Aynadaki kim olabilir?

Kişinin kendine çeki düzen vermesi ve bu amaçla çaba göstermesi için öncelikle kendini görebilmesi gerekiyor.

İnsan davranışlarının dikkatli gözlemcisi olan ve “Kurallar” sözcüğü içeren başlıklara sahip çok sayıda kişisel gelişim kitabı yazmış olan Richard Templar, “The Rules of Love” isimli kitabında “Çekici görünme çabasını hiç bırakmayın” diyor. Bu önerisini pekiştirmek için de “Sizin için bu çabanın gösterilmesini istiyorsanız, siz de aynısını yapmak zorundasınız” diye ekliyor.

Kişinin kendine çeki düzen vermesi ve bu amaçla çaba göstermesi için öncelikle kendini görebilmesi gerekiyor. Görünümünüzü düzeltmek istiyorsanız bu amaçla önce güzel görünme standartlarına ve bir de kendinizi görebileceğiniz aynaya ihtiyacınız olacak. Ama kendini görmek sadece fiziksel bir ışık yansımasından ibaret değil. Çünkü çekicilik yalnızca fiziksel görüntü konusu değil. İnsan kendi zihinsel ve duygusal görünümünü de izleyip denetlemeli, iyileştirebilmeli. Örneğin denetlenmemiş ve çoğu zaman kaynağının farkında olmadığımız korkularımız… Bizi çekici kılabildiği gibi bazı ‘güzellik fırsatlarını’ kaçırmamıza da vesile olabilir.

Olağandışı bir olumsuz durumla karşılaştığımızda korkarız. Korktuğumuzu hissederiz. Ama öyle korkularımız vardır ki; adeta karakterimize (kişiliğimize, kimliğimize) yapışmıştır. Bu tür korkuların ayırdına varmak son derece zordur.Karakterimizin doğal bir parçası haline gelmiş olan korkularımızın kendini en iyi ifade ettiği anlar yeni başlangıçlardır. Ne zaman yeni bir mücadeleye adım atsanız, bu korkular insanın ayaklarına zincir, gözlerine bağ, diline acı olur. Kişiyi hareketsiz hale getirir. Çoğu zaman kişiyi hareketten engelleyenin ne olduğunu kavramak da hiç kolay değildir.

Kaç tane insan varsa o sayıda kural var. Korkular da böyledir. Herkesin korku algısı ve korku eşiği farklıdır. Bir kişi için ciddi öneme sahip bir korku algısı, bir başkası tarafından dikkate bile alınmayabilir.

Bazen korkular, fırsatları kaçırmak için ‘uygun’ vesilelerdir. Korku ile girişimde bulunmaktan kaçınarak veya kuşku nedeniyle doğru adımı atamayarak ciddi fırsatları yitirdiğimizin farkına bile varamayabiliriz. Bu, çok yaygın bir durumdur.

Çoğu zaman heyecan veren işler yapmakla korku birbirine karıştırılır. Diğer yandanson derece olağan karşılamamız gereken korkularımız da olabilir. Bir kişinin,sevdiklerini yitirmekten korkması kadar olağan ne olabilir? Ama korku, kişinin özgür yaşamının önünde engeller oluşturuyorsa bununla ilgili önlemler almak kaçınılmaz hale gelir. Korku, yüzme bilmeyen insanın denize ilk adımı atmasıdır. Çünkü korku ifadesi, insanın tanımlı güvenlik bölgesinin dışına çıkmakta olduğunun işaretidir. Böyle bir durumda korku, bir yandan dikkatli olmak konusunda iyi bir ders oluştururken, diğer yandan da aklın ve duyguların önünde engel görevini yerine getirebilir.

Eski zamanlarda evde kafeste muhabbet kuşları beslerdim. Kuşların hareket etme ihtiyaçlarını gidermeleri için kafesin kapısını açar, evde dolaşmalarını sağlardım. Eğer kuşlar evdeki yaşama alışkın değillerse daha sonra onları kafese sokmak zor ve uğraştırıcıdır. Temel ihtiyaçları dışında yeniden kafese girmek istemezler. Çünkü onlar için güvenlik bölgesi kafesin dışındaki özgürlük alanlarıdır. Evde beslediğim çok sayıda muhabbet kuşu arasında bir tanesi farklıydı. Onu serbest bırakıp daha sonra yakalamak için peşine düştüğümde doğrudan kafesine kaçardı. Onun için güvenlik –belki de ‘özgürlük’– bölgesi olan yer, kendi kafesiydi.

Bazı insanlar da böyledir. Korku ile karşılaştıklarında hızla kendi güvenlik bölgelerine geri dönerler. Ama her kaçış, bir sonraki özgürlük eylemini daha sıkıntılı hale getirir. Bir süre sonra korkular kanıksanır ve özgürlük hayalleri biter. Hızlı ya da yavaş; ölüm, kafeste olur.

Güncel Haberleri