk. Bu marifetin bir ‘entelektüel’ adı bile var. Postmodernizm deniyor. Bana kalırsa; insanın kendine ve kendi doğal yaşamına yabancılaşmasından başka bir şey değil.

Yaşamın cazibe noktası olmayı sürdüren kentleri de böyle bir anlayışla donatmaya başladık. Ülkedeki hemen her kentin her noktasında plastik, çirkin, kopya, kaba, banal ve sevimsiz kent alanları ve mobilyaları karşımıza çıkıyor. Kentin ve insanın doğasına ait olmayan o kadar çok unsur her an bizi çepeçevre sarıyor ki… Biraz daha fazla ‘ekonomik yarar’ elde edebilmek adına çirkinlikleri peş peşe üretmekte üstümüze yok doğrusu… Kentleri yok eden depremler kentsel kozmetikler yerine yaşamın sürdürülebilirliğine önem vermemiz gerektiğini defalarca hatırlatıyor.

Kentsel yozlaşma, öylesine bir süreç ki; dünyanın tüm yerleşimlerini hızla birbirine benzeten bir kopya makinesi gibi... Herhangi bir kentin bir noktasına ‘ışınlandığınızda’, bu yerleşimi bir çırpıda tanımanızı sağlayacak ipuçları giderek yok oluyor. Neredeyse her kent, her semt, her sokak bir genetik kopyalanma yarışında. Bölgesel ve yerel simgeler, pozisyonlarını büyük bir hızla küresel markalara ve görünümlere terk ediyor. Kentler, bir bütün görünüm sergilemek yerine küresel ve banal yamalardan oluşan bir çaput parçasına benziyor. Bu sürece ‘kentsel yamalama’ adını verebiliriz.

Bu çağın özgün niteliklerinden birisi, semboller olarak görünüyor. Bayramları ve acılı günleri insan insana değil, sanal sembollere sığınarak yaşıyoruz. Bir sosyal, ulusal ve dinsel kutlama bile sıradan ve birbirinin aynısı bir telefon mesajı içine sıkışıp kalıyor. Bir kandil kutlaması bile siyasi ve ticari rant arayışı haline dönüşüyor. O dinsel ritüel, bir tanıtım ve reklam malzemesi haline dönüşüveriyor. İnsanlar; kalplerini, seslerini ve ellerini esirgeyip; kutlamayı yavan bir telefon mesajı ile yetinen bir anlayışa angaje oldular. Kendimizi bir sanal dünyanın, bir tüketim dünyasının hayaline mahkûm ettik. Kolaycılığa ve konformizme teslim olduk.

Bir kutlama veya acı paylaşma, duygu alıp duygu vermedir. Onlarca insana çektiğiniz sıradan ve tek tip bir telefon mesajından veya garip resimlerle donatılmış bir e-postadan bu hazzı alıyor veya bu paylaşımı ruhunuzda hissediyor musunuz? Hiç sanmam. Hissetmediğinizi yapmayın! Sadece kendinizi ve yaşamı anlamsızlaştırıyorsunuz. Anlamı olmayan bir yaşam ise hiçtir.

Güncel Haberleri